07 HAZİRAN, SALI, 2022

“Kendimizi Affedebilmeliyiz ki Başkalarını da Affedebilelim”

Yaklaşık dört yıl gibi kısa bir sürede şarkılarıyla dinleyicilerin aklında ve kalbinde yer edinen Nova Norda ile müzik yolculuğunu ve ilk albümü Paralel Evrende Dünya Tarihi'ni konuştuk.

“Kendimizi Affedebilmeliyiz ki Başkalarını da Affedebilelim”

Yaklaşık dört yıldır müzik yolculuğunuzu sürdürüyorsunuz. Bu dört yıl sizin için nasıl geçti?

Kurumsal kariyerimi bıraktıktan sonra özellikle 1-1.5 sene zor bir süreç geçirdim. Elimde müzisyen olabileceğime dair somut bir kanıt yoktu. Yıllarca çıkıp şarkı söylemedim, daha önce hiç söz yazmadım. Nasıl olduğunu bilmediğim bir şekilde bu işi yapmak ve şarkılar yazmak istedim. O yüzden kariyerimi bıraktığım dönemde yeni bir iş bakmak yerine oturup, uzun zaman boyunca şarkılar yazdım. Hayatımın o dönemini şu an da çok net hatırlamıyorum. Sadece stresli ve uykusuz gecelerle dolu olduğunu hatırlıyorum. Sonraki her sene ise birazcık daha yerime alışmakla, yaptığım şeylerin üzerine koymaya çalışmakla geçti. Şu an bütün bu dört senenin meyvelerini verdiği dönemde hissediyorum kendimi. İlk albümüm bu yüzden beni çok tatmin ediyor. Daha önce çıkarsam belki de aynı his olmayacaktı. Bağımsız bir şekilde çalışarak dört sene gibi bir sürede de olsa Paralel Evrende Dünya Tarihi albümüm görselleri, kıyafeti, prodüksiyonu, fotoğrafı ve her şeyiyle beni çok gururlandırıyor.

Kısa bir sürede 20’den fazla tekli yayımladınız ve sadık bir dinleyici kitleniz oluştu. İnsanların çabucak benimseyeceğini düşünüyor muydunuz?

Şarkılarımı ilk yayımlamaya başladığım zaman ne bekleyeceğimi hiç bilmiyordum. Tutar mı tutmaz mı, insanlar dinler mi dinlemez mi, bir fikrim yoktu. Özellikle şarkıların konularının biraz niş kaldığını düşünüyordum. Mesela “Varım” gibi bir şarkının bu kadar sevileceğini hiçbir şekilde tahmin etmemiştim. Bana göre çok kişisel ve normalde bir şarkıda duymaya alışkın olmadığımız bir konuyu işlediğim için bana iyi gelsin diye yazdığım şarkılardı onlar. Beklentim hiç yoktu. Her seferinde çok şaşırdım. İlk iki sene sürekli şaşırmakla geçti hatta. İnsanların çabuk benimseyeceklerini düşünmüyordum. Sonraki zamanlarda, yavaş yavaş dinleyici kitlemi de tanımaya başladıktan sonra neyi sevip neyi sevmeyeceklerini anlayabilecekmişim gibi hissediyordum. Yine de her zaman sürpriz faktörü var. Hiç beklemediğin bir şarkı çok sevilebiliyor veya çok sevdiğim bir şarkı o kadar da dinlenmeyebiliyor. O da artık şarkının şansı.

Paralel Evrende Dünya Tarihi’nin hikayesini anlatır mısınız biraz? Parçalar, hikâyeler nasıl bir araya geldi ilk albümünüzde?

Albümün içindeki şarkılar albüm konsepti oluşturulduktan sonra çıkmadı. İlk önce şarkılar oluştu, ardından onun üzerine bir konsept inşa etmeye karar verdik. Şarkıların hepsi öyle ya da böyle bizim insanlığı ve dünyayı anlamaya çalışmamızı, bazen ona isyan edişimizi içeriyor. Buradan hareketle acaba dünya tarihi başka türlü olsaydı bizi nasıl bir dünya bekliyor olurdu, eğer ki kıyım yerine oturup iç dünyamıza emek verseydik şu an daha iyi bir dünyada yaşıyor olur muyduk gibi sorulara cevap aradık. Bütün görsel dünyayı bunun üzerine oturttuk. Lirik videolar, animasyonlar, klip ve fotoğraflar ile 13 Mayıs’taki lansman konserime kadar uzanan görsel bir yolculuk oldu.

Şarkılarınızda genelde kalıplarla mücadele ediyor ve sorgulama yapmak gerektiğinin mesajını veriyorsunuz. Paralel Evrende Dünya Tarihi’nde de bu tema hâkim. Daha barışçıl bir dünya mümkün mü?

