27 MAYIS, CUMA, 2016

"Kendime Ait Müziğin Vücut Bulmuş Hali"

Mercan Dede (Arkın Allen) ve Borusan Müzik’in bir araya gelerek her yıl genç sanatçıları destekleyecekleri yeni proje ve plak şirketi Onearth’ün ilk sanatçısı Burak Malçok. Burak Malçok’un gözlerinden fırlayan heyecanı ve muhteşem enerjisi ile hazırladığı ilk solo albümü Saklı Nefes’i konuşmak için Borusan Müzik Evi’nde verdiği konserde bir araya geldik. Burak’ın Mercan Dede ile müzikle başlayan ve bambaşka bir doku ile bağlanan ilişkisini de konuştuğumuz zamanlarda Mercan Dede de bizimleydi. Şahane sohbet, güzel insanlar ve heyecanlı bir yolculuğa tek başına adıma atan Burak. Bol şans!

Burak, sakinliğini korumak istese de tahmin ettiğiniz gibi çok heyecanlı, albümde ona destek olan ekip arkadaşları ve özellikle konser günü için “Hepsi yıllardır konservatuvardan bildiğim arkadaşlarım ama bu proje ilk defa kendime ait müziğin vücut bulmuş hali. 10 yıldır ney üflüyorum ama bugün daha farklı çünkü bu ilk solo ve besteleri bana ait albüm” diyor ve başlıyoruz sohbete.

Burak’ın müziği kendinde keşfetme süreci…

Ankara’da 1. sınıftayken Kocatepe Camii’ne çok yakın bir yerde oturuyordum ve sabah ezanı sesinden çok etkilendim. Aynı yoğun duyguyu neyi ilk defa duyduğumda da hissettim. Aslında aynı sesi elektronik müziğin frekanslarıyla oynadığınızda da çığlık ve feryat sesi olarak duyarsınız. Bütün bu seslerin farklı müzik genre’larında var olduğunu ve esasen bu tınıların hayatımın günlük rutinde de varlığını keşfettiğimde bunun üzerine gitmeye karar verdim. Albümün de alt yapıları elektronik müziğin üzerinde ilerliyor. Saklı Nefes ise kendinizle kaldığınız ve kimse ile paylaşamadığınız dile düşüremediğimiz şeyleri neyime düşürdüm. Bu yüzden adı da Saklı Nefes oldu.

©Nazlı Erdemirel

Albümün en özel isimleri…

Umay Umay ile bir araya gelmek anlamında albümün finishing’lerinde son dokunuşları yapan Serkan Alkan çok yardımcı oldu. Beni Umay Umay ile tanıştıran da Serkan’dır zaten. Umay Umay ile ilk tanıştığımızda ‘neyden nefret ederim’ demesine rağmen o dönem elimdeki kayıtları istemişti. Sonrasında ise beni Twitter’ında, ‘bana neyi sevdiren adam’ diye onure etti. Umay Umay’ın yanı sıra Göksel Baktagir, Yurdal Tokcan gibi 2005’te İstanbul’a geldiğimde sazlarını taşıdığım insanların da bu albümde olması benim için çok özel.


Sohbete dahil olan Mercan Dede’yi (Arkın Allen) görünce dayanamıyorum tabii… Nasıl bir araya geldiniz, sorusunu duyunca Burak heyecanlanıp Arkın’a dönüyor, “Sen mi anlatırsın ben mi anlatayım diye”. Arkın, “Ben senelerdir anlatıyorum artık anlatma sırası sende” diyince Burak gülerek devam ediyor… Lisedeyken daha tutuk konuşurdum ve buna çok takılırdım neden benim başıma geldi diye. Birgün Frekans’ta (eski müzik programı) Arkın ağabeyi saçları ve piercingleriyle ney üflerken gördüm ve dikkatimi çekti. Tahminen yıl 2003 yılıydı.

