Söz yazarı, besteci ve saksafon sanatçısı Korhan Futacı ile geçtiğimiz ay Babylon’da gerçekleştirdiği konseri öncesi buluştuk. Kendisiyle müziğin günümüzdeki yeri, metalaştırılması, resim-müzik ilişkisi ve Kara Orkestra hakkında uzun uzun konuştuk.
Korhan Futacı kara kavramını tanımlarken şu sözleri kullanıyor: “Karanın anlamı siyah değildir. Kara bilinmezdir, her insanda olan bir şeydir. İnsanın kara tarafları vardır, kara kaş, kara sevda benzetmeleri sadece siyahlığını tanımlamaz; onun derinliğini, bilinmezliğini, ulaşılmazlığını tanımlar.” Futacı; sesi ve rengi bir bütün olarak algılıyor, müziği fon olarak dinleyebilen biri olmadığını söylüyor ve klasik Türk müziğine hayran olduğunu söylüyor.
Ayin şarkısından referansla soracak olursam, sizce genel anlamda şarkı sözleri dinleyenler arasında farkındalık sağlıyor mu, sözler amacına ulaşıyor mu? Şarkılar böyle bir amacı gütmeli mi?
Bence amacına ulaşıyor. Hatta o konuda hiçbir şüphem yok. Çünkü bazı şarkıların sözleri çok absürt de olsa bir noktada anlaşıldığını düşünüyorum. Şiir de öyle bir şey değil midir? Bazen anlamadığın bir şeyden bahsediyordur, o dizeler senin bilmediğin bir konu hakkındadır fakat etkilenirsin. İlk okuyuşunda bir etkilenme yaşarsın, ikinci okuduğunda başka bir şey anlamaya, bir şeyleri araştırmaya başlarsın. Kendimden örnek vereyim, bir gün Can Yücel’in Bu Rüzgara Bir Rüzgar da Benden adlı şiirini okurken “bunu acaba şarkılarımda kullanabilir miyim?” diye düşündüm. Biraz araştırınca konunun aslında ne kadar eskiye gittiğini gördüm. 19. yüzyıl Osmanlı döneminde Japonya İmparatoru’nun yeğeninin bir savaş gemisiyle İstanbul'u ziyaret etmesinden sonra, II. Abdülmahid karşılık olarak Japonya’ya çok kalabalık bir mürettebat ile Ertuğrul isimli bir fırkateyn gönderiyor. Bu fırkateyn Japonya’dan dönüşte batıyor. Gemide hayatını kaybedenler arasında Can Yücel’in büyük dedesi de bulunuyor, şiirde geçen “Ertuğrul süvarisiyim gayri ben dedem Ali Bey’’ dizesi de bu noktaya vurgu yapıyor. İşte şarkılarda da böyledir, boşluklar bırakırsın düşünen dinleyici bunları tamamlar. Her şeyi anlatamıyorsun, her şeyi anlatırsan büyüsü bozulur. İşin keyfi budur.
Üretilen müzik açısından internetin faydaları hakkında birçok şey görmüşsünüzdür eminim. Ama bence bu biraz da üretilen müziği metalaştırıyor; dinleniyor, güzel denip geçiliyor ve belki hızla unutuluyor. Müzik üretimi arttı fakat müziğin içeriğine odaklı dinleyici azaldı gibi, bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Metalaşmaya bile vakti olmuyor. Dağ gibi üretim söz konusu, her an binlerce kayıt yükleniyor. Onları dinlemek için bir ömür lazım. Ben müziği fon olarak dinleyebilen biri de değilim, “evde arkada çalsın ben işime bakayım diyemiyorum”. Benim işim müzik, sessizliğe ihtiyacım var, o yüzden dağın başında yaşıyorm. İnsanın sessizliğe ve aslında sadece canlı müziğe ihtiyacı var. Evinde çok kaliteli bir ses sistemin olabilir ama sahnedeki müzik başkadır. Müziği bütün titreşimleriyle hissettiğin, vücudunda duymak başka bir şey, sadece kulak zarıyla duymak başka bir şey. Bu vücut kimyasıyla da ilgili olan spiritüel bir durum. Şamanlar ritmi ve sesi tedavi amaçlı kullanıyorlar mesela.
İnternetteki müzik ağına elbette tamamen karşı değilim. Ben de kullanıyorum, bir grubu merak edip Spotify’ı açıp internetten bakıyorum. Youtube’da milyonlarca video var. Yaşlı muhabbeti gibi olacak ama ben müziğe başladığımda kaset vardı ve o kasetleri bir yerlerden zar zor buluyorduk. Çok tesadüfen Nick Cave’in bir albümü falan denk gelirse heyecanlanıyorduk. Radyo ne çalarsa ona mahkumduk.