Bu konuyu bir keresinde Caner Özyurtlu ile oturup konuşmuştuk. Çok benzer tespitlerimiz olsa da o daha iyi bir dünyanın asla mümkün olmadığına inandığını söylemişti. Ben de tam tersi tam olarak bu sebepten dolayı daha iyi bir dünyanın olabileceğini düşünüyorum açıkçası. Çünkü dünya üzerindeki bütün problemler bizim kendi insan hatta hayvan tarafımızla yüzleşemeyişimizi içeriyor. Onunla yüzleşemeyişimizden kaynaklanan egosal problemlerin kavgalara dönüşmesi, savaşlara dönüşmesi gibi zincirleme bir reaksiyon görüyorum. Bir yandan da binlerce yıl öncesinden itibaren özellikle Doğu felsefesinin o güzelliklerinde hep iç dünyamızın ne kadar odaklanırsak o kadar dış dünyanın, yıkımların önemini yitirdiğine dair şeyler görüyoruz. Dolayısıyla şu an da daha yıkıcı taraf kazanıyor gibi görünüyor olabilir ama bana soracak olursanız nihayetinde gelecek olan yer bundan çok daha güzel bir yer. O yüzden de bizim şu anda insanlık tarihinin çok başlarında olduğumuzu düşünüyorum. Çok daha iyi bir dünya mümkün ama maalesef çok nesil sonrasında görülebilecek derecede uzun vadede olacağını düşünüyorum. Hepimiz daha iyi bir dünyaya giden adımları ufak ufak atarak insanlığı ve dünyayı daha iyiye götürüyoruz diye düşünüyorum.

Bunca barışa seslenen şarkı, kitap, film olmasına rağmen kalbimizdeki nefreti, kini, negatif tüm duyguları hep “öncelik sırasında” mı tutuyoruz, ne dersiniz?

Bana kalırsa bunca kin, nefret ve negatiflikle nasıl baş edeceğimize dair dış dünyada kitaplar ve bir sürü bilgiler olsa da hiçbir zaman insanın kendi başına bunu deneyimlemesi kadar etkisi büyük olmuyor. Bu sebeple de hepimizin okuyarak ve tabii ki kendi deneyimlerimize bunu yansıtarak hayatımızda pratik etmemiz gerekiyor. O yıkıcı tarafa öncelik veriyor olmamız çok normal geliyor bana ve bunun hayatta kalma içgüdüsü ile alakalı olduğunu düşünüyorum. Tehdit algıladığımız şeylerle savaşmaya çalışıyoruz. O kadar hayatta kalmak zorunda olduğumuz büyük tehditler yaşamıyoruz gündelik hayatımızda. Dolayısıyla neden evimizin konforlu ortamında oturup bunları çözmeye vakit harcamayalım diye düşünüyorum.

Albümün hem ilk şarkısı hem de ilk klibi nisan başında “Zorba” için yayımlanmıştı. Bir müzede, tabloların içinde gezdiğiniz bu klibin hikâyesi nasıl oluştu peki?

“Zorba”nın klibi aslında bütün albümün temasını inşa eden bir çatı klip. Nova bir müzede geziyor ve orada tarihi eserlere bakıyor. O tarihi eserlerden hareketle geçmişte başka türlü olaylar olsaydı nasıl olurdu diye sorgulamaya başlıyor. Onun hayal dünyasında, baktığı bir tablodan içeri girdiğini ve tarihi değiştirmeye çalıştığını görüyoruz. Bütün amacımız albümün temasını kurmaktı. Klip çekim süreçleri de çok eğlenceli geçti. Öncelik verdiğimiz şey ise ortaya çıkacak olan üründen ziyade üzerine düşünürken bize keyif vermesiydi. Benden tam not aldı kesinlikle.

https://www.youtube.com/watch?v=V-ZICCNcNC4

Aynı zamanda klip dışında yayımlanan lirik videolar da çeşitli tarihi görsellerin illüstrasyonlaştırılması üzerinden ilerliyor, onları da anlatabilir misiniz biraz?

Animasyonların ve lirik videoların hepsini Famhub yaptı. Selen Gürsoy ve Ege Akdemir benim en yakın arkadaşlarım. Böyle büyük bir proje yapmak uzun zamandır hayalimizdi. Bu albüm vesilesiyle olduğu için gerçekten çok mutluyum. Famhub’ın bünyesinde çok fazla illüstratör var ve onların da yardımı ile her şarkı için başka bir tarihi döneme ve başka bir coğrafyaya gitme şansı yakalamış olduk. Eserleri özellikle o zamanın tarihi eserlerine benzetmeye çalıştık ve o dönemin tarihi yapısını değiştiren olayları anlatmaya çalıştık. Bütün kreatif süreci Selen ve Ege yönetti. Bütün fikirler onlardan çıktı, daha sonrasında illüstratörlere teslim ettik. Beni çok tatmin ediyor çünkü her birine klip çekmek yerine o tarihi eserleri o dilden anlatan ve tarih başka türlü olsaydı nasıl olurdu diye düşünmeyi tercih etmek benim için çok daha kıymetli ve anlamlı oldu. Bir de üstüne en yakın arkadaşlarımla yapmak daha da kıymetli oldu.