Sonra o saçlara ve piercinglere noldu diye sorduğumda ise Arkın direkt, “E askere gittik” diyor. “Lisedeyim ve Antalya’dayım. O dönem Antalya’da bırakın neyi, ney üflemenin eğitimini veren bir yer bulmak bile çok güç” diyor Burak. Bir ay sonra Mercan Dede’nin DJ Arkın Allen olarak Antalya’ya gelmesi ile olayların şekli biraz değişmiş. Babasıyla hayatında ilk defa club’e giden Burak, ney tınılarını duyacağını tahmin ederken tabii ki trans ve techno müzikle şoka uğruyor. Performans sırasında metafizik bir selamlaşma yaşayan ikili, performansın sonunda Burak’ın Arkın’la tanışmaya karar vermesi ile buluşuyorlar ve 2007’den beri aynı sahneyi paylaşıyorlar. Bir yandan Burak’ın hikayesini dinlerken Arkın’ın müzik deneyimi ve yolcuğu üzerine de hikayelere dalıyoruz haliyle…

©Nazlı Erdemirel

Müzik skalanın iki ucunu yakalamak gerçekten güç Arkın. Etnik kökenlere bağlı bir enstrümanla uğraşırken diğer yanda trans-elektronik… İkisi de ortak paydada bakıldığında meditatif bir yolculuk, diye konuşurken cevap gecikmiyor:

Arkın: Aslında benim DJ olarak performans yaptığım dönemdeki gece hayatı, müzik anlayışı daha farklıydı. Elektronik müzik henüz ticari amacın bir parçası olmamıştı ve dolayısıyla o dönem güzel zamanların dışında sağlam kurulan dostlukların da getirdiği bir komün hayatı vardı. Yani sadece müzik dinlemek dans etmek harici samimi bir dilin olması tasavvufun da özünde olan şey aslında; ‘tanışmışlık, bir aradalık’…

Aslında işin özü ayrılıkları tamamen bizim yaratıyor olmamız. Mevlana’nın dediği gibi: “Şaşı olan gözümüz düzeldiğinde iki olanı tek görürüz”. Doğu- Batı neresi? Elektronik müzik nedir? Bunların hepsi bizim yarattığımız şeyler. Dolayısıyla aslında ortak neyimiz var sorusunun peşinden gitmek önemli. “Farklı neyimiz var?”ın değil. Ki elektronik müzikle tasavvufun mantık temeline baktığınızda herikisinde de ‘trans’ kelimesinin geçmesi de tesadüf değil.

Onearth projesinin ilk sanatçısının Burak olması da biraz bu yüzden. İnanılmaz bir neyzen olmasının yanı sıra elektronik müzikle, icra ettiği müziği nasıl yükseltebilirizi düşünen bir adam. Geleneksel köklerimiz, evet ama aynı şeyleri tekrar eden sanatçılarla ileriye götürebileceğiniz bir şey malesef yok. Vizyon çok önemli ve Burak’la da ilk tanıştığımızdan beri o vizyon olduğu için hâlâ beraberiz. 

Meraklı bir şekilde -evet belki biraz bencillik de yaparak- Arkın’a dönüp peki benim jenerasyonum senin transla neyi bir araya getirişini dinleyemecek mi, dediğimde cevabı çok net: “Artık Burak’ı dinleyecekler” diyor. Boynuz kulağa geçecek yani. Çünkü olması gereken bu. Önemli olan süreklilik. Bu noktada Burak’ın aklındakileri öğrenmek istiyorum.

Yeni nesil hâlâ samimi mi? Tereddütlerin var mı, ney üflemek ve bunu icra etmek özellikle Türkiye’de riskli bir şey değil mi? Malum pazara yönelmeyip alternatif kaldığın sürece zaten büyük risk altındasın…

Burak: Evet ama bunu düşünmeden kalpten ve isteyerek hareket ediyorsun. Bu kadar içten ve sebatla bir şey yapıyorsanız dinleyici kitlesinin bir noktasına dokunmuş oluyorsunuz ve bu seni, bir süre sonra yönlendirmeye başlıyor. Benim bu işi aklıma koyup Arkın Ağabey ile tanışmam gibi. Bu benim hayatımdaki en büyük kırılma noktası. Konservatuarı da benim aklıma sokan kişi o. 

Bu açıklamadan sonra Burak : Susadım Ben!

©Nazlı Erdemirel

Burak’ı minik bir molaya alıp Arkın’a tekrar dönüyorum.

Neyin gerçekten vücud bulduğu anlar MDT ile yaptığınız ortak işlerde kendini gösterdi. Seyahatname, Güldestan bunlardan birkaçı…Uzun bir aradan sonra buna yönelik yeni projeler gelebilir mi? Gerçi minik bir mekan(!) problemimiz var İstanbul için ama…

Arkın: Evet mekân büyük sıkıntı. Kaç yıl oldu hatırlamıyorum ama AKM’nin önünden her gün hepimiz geçiyoruz. Geniş kitlelere bu tarz birliktelikleri sunmak için farklı platformlar bulmak ve yaratmak lazım. Yani bizim neyi sunarken bunu görsel sanatlarla, sinemayla, tiyatro ve güzel sanatlara dahil olan ne varsa her dalından ayrıca birleştirmeler yaparak bu tarz projeleri desteklememiz gerek. Çünkü global olanı yakalamak, bu yolda size daha sağlam ve güçlü noktalara taşıyor. Benim için Seyahatname albümümün de tanınmasında Seyahatname temsilinin önemi çok büyüktür. Burak’ın ilk video klibine çekilen monokrom detaylar da adeta bir çağdaş sanat video projesi gibi ele alınarak ortaya çıkarıldı. Demek istediğim müzik ve sanatın birlikteliği tam olarak da bu. Bir yandan da şuna inanıyorum ki, artık sahnemiz olmasa da kendi sahnelerimizi yaratmaya başladık bence. Hatırlayın Gezi’de yüzlerce insanın aynı anda yoga yaptığı günleri. Yani zor şartlar biraz bizim yaratım sürecimizi ve pratikliğimizi aniden değiştirebiliyor. 

Ve tabii bahsetmeden geçilemeyecek proje Onearth

Bir tane dünyamız var ve onu hızlı bir şekilde yok etmeye çalışıyoruz ve birtane dünyamız var hepimizin aynı düzlemde tutan diyerek açıklıyor Arkın, Onearth plak şirketini Zeynep* ile o yüzden bir araya geldik aslında. Plak şirketlerinin kapandığı, internetten müzik indirebildiği bir dönemde, yeni sanatçıların benim yaşadığım albüm sıkıntılarını yaşamaması adına yeni bir oluşuma girdik. 

©Nazlı Erdemirel

Arkın bunları söylerken aklıma gelen ve hemen söylediğim şey şu oldu: Sanırım bu proje sizin Borusan Müzik ile beraber yaptığınız ritüellerin sonucu.

Ve Arkın gülerek, “Aynen öyle” diyor.

Projelerinin başında olan plak şirketi Onearth’ün ismini daha sık duyacağımız aşikar. Burak’ın içindeki nefesi artık saklamaması da hepimiz için yeni bir soluğun müzik cephesine dahil olduğunun kanıtı olacak. Ayrıca, geçtiğimiz günlerde Cappadox’ta Mercan Dede ile gün doğumu konserlerinde de çalan ikili, bu konserlerin gelenek gibi devam edebileceğinin sinyallerini de veriyor.

Unutmadan, bu akşam (27 Mayıs) Borusan Müzik Evi’nin sezon kapanışı için Mercan Dede Secret Tribe ile Borusan Müzik Evi’nde sahnede olacak!

* Zeynep Hamedi: Borusan Kültür Sanat Yönetim Kurulu Başkanı

0
7910
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage