Haberlerini aldığımız ilk günden beri merakla beklediğimiz, güçlü bir ekip tarafından hazırlanan, Türk müzik tarihinde önemli bir yere sahip Müslüm Gürses’in hayatını anlatan MÜSLÜM filmi izleyiciyle buluştu.
Geçtiğimiz yıl haberleri yayılan ve ufak ufak görüntüleri servis edilen MÜSLÜM’ün vizyon günü nihayet geldi. Ülkemizdeki arabesk müziği temsil eden önemli karakterlerden biri olan Müslüm Gürses’in biyografisini anlatan film, alanında başarılı isimler tarafından yaratıldı. Yönetmen koltuğunda Ketche ve Can Ulkay’ın oturduğu filmin senaryosunu Hakan Günday’la birlikte Gürhan Özçiftçi kaleme aldı. Zaten bu isimleri okuduktan sonra beklentileri yükseltmemek pek mümkün değil. Yapımcılığını geçtiğimiz sene yine ses getiren bir film olan Ayla ile duyduğumuz Mustafa Uslu ile Nuri Yıldırım üstlendi. Temelleri sağlam bir zeminde gelişen filmin oyuncu kadrosunu Timuçin Esen, Zerrin Tekindor, Erkan Can, Ayça Bingöl, Turgut Tunçalp, Şahin Kendirci, Erkan Avcı, Taner Ölmez, Altan Erkekli, Güven Kıraç, Erkan Kolçak Köstendil, Caner Kurtaran, Goncagül Sunar, Aleyna Özgeçen gibi güçlü isimler oluşturdu. Bir arada gördüğümüz bu isimlerden ve konusundan sonra film daha vizyona girmeden son dönemin en çok konuşulan yapımlarından biri oldu.
MÜSLÜM, Müslüm Akbaş olarak Halfeti’de başlayan, Müslüm Gürses’e dönüşerek devam eden ve İstanbul’da son bulan trajedilerle, başarılarla ve aşkla dolu bir hayatı anlatıyor bize. Türkiye’nin müzik geçmişine baktığımızda tarzı ve ona hayran olan insanlarla Müslüm Gürses, oldukça fark edilebilir bir yere sahip. Adana’dan kalkıp İstanbul’a gelen ve milyonların “baba”sı haline gelen Gürses’in meşhur Gülhane konserlerinde, başlarında Müslüm Baba bandanalarıyla vücutlarını jiletleyenler 90’ların unutulmaz görüntülerini oluştururlar. Son yıllarında ise Aşk Tesadüfleri Sever filmindeki yorumu, genç şarkıcılarla yaptığı düetlerle sahip olduğu dinleyici kitlesini genişleten Müslüm Gürses’in nasıl bir hayatı oldu?
Film, göz önünde yaşanan bir hayatın arka planında neler olup bittiğini dört dönüm noktasıyla anlatıyor diyebiliriz. Çocukluktan annesinin ölümüne kadar bir süreç, bu olaydan geçirdiği kazaya kadar yaşadıkları -ki yine yakasını bırakmayan acılar ve kayıplar-, kazadan sonraki iyileşme ile İstanbul’a geliş dönemi ve son olarak Muhterem Nur’la tanıştıktan sonra büyük kitleleri peşinde “ağlatan” Müslüm Baba’ya dönüşmesi.
Halfeti’de doğan ve Adana’da büyüyen Müslüm’ün trajik hikâyesi doğduğu aileyle başlıyor. Filmde şarkıcının çocukluğuna Şahin Kendirci, hayat veriyor. Burada Kendirci’nin başarısından söz etmeden geçmek istemem. Filmin ilk sahnelerinden itibaren izleyiciyi çekmesinde performansının önemi büyük. Yaşadığı acıyı, çaresizliği vücut diline de yansıtan bir oyunculuk sergiliyor ve Timuçin Esen’in oyunculuğunu karşılayan bir giriş hazırlıyor Kendirci. Küçük bir kardeş, çaresiz bir anne (Ayça Bingöl) ve etlerini liğme liğme etme isteği uyandıran bir babadan (Turgut Tunçalp) oluşan yoksul ailenin büyük çocuğu Müslüm. Her zaman türkü söylemeyi seven, babasının şiddeti, suçları ve yokluğun ortasında Müslüm’ün hayatı Adana Halkevi’ne girmesiyle değişiyor. Türkü söylemenin gönül işi olduğunu söyleyen ve bunun kurallarını öğreten “hoca”sı Limoncu Ali ile burada tanışıyor. Erkan Can’ın hayat verdiği bu karakter Müslüm Gürses’in hayatında önemli bir yere sahip. Halkevindeki dersler, yazlık sinema akşamlarındaki ufak konserleri, 1967’de kazandığı Altın Mikrofon ödülü ve bu tanışmanın ardından gelen gelişmeler bugün şarkılarını dinlediğimiz Gürses’i hazırlayan adımlar. Hayatının ileriki safhasında geçireceği ve öldüğü düşünülerek morga kaldırıldığı kazadan sonra ona tekrar şarkı söyleyecek gücü ise yine Limoncu Ali’den buluyor. Halkevi, Müslüm’ün halk şiiri ve tasavvufla tanışmasının ve hayatına adapte etmesinin önemli de bir merkezi oluyor. Tüm bunlar hayatının arka planını oluştururken babasının annesini ve kardeşini katletmesiyle asıl hikâyesi başlıyor Müslüm’ün. Buradan sonra pavyonlar, Çukurova Radyosu, kaza, Adana’daki şöhretli günleri ve İstanbul’a gelişi, gazino akşamları ve Muhterem Nur ile olan yolculuğuna şahit oluyoruz. Çocukluk yaşlarında yazlık sinemada perdede gördüğü ve aşık olduğu kadınla yıllar sonra rastlantı eseri ve kötü bir olayla tanışması filmde yeni bir bölümü açıyor.
Filmde Gürses’in hayatı açısından bir dönüm noktası olan trafik kazası ve akabinde gelişen problemler de anlatılıyor. Bundan sonra kulağında işitme güçlüğü, burnunda duyu kaybı, kırıklar, kafa tasındaki plaka ve alkole olan bağımlılığının artmasıyla devam ediyor yaşamına. Bu noktada Gürses’in azimli oluşunu ve hayata bağlılığını inançlarıyla güçlü kılan bir karaktere sahip olduğunu gösteriyor bize film. Senaryo sürecinde Gürses’in karakteri ve olayların gerçeği yansıtmasında, büyük aşkın taraflarından Muhterem Nur’un katkılarının oldukça fazla olduğu belirtiliyor. Hakan Günday ve Gürhan Özçiftçi de anlatıyı kurarken anıların temelinde Gürses’in karakterinin ve yaşamının sanatını nasıl var ettiğini ve elde ettiği başarıyı da oldukça iyi bir biçimde yansıtmak için çabaladıklarının altını çiziyorlar.
Timuçin Esen, yıllardır sinema ve televizyon projelerinde sakin duruşu ve profesyonelliğiyle her zaman için takdir toplayan bir isim oldu. Bu projedeki başarılı performansını yine çalışmakla ve taklit değil oyunculuk yapmasıyla sağlıyor. Kendi sesiyle Gürses’in şarkılarını söylemesi, jestleri ve o vakur duruşunu yansıtması perdede gerçek bir karakteri izlediğimizi hissettiriyor. Karşısındaki oyuncunun Zerrin Tekindor olması da izleyici açısından da bir şans. Tekindor, oyunculuğunda yetişkin bir kadındaki çocuk naifliğini, endişeyi ve sevgiliye duyulan sevgiyi izleyiciye yansıtabiliyor. Filmin İstanbul sürecini başlatan Bahtiyar’a hayat veren Erkan Avcı’nın da kattığı tat bahsedilmeden geçilmemeli. Bahtiyar’ın gayretini, Müslüm’e duyduğu saygı ve bağlılığını, neşeli duruşunu, puslu havayı dağıtan karakterini doğallık içinde oynuyor. Filmdeki şehirler arası geçişler ve mekân uyarlamaları da yaşanan dönemleri yansıtmayı başarıyor.
Filmde çocukluk yıllarındaki yoğun duygusallık ve gözlerin yaşlarla dolduğu sahneler ilerleyen yaşlarında şiddetini azaltıyor. “Fazla dramatik”, “ajitasyon hakim” gibi eleştiriler anlatılan hikâyenin gerçekliği düşünülerek yapılmalı bana kalırsa. Son dönem sinemamızda teknik açıdan başarılı, çalışılmış oyunculukların olduğu bir iş izlemek seyirci olarak beni mutlu etti. MÜSLÜM, acının ve kederin sahneden ayrılmadığı bir ömür, gerçekçilikten kopmayan bir film deneyimi sunuyor. Şunu da belirtmeden geçmek istemem, büyük bir bütçeyle tamamlanan ve yüksek bir gişe beklentisiyle vizyona giren filmin tanıtım ve reklam kolu da oldukça yoğun çalışıyor. Gala gecesi ya da bir yılı aşkın süredir yürütülen pr merakımızı diri tutan ögelerdi.
Yıllardır tartışılagelen bu şarkıların “alt kültüre mi, üst kültüre mi ait?” olduğunu bir kenara bırakıp, milyonların “baba” diye bağrına bastığı, felekle olan savaşını sabır ve sükunetle bitiren ve “Hayat zordu ama güzeldi” diyen Müslüm Gürses’in hayatına şahitlik etmek için MÜSLÜM’ü izlemenizi öneririm.
https://www.youtube.com/watch?v=bpWRHiBOhQc