İnsanlar corona virüs salgını nedeniyle evlerine kapanırken yapılacak aktivitelerin sayısı da oldukça sınırlı bir hâle geldi. The Guardian, bu zor süreçte insanların evlerinde izleyebileceği “karantina” ve “izolasyon” temalı bir film seçkisi yaptı. The Guardian tarafından yapılan seçkiyi sizinle paylaşıyoruz.
Tek başınaysan
Cast Away (Yeni Hayat)
Haydi, kendisi de Avustralya’da COVID-19’a karşı mücadele eden Tom Hanks’i daha havalı olduğu dönemleriyle hatırlayalım: Kendisini zorunlu bir Robinson Crusoe olarak bulan karakterimiz, eğlenmek için beachball oynamak ve “kendi kendine” dişçilik yapmakla meşguldür. Orada kal Hanx!
Buried (Toprak Altında)
Klostrofobik senaryolara son bir katkı: Ryan Reynolds yanında sadece bir çakmak ve cep telefonuyla yerin altı metre altındaki bir tabutta uyanır. Bu beklenmedik senaryo sizi muhtemelen “merdiven altı” dolabınızı yeniden gözden geçirmeye sevk edecektir.
Safe
Günümüzden baktığımızda oldukça iyi hissettiğimiz Todd Haynes’ın başyapıtı, 1995 yapımı filminin başrolünde Julianne Moore yer alır. Kendi paranoyası ve anksiyetesinden oluşan bir balonda, zayıf ve ayrıcalıklı bir ev hanımı, çevresindeki her şeye ve herkese karşı alerjik bir reaksiyon vermeye başlar ve kısa sürede kendini her şeyden izole etmek zorunda kalır. Bu alerjinin nereden geldiğiyse tam bir muammadır. Kadın, yaptıklarıyla kendisini iyileştirmekte mi, yoksa her şeyi daha da kötü bir noktaya mı sürüklemektedir?
127 Hours (127 Saat)
Kimin dışarı çıkmaya gerçekten ihtiyacı var ki? James Franco’nun kaygısız dağcısı pek de parlak olmayan bir durumun içindedir. Kanyon gezisine çıkan karakterimiz bir kayanın altında sıkışıp kalır ve bir uzvunu kaybetmek üzeredir. Evde kalmak hiç bu kadar mantıklı gelmemişti. Veya bir dahaki sefere arkanızda nereye gittiğinizi söyleyen bir not bırakın.
Repulsion (Tiksinti)
Yönetmenliğini Roman Polanski yaptığı için bu filmi bir köşeye mi itmeliyiz? Ayrıca Catherine Deneuve’nün etkileyici performansını, bir akıl hastalığının izlerini, uyanıkken görülen kâbusları ve (sorunsal olarak) erkek avını da siliyoruz. Deneuve’ün Londra dairesi kesinlikle sallanmaz. O, kız kardeşinin dairesi kadar kendi psikozunda sıkışıp kalır.
Çocukların ve ailenleysen
Room (Gizli Dünya)
Brie Larson’ın, hapsetme durumlarında özverili, becerikli ebeveynlik konusunda rehberiniz olmasına izin verin. O, oğlu uğruna yıllarca dehşet verici bir hapishaneden en iyi şekilde yararlanır; onun için yaratıcı etkinlikler, oyunlar, süprizler hazırlar. Aslında onun yaptıkları insanların Netflix yokken yaptıklarından başka bir şey değil. Ancak Larson tüm bunları 7 yıl boyunca devam ettirmek zorundadır.
The Shining (Cinnet)
Ona yaratıcı bir şeyler yapmak için iç mekândaki zamanı kullanmasını söylediler. Gümüş kaplamalar, her şey bundan ibaret. Ama bunun daha sonra The Overlook Hotel’de Jack Nicholson ve ailesi için nelere mal olduğunu hatırlarsınız. Ortada hayaletler, ikizler, sapık bina görevlileri, büyük halılar ve Yerli Amerikalı mezarlıkları olmadığı sürece muhtemelen iyi durumdasınız.
