El sanatlarıyla ilgilenmeye nasıl ve ne zaman başladınız?
O dönemler, küçük yaşlardayken sanata karşı el yatkınlığım vardı. Babam marangoz olduğu için aileden de zanaatkarlık geliyordu. Küçük yaştayken oyuncaklarımı bile kendim yapardım, bir şey yapmak, bir şey üretmeyi hep çok sevdim. Daha sonra Kapalıçarşı’nın yolunu tuttum. Oradaki el sanatları bana çok cazip geldi, bu sebeple Kapalıçarşı’da çalışmaya başladım. 10 yaşımda bu mesleğe adım attım ve bu zamana dek çalıştım, çalışmaya da devam ediyorum.
Kendinizi ifade ederken hangi tanımı kullanıyorunuz, tasarımcı, sanatçı zaanaatkar?
Ben çıraklıktan geldim bugünlere. Zanatkaarım diyebilirim. Öğrendiğim işleri yapmaya devam ediyorum.
Sahibi ve kurucusu olduğunuz Biriz Mücevherat kaç yıl önce kuruldu ve ismini nereden alıyor?
83 yılında askerden döndükten ve çıraklık, kalfalık döneminden sonra kendi dükkanımı açtım. Bir isim düşündüm ve Biriz ismini buldum. Biriz hem “hep beraberiz” ve “birliktelik” anlamlarını taşıyor hem de “yaptığın işin iz bırakması” anlamına geliyor.
Ancak bu kelime şimdi çok kullanılıyor. Bazen değiştirmeyi düşünüyorum. Biriz ismiyle yorgancı bile var. Birçok kişiyse “Kendi ismini neden kulanmıyorsun?” diyor. Bazen de kendi ismimi yazıyorum. Üstünde de durmuyorum çok fazla. Ama durmak lazım.
Koleksiyonlarınızda sık sık doğa temasını işliyorsunuz, hayvanlar figürleri yüzük, kolye ve küpelerde karşımıza çıkıyor. Üretirken nelerden etkilenirsiniz?
Doğadan ve bir çok şeyden etkileniyorum. Aslında iyi olan her şeyden etkileniyorum diyebilirim. Başkalarının işlerinden de etkileniyorum. Zaten etkilenmezsen hiçbir şey yapamazsın ki.
Bir takıyı tasarlamadan önce nasıl bir hazırlık süreciniz oluyor. Öncesinde bir taslak oluşturur musunuz, yoksa masanın başına oturur ve direkt üretime mi geçersiniz?
Zaten devamlı aklımdan fikirler geçiyor. Kafamın içi modellerle ve yaptığım işlerle dolu. Devamlı bir şeyler hayal ediyorum, tabii bunların hepsini yetiştirmek de çok güç oluyor. Ama hepsi bir yerde birikiyor ve yeri geldikçe kullanıyorum.
Bazen bir, iki yıl bir işi düşünüyorum ama bir türlü yapmak için fırsatım olmuyor. Onu yapacak olmanın heyecanı da beni ayakta tutuyor. Her yerden esinleniyorum, devamlı düşünüyorum. İşinle bir bütün olarak yaşayınca aklında fikrinde hep işin oluyor zaten.
Peki kişiye özel çalışmalarınız da oluyor mu, size aklındaki fikirle gelip onu tasarlatmak isteyen müşterilerileriniz var mı?
Tabii. Zaten bu bir alışveriş. Öyle olmazsa hiçbir yere varamazsınız. Sürekli alışveriş halindeyiz, sizinle, müşteriyle ya da küçük bir çocukla. Bu bir trafik ve bu trafiğin içinde yer almak lazım.
İyi bir iş yapmak için daha az konuşmak, daha çok dinlemek lazım. Bu şekilde karşındakinden daha çok şey alabilirsin.
Kültürümüzün çok önemli bir değeri olan zanaat ne yazık ki teknolojinin de etkisiyle, günden güne varlığını yitiriyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Tabii, bilgisayar çağıyla beraber herkes daha çok tekonoliyi kullanmaya başladı. Şimdi tasarımcı olmak moda. Dijital ortamda işler yapıyorlar ve kendilerine tasarımcı diyorlar, böyle bir moda var. Ancak tabii ki o da bir sanat. İnsanın içinden, ruhundan geleni yansıtmasıdır sanat. İnsanlar bunu teknoloji aracılığıyla da, zanaatkar tarafıyla da gösterebilir. Sanat bir mesajdır ve çağın teknolojisine göre şekillenebilir. Teknoloji sanatı öldürmez, sanat, fikir, düşünce, mesaj olarak devam eder. Ancak zanaat bir el refleksi, el jimnastiği ve bu çalışma teknoloji geliştikçe azalıyor tabii.
Bu teknoloji gelişimi sizin işlerinizde etkisini gösteriyor mu?
Göstermiyor, tam tersine. Ben o teknolojiyi kullanmıyorum, o teknolojiye çok bir sempati beslediğim de söylenemez. Bilgisayarda yapılabilecek bir işi elimde daha pratik ve daha hızlı yapıyorum. Teknolojideki gelişim zanaatkarlığı daha da yüceltiyor aslında, daha biricikleşiyor zanaat. Teknoloji el ile yapılan bir işin tadını vermiyor. Teknolojik yöntemlerle gerçekleştirilen bir çalışma daha suni ve ruhsuz oluyor. Dokuma halısı ve makina üretimi halının kıyaslanması gibi bir durum. Ben aradaki farkı hemen anlayabiliyorum.
Yaptığınız takılara bakınca işinizin hem çok zevkli hem de oldukça sabır gerektiren bir yanı olduğunu düşünüyorum. Bir takıyı tamamlamanız ortalama olarak ne kadar zamanınızı alıyor?
Bir işe emek vermek çok önemli. Sadece benim yaptığım işe için değil, bütün işlerde aynı durum geçerli. Üzerinde çalıştığınız şey emek verdikçe güzelleşir. Acele ve sabırsız davranırsanız iyi sonuçlar alamayabilirsiniz.
Ayrıca üzerinde çalıştığın şey çok emek vermene rağmen çok istediğin gibi olmayabilir de. Bu da ayrı bir konu. Bunların hepsi ayrı birer heyecan. Bir iş üç ay da, bir ay da, 10 gün de sürebilir. Siz onun biteceği günü önceden belirleyemezsiniz.
Çalışmalarınızı görünce size ait olduğunu tahmin etmek hiç de zor olmuyor. Kendinize has tarzınız nasıl oluştu?
Kendi tarzınızı yakalamanızda hayal gücü, deneyim ve şans etkili. İstediğim işi yapabildiğim için kendimi şanslı görüyorum.
Usta çırak ilişkisi bir meslek dalını öğrenmek için en etkili yöntemlerden biri. Günümüzde pek karşılaşmadığımız usta çırak ilişkisini siz çalışma ortamında sürdürüyor musunuz? Çıraklarınız var mı?
Tabii, çıraksız olmaz. Çırak da yetiştiriyorum, okullardan çocuklar da geliyor, fikir veriyorum onlara. Elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyorum. Bencil davranmıyorum, bildiğim her şeyi aktarmaya çalışıyorum.
Çalışmalarınızda ağırlıklı olarak kullandığınız malzemeler var mı?
Hiç öyle bir şey yok. Bütün malzemelerin yerleri var. Doğru yeri bulduğu sürece bütün malzemeleri kullanıyorum. Bütün madenler önemlidir. Mühim olan onlara verdiğiniz değer. Bir çakıl taşı ya da kemik parçası değer vererek işlenirse bambaşka şeylere dönüşebilir.