İlk albümünüz olduğu için dijital versiyonları dışında hatıra için başka versiyonları da olacak mı?

Henüz dijital haricinde hatıra değeri olacak bir şeyi şu an için üretmeyi düşünmüyorum. Gelecekte olacak bir şey olarak hayal ediyorum bunu. Şu anda bütün eforumuz konserlere ve işi devam ettirmeye yönelik. O yüzden şimdilik hayır.

Şarkılarınız kısa sürede marş gibi ezberleniyor ve dinleyicileriniz tarafından sonuna kadar seslendiriliyor konserlerde. Yeni albümdeki “Peşindeyim Kendimin” marş gibi ezberlenecek ve dinleyiciyi harekete geçirecek şarkılarınızdan. Siz ne söylemek istersiniz bununla ilgili?

Genelde bu tarz şarkıları insanlara marş niteliğinde olsun diye değil de kendimi gaza getirmek için yazıyorum. “Beteri Yok”u da öyle yazmıştım, “Varım”ı da. Bir konuda zorlandığım durumlarda açıp kendi şarkılarımı dinliyorum. Hiçbir şarkının veremeyeceği kadar beni anlıyor. Dolayısıyla “Peşindeyim Kendimin”i de böyle yazmıştım. Her zaman göz önünde olmak, yüzünün, sesinin, duygu ve düşüncelerinin spotlar altında olması her zaman kolay değil. İnsan söylediği her kelimeyi mercek altında hissediyor. Dolayısıyla o tarz anlarda bana şunu hatırlatacak bir şarkı olsun istedim: Ne olursa olsun insan olduğumuz için hata yapmaya açığız. Her fırsatta daha iyi bir insan olmaya, kendi iç dünyam ile daha çok yüzleşmeye ve haşır neşir olmaya çalıştığım sürece kimsenin ne düşündüğünün önemi yok. Sonuçta kimseye zararın yoksa ve olduğun gibi yaşamaya çalışıyorsan kimsenin ne düşüneceğinin beni engellememesi gerekir diye bu şarkıyı kendim için yazdım ama tabii ki de insanların neden sevebileceklerini anlıyorum. İnsanların bizi nasıl gördüğü konusu hepimizin baş etmeye çalıştığı bir mesele. O yüzden ne mutlu benim yaramı saran bir şarkının başka insanlar için de aynı etkiye sahip olması.

Her şarkı kaydıyla, konserleriyle, buluşmalarıyla yeni bir hikâye daha doğuruyor. Müzik yolculuğunuzda şöyle bir geriye doğru baktığınızda cebinizde nasıl hikâyeler birikti?

Şu ana kadar benim en çok keyif aldığım şey insanlarla birlikte, kolektif çalışmayı öğrenmek oldu. Gerek görsel gerek işitsel gerek sahne tarafında bir sürü yetenekli sanatçı ile çalışıyoruz. Hakikaten herkesin mutlu olacağı, herkesin kendini artistik olarak ifade edebileceği noktada ve aynı çatı altında buluşur noktada tutmak işin en ince taraflarından bir tanesi. O yolculuğun bana en büyük getirisi bu oldu diyebilirim. Hep beraber bu işi yapıyoruz, herkes yaptığı işten kendini tatmin hissetmeli. Elimden geldiğince herkesin artistik anlamda ifadesini bulması için çaba sarf ediyorum.

Müzikte ya da gündelik yaşamda tahammül edemediğiniz şeyler neler?

Müzikte katlanamadığım bir şey yok açıkçası. Genel olarak her türlü müziği seviyorum. Hayatta katlanamadığım bir şey varsa o da adaletsizlik. Çok kanıma dokunuyor. Zaten bütün şarkılarda eninde sonunda adaletsizliğe karşı bir isyan oluyor. Bizim insanlar olarak üstümüze çok büyük bir görev düşüyor. Bu görevin farkında olmayan insanların daha çok emeği veren, farkında olan insanlar üzerinde böyle etkileri olması benim gerçekten kanıma dokunan bir şey. Adaletsizlikten hiç hoşlanmıyorum.

Kelimeleri ve müziği daima özgürlükle seslenen Nova Norda son olarak ne söylemek ister?

Sevgili Artful Living ekibi, öncelikle çok teşekkür ederim. Sorular çok güzel ve itinalıydı. Eğer bir faydam dokunacaksa şunu söylemek isterim: Hayat kimse için kolay değil. Ne olursa olsun bin bir türlü zorlukla karşılaşıyoruz. Hayatın doğası bu. Dolayısıyla o zor anları da sevmek, zor anlara da yürekli bir şekilde yaklaşmak ve o duygunun gözünün içine bakmak en kıymetlisi. O yüzden önce kendimize sonra başkalarına karşı çok nazik olmamız gerektiğini düşünüyorum. Kendimizi affedebilmeliyiz ki başkalarını da affedebilelim ve dünya daha güzel bir yer olsun.

0
3401
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage