“Yas”, “aile”, “hafıza” ve “yitirmek” temaları üzerine kurulu bir oyun olan Hafızasını Kaybeden Müzeden Bir Traktöre Mektuplar, bir ailenin üç kuşak hikâyesinden kalan mektupların, kaybolan eşyaların, insanların ve fotoğrafların ardında bıraktığı yası anlatıyor. Oyun üzerine yazarı Ferdi Çetin ile konuştuk.
İsmi her seferinde “eksiksiz olarak söyledim mi?” şüphesiyle bir hafıza oyunu yaratan, sezonun iddialı oyunlarından biri oldu Hafızasını Kaybeden Müzeden Bir Traktöre Mektuplar. Ferdi Çetin’in kaleme aldığı, Yusuf Demirkol’un yönetiminde ve yarattığı konseptte, Nilay Erdönmez’in performansıyla izleyiciyle buluşmaya devam eden deneysel bir metin.
Ev, Mercedes ve Anneler, Doğum Günü, Kapı Aralığı Nedir, Kapı Aralığı Bir Fotoğraftır ile tanıdığımız ba-tiyatro’nun yeni oyunu, Hafızasını Kaybeden Müzeden Bir Traktöre Mektuplar. Ferdi Çetin ve Yusuf Demirkol tarafından 2012 kurulan ba-tiyatro disiplinlerarası çalışan bir sanat topluluğu. Performatif işler üreten ve deneysel olana eğilen bir topluluk. Onlar için “ba- hikâye anlatmak kadar anlatılamaz olanın da tasviriyle ilgilenmekte.”
Oyun, bir ailenin üç kuşak hikâyesinden kalan mektupların, kaybolan eşyaların, insanların ve fotoğrafların ardında bıraktığı yası anlatıyor. Bunu da geceleri sokaklarda dolaşan bir müzenin sahibini kaybeden bir traktörle olan dostluk hikâyesi eşliğinde yapıyor.
Hatırlarız, o hatırlama anlarında da zamanı geriye akıtmaya başlarız. Sahnede de gerçek zaman bir gösteri alanıyken oyunda zaman geriye doğru akıyor. Hatıraları canlı tutmada bize en çok yardımcı olan nesneler oyuncunun yardımcıları oluyor. Bir bavul, kasetler, kasetçalar, projeksiyon makinesi, fotoğraflar...
Bir saat süren performansında Nilay Erdönmez defalarca tekrarlar, hecelemeler ve mekanik hareketlerle dolu bir döngüde oynuyor. Piramidin her yüzü aynı performansı izleyemiyor, oyun bir köşeden diğer köşeye farklı noktadan bağlanıyor konuya. Sonunda izleyicisine bir yargı sunmadığı gibi bitiminde de izleyiciyi sadece hissettikleri ve sezdikleriyle başbaşa bırakıyor.
Konusundan önce alametifarikası isminin nereden çıktığını ve metnin oluşma sürecini Ferdi Çetin şöyle anlattı:
“Gündelik bir yerden başladık Yusuf’la oyunu kurmaya. Geçtiğimiz kış taşındım ve annemle birlikte yeni eve hangi eşyaların geçeceğini, hangi eşyaların atılacağını konuşurken farkettim ki annem hiçbir eşyadan kopamıyor. Sahip olduğumuz eşyalar, objeler, aitlik hissi… Bunun üzerine düşünürken “mülkiyet” fikri çıktı ortaya. Eşyalara ve objelere, barındırdıkları anılara sahip olmak, onların bir anlamda kimliğimizi oluşturması… Sonra birtakım küçük küçük öyküler oluşmaya başladı ve bu öyküleri anlatmak için mektup formunu tercih ettik. Bir aile arasında giden mektuplar ama mektuplar bir türlü yerine ulaşmıyor. İki satırla babanın öldüğü anlatılıyor, uzunca bir süre yazılamayan birkaç satır…. O anlamda bir kayıp haberiyle başlıyor her şey ve sonrası yerine ulaşmayan, bir türlü cevabıyla buluşmayan mektuplar. Mektup zarfının formu Yusuf’un zihninde hem sahne tasarımını hem de oyunculuk tercihini şekillendirdi diyebilirim. Böylece oyun fikri ortaya çıkmış oldu, isim de bu aşamadan sonra geldi, biraz öyküye selam eden bir sahneyi merak ettiren bir isim…”
Oyunu izlemeye henüz başlamadan aklımızda dört simge çoktan yerini almış oluyor: Hafıza-müze-traktör-mektup. Bir şeyi anlamlandırabilmemiz için somutlaştırmaya ihtiyaç duyuyoruz ve bu konuda da imdadımızıa duyularımız yetişiyor. Tasarım itibarıyla müze imgesini bize Louvre’un avlusundaki piramit tasarımı ile verirken, hafıza hatırlamaya yönelik kayıtlar, fotoğraflarla canlanıyor. Peki ya traktör? Babanın bir traktör kazasında kaybını söyleyen bir mektup dışında ilişkilendirebilmek adına traktörün neyi temsil ettiğini Çetin şöyle açıkladı:
“Mektuplarda belli belirsiz dolaşan öyküde traktöre ufak göndermeler var aslında, bir kayba sebep oluyor, hani alıştığımız nedir, bir insanın bir eşyasını kaybetmesi… Ama burada mektuplardan öğrendiğimiz kadarıyla sahibini kaybeden bir traktör var. Tıpkı yerine ulaşmayan mektuplar gibi traktör de başı boş dolaşmaya devam ediyor diyebiliriz. Sahibini kaybettiği noktada başlıyor biraz da macerası, bir an ortadan kayboluyor ve bir öğreniyoruz ki bir müzeyle arkadaşlık ediyor. Hayal etmesi keyifli bir arkadaşlık oldu bu bizim için… Geceleri sokaklarda el ele dolaşan bir müze ve traktör düşünsenize bir an için. Oysa ki belki de hikâyeyi tersten okuyacak olursak traktör müzeye kaldırılmış olabilir. Bir anlık heyecan bizimkisi… Ama tabii traktörün modernleşmenin sembolü olduğunu da inkar etmez tüm bu anlattıklarım.”
Oyunda sahnede tek başına yer alan Erdönmez’e Turan Özdemir’in kayıtlardan gelen sesi eşlik ediyor. Bu mektuplar bir köşede sesle atmosfere karışırken kadın karakterin bir anlatıcı mı yoksa anıların bir parçası mı olduğuna karar verememe durumuna Çetin şöyle açıklık getiriyor:
“Üst ses olarak duyulan mektuplara Turan Özdemir ses verdi. Nilay, Turan Özdemir ile daha önce bir sinema projesinde çalışmıştı, bu anlamda sahnede birlikte oynamaya devam ediyorlar. Kayıt cihazından gelen sesler olarak baktığımızda ise Nilay, zaman zaman duyduklarından etkilenen ve tepki veren, zaman zaman seslerle birlikte hatırlayan ama bir türlü o seslerin dünyasına ait olamayan serbestçe dolaşan bir figür olarak çıkıyor karşımıza. Sahneleme ve metinler arasında bir flört devam ederken Nilay da biraz etrafında dolaşıyor bu ikili ilişkinin diyebiliriz. İmge toplayıcısı belki de…”
Sahnedeki karakter zaman zaman camlara bir şeyler çiziyor, mülkiyetsizliği ve gittiği her yeri yuva haline getirmesi söz konusu. Bunların yanında “baba” kelimesi ve imgesi sahneden kulaklarımıza ulaşan, en çok tekrar edilen kelimelerden biri. Ve Nilay Erdönmez’in de sesinin en yüksek çıktığı anlardan biri “baba” diye bağırdığı an. Çetin, bu seçimi içinse şunları söyledi:
“Baba ilk başta kayboluyor, zaten hep öyle olmaz mı? İlk yiten baba olur hep. Sembolik olarak düşündüğümüzde dilin temsilcisidir, hikâye anlatmamızın ya da anlatamamamızın sebebidir. Baba dediğimiz anda o dile dahil oluruz ve o dilin içinde devinmeye başlarız. Bu anlamda sahibini yitiren bir traktör gibi ortada serbestçe dolaşan bir dil kalıyor elde baba yitince, tabii öyküler de… Bu nedenle Melih Cevdet’in dediği gibi biraz yarım kalsın istedik şiirimiz, istedik ki seyirci tamamlasın.”
Anılar albümünde akıp giden, sonun nasıl geldiğini anlamayacağınız, karmaşık bir konu içerisinde performans peşinde olacağınız Hafızasını Kaybeden Müzeden Bir Traktöre Mektuplar 'ı izlemek için tarihleri sosyal medya hesaplarından takip edebilirsiniz.