Panic Room (Panik Odası)
Kendini izole etme düşüncesi bazen hayatınızı kurtarabilir. Jodie Foster ve kızı Kristen Stewart’ın Upper West Side’daki evleri ünlü gaspçılar (Forest Whitaker, Jared Leto ve Dwight Yoakam) tarafından kuşatıldığında olduğu gibi. Bu beton güvenlik odası size pahalı bir ekstra gibi görünebilir ama kesinlikle kullanışlı olduğunu söylemeliyiz. Kedi ve fare oyunları genelde biraz tahmin edilebilirdir ama bu filmde David Fincher, böylesi küçük alanlarda bile kamera çekiminin nasıl yapılabileceğini herkese kanıtlıyor.
Swiss Family Robinson (İsviçreli Robinson Ailesi)
Modası geçmiş ve harap olabilir, ancak 1960’ta Disney tarafından yapılan bu film, gemi kazasından kurtulan bir ailenin ıssız bir adayı bir eve dönüştürme mücadelesini ortaya koyar. Tom Hanks’in Cast Away’de yaptığından daha iyi bir iş çıkardıkları söylenebilir, öyle ki onları kurtarmaya geldiklerinde dönmeyi reddederler ki bu İsviçre gibi bir ülke için pek de alışıldık bir durum değildir.
Mustang
Bazılarına ev hapsinin pek yeni bir şey olmadığını hatırlatmak için iyi bir vesile: Bu film, eski yaşamlarında hiçbir sorunu olmayan beş Türk kız kardeşin amcaları tarafından evlendirilene kadar eve hapsedilmelerini anlatır. Yönetmen Deniz Gamze Ergüven’in kendi tecrübesinden yola çıkarak çektiğini söylediği film; sosyal eleştiri, kaçış fikrinin getirdiği gerilim ve modern bir masalın bir karışımı.
Eğer partnerinle birlikte karantinadaysan
The Lighthouse
Filmin yönetmeni Robert Eggers’ın da dediği gibi: “İki erkek tek başlarına devasa bir kuleye dikilirse hiçbir şey iyi olamaz.” Bu filmi izlerken kendinizi eski bir halüsinasyonun içinde sıkışıp kalmış gibi hissedeceksiniz. Willem Dafoe ve Robert Pattinson, etrafı köpek balıklarıyla çevrili bu tuhaf mekânda yer, içer, bağırıp çağırır ve sıkça kavga eder. GPS için Tanrı’ya şükürler olsun!
Vivarium
Ürkütücü emlakçının Jesse Eisenberg ve Imogen Poots’a dediği gibi: “Sonsuza dek burada yaşamak isteyeceksiniz.” Başka hiçbir seçenekleri yok, bu en ürpertici günlük evde bütün kaçış girişimleri başladıkları yere, evin ön kapısına geri dönüyor. Groundhog Day ile The Truman Show arasında bir yerde duran ve biraz bilim kurgu da içeren Vivarium, izleyiciye gerilimi yüksek bir film vaat ediyor. (27 Mart’ta tüm dijital platformlarda yayıma girdi.)
The African Queen (Afrika Kraliçesi)
Katharine Hepburn ve Humphrey Bogart, Guardian Soulmates’in özel eşleşmelerinden biri. Bu klasik nehir serüveninde onları öldürmeyen şeyler (hastalık, sıçanlar, doğa, Almanlar) yalnızca bağlarını daha da güçlü kılar. Olumsuz koşullara rağmen birbirlerini destekleyen insanlar her zaman bundan faydalanmasını bilir.
Exhibition (Sergi)
Joanna Hogg tarafından yazılıp yönetilen film, çiftlerin aynı evde yaşamasına rağmen nasıl da birbirlerinden farklı yaşamlar sürdürebileceğini gözler önüne serer. Onun bu elegant ve mistik filmi modern bir Londra evinde geçer. Evlilikleri bir tür krize giren sanatçı Viv Albertine ve Liam Gillick, yaşadıkları yeri bir tür hapishane ve sığınak olarak görmeye başlar. Ancak Albertine, düş gücünü kullanarak tüm hayal kırıklıklarından yaratıcı bir çıkış noktası bularak sıyrılmayı başarır.
Eğer arkadaşlarınla birlikte karantinadaysan
The Exterminating Angel
Şaşaalı bir akşam yemeğinden sonra konuklar (burjuva, geveze, sevimsiz) kendilerini anlam veremedikleri bir nedenden ötürü yemek odasında kilitli bulur. Garson gitmiş, yemekler tükenmiş, saatler ilerledikçe medeniyetin kaplaması soyulmaya başlamıştır. Hiciv yüklü bu ilginç filmde sürrealist yönetmen Luis Bunuel, hiçbir soruya cevap vermez ve her şeyi akışına bırakır.
Cabin Fever (Dehşetin Gözleri)
Ormandaki bir kabinde geçen herhangi bir filmin başarılı olmama ihtimali yoktur, ancak çok azı Eli Roth’un 2002’de çektiği Cabin Fever kadar etkili olabilir. Üstelik bu filmdeki virüs çok daha agresif, COVID-19’dan çok daha tehlikelidir. Aptal, zalim ve bencil kararlar veren bir grup genç, filmde kanlı bir gösterinin fitilini ateşler. Arkanıza yaslanın ve tüm bunları bir kabinde yapılmaması gerekenlere dair bir ders gibi izleyin.
The Breakfast Club
Gençken cumartesi sabahları size sonsuza dek sürüyormuş gibi gelebilir, ki karantina altında bu pek de iyi bir düşünce değildir, ancak yine de bundan bir kaçış yolu var. Bugünün sosyal medyayla iç içe geçmiş perspektifinden John Hughes’ın bu kült filmi, insanların sadece bir sandalyeye oturup birbirleriyle konuşabilmelerine dair ilginç bir örnek gibi gözükür.
High Life
Claire Denis’nin bu ilginç bilim kurgu filmindeki uzay gemisine binmediğiniz, tecavüzcülerle bir odaya sıkışıp kalmadığınız, yıldızlararası bir intihar görevine gönderilmediğiniz ve bir bilim insanının doğurganlık deneği olmadığınız için minnettar olmalısınız. Mastürbasyon odasının kapısında da uzun bir kuyruk var. Her ne kadar Robert Pottinson ile baş başa kalma fikri kimilerine oldukça cazip gelse de ortada çok daha ciddi bir durum söz konusu.
Umudunu kaybediyorsan
The Martian (Marslı)
Kızıl gezegende ölüme terk edilmiş bir Nasa bilim insanı olan Matt Damon, belki de sinema tarihinin en yalnız karakterlerinden biri ama o bir köşede oturup umudunu kaybediyor mu? Hayır! O, MacGyvering ile birlikte hayatta kalmaya çalışmakla meşgul. Ek olarak, kendilerine verilen emirlere karşı gelen ve onu kurtarmaya çalışan arkadaşları da var. Unutmadan belirtmekte fayda var, Damon Çin’den de biraz yardım alır.
Cube (Küp)
Günümüzdeki “kaçış odaları”ndan önce insanlar, kendilerini öldürmek isteyen yaratıklara karşı kübik odalarda mücadele ederdi. Bu ustaca kurgulanmış bilim kurgu filminde de durum tıpkı böyle. Eğer doğru ışık altında bakılırsa yapılan iş birliği ve beceri kendisini açıkça gösterir ve The Crystal Maze de tüm çıplaklığıyla görülebilir.
Bacurau
Bu garip filmde Brezilya’daki bir köy, kelimenin tam anlamıyla birtakım silah ve halüsinojenler aracılığıyla ortadan kaldırılır. Ülkenin geri kalanından yalıtılıp yozlaştırılmış; politikacı ve Amerikalı paralı askerleri tarafından kuşatılmış bu bölge, dünyanın geri kalanından adeta koparılır. Buradaki yerel halk ise birlikte durmak, kimliklerini ve onlara ait her şeyi korumak zorundadır.
The Diving Bell and the Butterfly (Kelebekler ve Dalgıç)
Geçirdiği felçten sonra hiçbir uzvu hareket etmeyen ve kendi bedeninin içine sıkışıp kalan Jean-Dominique Bauby’nin (Mathieu Amalric) tek gözünü kurtarması herhangi bir hapsetme biçimine göre özgürlük gibi hissettirebilir. Hayal etmesi bile oldukça güç olan filmde Bauby, kahramanca bir iç yolculuk yapar ve onun serüveni filmle aynı ismi taşıyan bir kitaba dönüşür. Bauby’nin hikâyesi ve tüm bu süreç ise yönetmen Julian Schnabel’in perspektifinden insanlara umut veren muhteşem bir filme dönüşür.
*Bu içerik The Guardian'da yer alan From Panic Room to Cabin Fever: Films About Isolation , To Watch in Self-Isolation başlıklı yazıdan çevrilmiştir.
Çeviri: Abdullah Ezik