Birtane güzel müzik parçası dünyadaki bütün müziklere bedel aslında. Evinde birtane güzel şarkı dinleme şansın varsa, o bile sana bütün evrenin sonsuzluğunu sunar tek başına. O nedenle bu çöplüğe gerek olmadığını düşünüyorum.
Bir de üretkenlik çağımızda daha çok arttı ve kolaylaştı. Sadece bilgisayar ortamında üretilen müziği nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evet üretkenlik arttı, çünkü kayıt imkânı kolaylaştı. Kişisel tercih olarak işin içinde insan parmağı, nefesi, dokusunu hissetmeden çok fazla o müziğin içine giremiyorum. Hatta faşist bir bakış açısıyla yaklaşırsam eğer siyahilerin yaptığı dışında çok az müzik dinleyebildiğimi söyleyebilirim. Siyahilerin yaptığı ve yerel müzik özellikle... Şu anda müzik endüstirisini siyahi müziklerin yaratıları besliyor. Mesela Pearl Jam, Jimmy Page de şaman kültürü ve topraktan gelme-toprağa dönme konusundan etkilenen sanatçılar. Sadece salt şehirden beslenerek müzik yapılamayacağına inanıyorum, yerelden ve köklerden faydalanmak gerekiyor.
Ben kendi müziğimde çok da fazla geleneğe gitmiyorum. Gittiğim yerler de oluyor. Ancak nihayetinde ben bir şehir müzisyeniyim, elektrikli müzik peşindeyim.
Ben sizin müziğinizi babaanneme dinletmiştim. Bazı şarkılara sallanarak ritim tuttuğunu söyleyebilirim.
Ne güzel, çok sevindim. Kara Orkestrayla birlikte yaptığımız müzikte, İstanbul’un eski, klasik müzisyenlerine de çok gönderme var aslında. Münir Nurettin, Sadettin Kaynak gibi...
Grubunuz için en çok duyduğum şeylerden biri karanlık bir atmosfere hakim olduğu. Geceye ve karanlığa, yalnızlığa dair övgüler dizen eserleriniz var örneğin. Karanlık neden kötü ve korkulan bir şey olarak anılır? Karanlığın bir derinliği yok mudur, sizce karanlık her zaman kötü müdür?
Karanın anlamı siyah değildir. Kara bilinmezdir, her insanda olan bir şeydir. İnsanın kara tarafları vardır, kara kaş, kara sevda benzetmeleri sadece siyahlığını tanımlamaz; onun derinliğini, bilinmezliğini, ulaşılmazlığını tanımlar. Işığa bakarsan göremezsin, karanlığa bakarsan görebilirsin. İnsan karanlık tarafa girmeden, nasıl mutlu olacağını, zihnini nasıl kullanacağını kavrayamaz.
Resim eğitimi almış biri olarak resim sanatının armonisi ile müzik armonisi arasında bir bağlantı görüyor musunuz?
Ben kendimi bildim bileli sesi renk, rengi ses olarak da görürüm. Sesi renk olarak algılamak, renge ses olarak karar vermek, bütün şarkının rengine karar vermek... Ben bu iki sanatın armonisinin birebir aynı şey olduğunu söyleyebilirim. Burada sözlü olarak tarif edemeyeceğim kadar benzer noktaları bulunuyor ikisinin de. Ben çocukluğumdan beri müzikten daha çok resim yapıyorum. Bütün hayatımı resmin üzerine kurmuştum hatta, fakat sonra müzik ağır bastı. Resim stüdyom zamanla müzik stüdyoma dönüştü.
Hiç resminiz müziğinizi ya da müziğiniz bir resminizi etkiledi mi?
Benimle alakalı değil ama Sien adlı şarkıdan bir örnek vereyim. Sien, Van Gogh’un sevgilisinin adıdır ve bu sevgili Van Gogh’un bir karakalem çiziminde yer alır. İtalya’da bir gün bir müzeyi gezerken bu resimle karşılaştım ve öylece kalakaldım. Beni çok etkiledi, ki hikâyesini de biliyordum. Sien adlı şarkıda kullandığım ‘’Siyah saçlı çıplak kadın’’ sözü de birebir bu resmin şarkıya yaptığı katkıdır.
Yerli müziğin gittikçe taklit seslerden oluşması hakkında neler düşünüyorsunuz? Millet olarak estetik zevkimiz tektipleşiyor mu?
Var olan hiçbir şey korunmuyor, entelektüel değerler de korunmuyor. Birçok düşünen insanımız yok ediliyor, asimilasyona uğruyor. Hepimiz bu yaşadığımız yere ev diyoruz, politik bir söylemde ‘’ev’’den bahsetmiyorum. Buradaki “ev”, sadece aitlik taşıyan bir anlam. Fakat ev yok ediliyor. Kültürel anlamda da yok ediliyor. Kentin orijinal dokuları yok ediliyor. Hangi Avrupa şehrinde 20 yaşında bina görürsün? Almanya’da birtane evde kaldım 500 yaşında ve pırıl pırıl. Bu evine sahip çıkmaktır. Bizde bu durum yok. Almanca 400 senelik metin okursan hepsini anlarsın. Türkçe’de anlayamazsın.
Evet, dünya gittikçe küreselleşiyor bunu anlıyorum, elbette bunlar teknolojinin ve bilginin artması dolayısıyla kaçınılmaz sonuçlar. Fakat lokalizasyon es geçiliyor. Hâlbuki taş yerinde ağırdır. Önce lokal olmamız gerekiyor. Örneğin birçok insan Sezen Aksu’nun yaptığı müziği, içi boş sebeplerle olumsuz olarak eleştirmiştir. Fakat, Sezen Aksu dahi diyebileceğim bir seviyede, müthiş sözler ve melodiler yazıyor. Birlikte çalıştığımızda ondan çok şey öğrendik. Küresel olayım derken es geçtiğimiz çok değerimiz var. Bizim jenerasyonun ve bizden sonraki jenerasyonun bunu atlamaması gerekiyor. Yılmaz Güney’ine, Safiye Ayla’sına sahip çıkması gerekiyor. Milas, Muğla bölgesinde bir zurnacı var, adı Selçuk Girgin. Dünyanın sayılı müzisyenlerinden benim için. Lokalizasyona çok iyi bir örnek olduğunu düşünüyorum bu şahane müzisyenin. Adı ne kadar duyulmuş? Orada, sadece köyde müzik yapıyor oluşu benim gözümde değersiz kılmıyor bu adamı. Ona da hayranı olduğumu söyledim, bana da zurna çalmayı öğretmesini istedim.
Hangi müzisyenleri takip ediyorsunuz?
Saadettin Kaynak, Safiye Ayla… Klasik Türk müzisyenlerinden etkiler şarkılarımızda hâlâ hissedilir örneğin. Çocukluğum bunlarla geçti. Ümmü Gülsüm, Nusret Fatih Ali Han muhteşemdir. Sonra, Mohsen Namjoo…
Müziğinizin mistik bir gücü olsaydı ve bir şeyi değiştirmek isteseydiniz bu ne olurdu?
Her konserimize Birinci Dünya Barışı şarkımızla başlıyoruz. Daha ne ister ki bir insan. Barış getirsin. Ama barış yüzde yüz gelecek bir şey değildir hiçbir zaman, savaş olacak ki barışın kıymeti anlaşılsın. Siyahla beyaz, iyiyle kötünün dengesinin korunması gerekir. Doğanın kanunu böyle. Hayatın zaman zaman tehlikede olmalı ki hayatın tadını anlayasın. Keşke İstanbul’da, Türkiye’de, dünyanın hiçbir yerinde savaş yaşamasak, bobalar patlamasa.
Şarkılarınızın hissettirdiği atmosfer, hem umutlu hem de karamsar bir dilde söylenmiş alametlere benziyor; bu iki duyguyla insanları uyarıyor gibisiniz. Siz ne düşünüyorsunuz?
İnsanları uyarmak çok sevdiğim bir şey değil. Sadece bir fikrim vardır ve onu şarkılaştırmaya çalışırım. Bu da insanlara ulaşır. Umutsuzluğa alışmamak gerekiyor. Zaten tamamen umutlu ya da tamamen umutsuz bir müzik iyi olmuyor.
Yasemin Mori ile başka çalışmanız olacak mı?
Onur Ünlü’nün yeni filmi Kırık Kalpler Bankası’nın müziklerini Yasemin Mori ile yaptık. Onun da kendi şarkıları var, benim de enstrümantal şarkılarım var. Oldukça orijinal ve aurası olan bir film olduğunu düşünüyorum. Bu filme müzik yapma süreci benim için müzik ve sinemanın arasında gel gitli bir yolculuk gibiydi, çok keyif aldım.
Son olarak gelecek projelerinizden bahseder misiniz?
Yeni albüm yolda. Başka bir projemiz daha var ama şu an dillendirmek istemiyoruz.
Korhan Futacı&Kara Orkestra 19 Nisan'da Zorlu PSM'de sahne alacak. Biletler biletix ve etkinlik gişelerinde.