!f deyince ilk akla gelen bölümlerin başında “Keş!f” bölümü yer alıyor hiç kuşku yok ki. İlk ya da ikinci filmini çekmiş yönetmenlerin filmlerinin yer aldığı bu bölüm dokuzuncu yılında dokuz filme ev sahipliği yapıyor.
“Keş!f” bölümündeki filmler hakkında kısaca bilgiler vermeden öne 10 bin dolar değerindeki ödülü kimin alacağına karar verecek jüriyi de hatırlatalım: Makul Davranış’ın (Appropriate Behaviour) senarist, yönetmen ve başrol oyuncusu, Girls dizisinin dördüncü sezonunda da izlediğimiz Desiree Akhavan; New York Modern Sanat Müzesi’nin (MoMA) film küratörü Joshua Siegel; Catherine Breillat’nın The Sleeping Beauty, Abel Ferrara’nın Pasolini filmlerinden oyuncu Dounia Sichov; Cinema Scope dergisinin editörü ve yayıncısı Mark Peranson ve oyuncu Mert Fırat.
Sürreal komedi korku filmi!
Oyuncu olarak tanıdığımız ama 2012 yılında Sightseers filminin senaryosuyla İngiliz Bağımsız Film Ödülleri’nde ödül de kazanan Steve Oram, iki kısa filmin ardından bu kez seyirciyi zorlamaya aday bir uzun metraj ile karşımızda. Yönetmenin ‘sürreal komedi korku filmi’ olarak tanıtılan Aaaaaaaah!, medeniyetin bugün bildiğimiz haliyle var olduğu ama insanların maymun gibi davrandığı bir evrene götürüyor seyircisini. Filmin hemen başında, karakterlerin maymunlar gibi davranmaları seyircide keskin bir yabancılaşma yaratıyor. Yabancılaşmanın etkisi kanıksandıktan sonra ise yepyeni bir seyir deneyimi açılıyor seyircinin önünde. Çünkü bir süre sonra maymun gibi hareket eden karakterler arasındaki iktidar ve cinsiyet ilişkilerinin aslında bugünün dünyasında ‘insan’ olarak hayatını sürdüren türden farklı olmadığını fark etmeye başlıyorsunuz. Oram, bir anlamda milyonlarca yıllık evrimin sonucunda geldiğimiz noktanın evler, arabalar, elektronik eşyalar, televizyon, bilgisayar yaratmaktan ibaret olduğunu, bütün bunları yaratmış olsak bile ‘insan olma’ yolunda çok da fazla mesafe kat edemediğimizi anlatmak istiyor seyircisine.
Filmmaker dergisinin 2015 yılında sinemanın 25 yeni yüzü arasında gösterdiği Celia Rowlson Hall’un ilk gösterimi Venedik Film Festivali’nde gerçekleştirilen Ma isimli filmi ise Meryem Ana’nın hikayesine götürecek seyirciyi. “Kim erdemli bir kadın bulabilir” sorusundan hareket eden filmin hikayesinin hareket, ritüel ve performanslarla anlatıyor olmasına şaşmamalı. Çünkü, Hall aynı zamanda iyi bir koreograf.
Etiyopya’nın ilk bilimkurgu yapımı
Giderek bir distopya evrenine dönüştürülen Afrika’dan çıkıp gelmiş bu distopya filmi tam da !f’lik. Addis Ababa’da yaşayan İspanyol yönetmen Miguel Llansó’nun ilk filmi Kırıntılar (Crumbs), Etiyopya’nın ilk bilimkurgu yapımı olarak kabul ediliyor. Büyük bir savaşın ardında yıkılmış dünyada geriye kalanların pop ikonlarıyla, tüketim kültürünün kalıntılarıyla anlam aramaya çalıştığı film, bugünün dünyasına bir şeyler söylüyor hiç kuşku yok ki.
Hayatınızın önemli bir bölümünü sağlıklı bir insan olarak geçirdikten sonra, bir anda görme yetinizi kaybetseniz ne yaparsınız? Yazar ve dilbilimci John Hull, 1983 yılında, üstelik ilk çocuğunun doğumuna birkaç gün kala kör olur. Bu travmayla baş edebilmek için ses kayıtlarından günlük tutan Hull, aynı zamanda dünyalı kelimelerle görmenin de bir yolunu arar. 1990 yılında kitap olarak da yayımlanan bu günlüklerdeki metinler Pete Middleton ve James Spinney tarafından 2014 yılında önce bir kısa filme konu edinilir. Bir yıl sonra ise bu ikili metinleri oyunculara okutarak uzun metraj bir filme dönüştürürler: Körlük Üzerine Notlar (Notes on Blindness). Körlük Üzerine Notlar, görüntünün kaybolduğu bir dünyana kelimelerle kurulan bir dünyanın ve o kelimelerin sahibinin evrenine etkileyici bir yolculuk.
Dünya sinemasının yükselen değeri Çin’in yeni cevherlerinden birisi olacağa benzeyen Bi Gan’ın Kaili Blues’u ise zamanın doğrusal akmadığı bir kasabada geçen ve ‘büyülü gerçeklik’ akımına göz kırpan etkileyici bir ilk film. Kaili kasabasında doktorluk yapan Chen Sheng’in kardeşinin kayıp çocuğunu aramak için çıktığı yolculuk şiirsel bir gösteriye dönüşüyor.
Afganistan’da bulunan bir grup askerin hikayesini anlatan Ne Yerde Ne Gökte (The Wakhan Front) geçen yıl Cannes Film Festivali’nen dikkat çekici ilk filmlerinden birisi olmuştu. Clément Cogitore imzalı yapım, askerlerini korumaya çalışan bir yüzbaşıya odaklansa da bilinç ve bilinç dışının iç içe geçtiği tekinsiz bir tona sahip. Filmin Terence Malick’in başyapıtı İnce Kırmızı Hat’ın izinden gittiğini öne sürünler hiç de az değil.
İki İranlı yönetmenden...
Bu bölümde İranlı iki yönetmenin filmi de yer alıyor. İlki, ilk filmi Sirta la gal ba ile önemli festivallere konuk olan ve övgüler alan Shahram Alidi’nin ikinci uzun metrajı Kara At Hatıraları (Black Horse Memories). Türkiye’den de Berrak Tüzünataç ve Vildan Atasever gibi oyuncuların rol aldığı yapım, Kürtçenin yasak olduğu bir coğrafyada Kürtçe eğitimi veren bir grup gencin, ölen arkadaşlarının vasiyetini yerine getirme hikayesini taşıyor beyaz perdeye.
Bir diğer İranlı yönetmen Sina Ataeian Dena’nın izin almadan sokaklarda gerilla tarzıyla çektiği filmi
Cennet (Paradise) ise İran’da kadınlar üzerindeki bedensel hegemonyaya direnmeye çalışan bir öğretmenin dünyasına götürüyor seyirciyi. Locarno Film Festivali’nin en dikkat çekici yapımlarından birisi olan Cennet, kadınlar için ‘cehenneme’ dönen günlük hayatın bir ironisini yapıyor aynı zamanda.
İlk filmi Kısa Film (Kurte Film) ile Altın Portakal için yarışan ve iki yıl önce de !f’e konuk olan Ali Kemal Çınar, bu bölümün Türkiyeli tek yönetmeni. Kısa Film’de adı üstünde kısa film çekmeye çalışan bir yönetmenin aynı zamanda bedensel bir problemle de baş etme çabasını kendine has mizahıyla anlatmayı başaran yönetmen bir kez daha beden üzerine ilginç bir öyküyle karşımızda: Gizli (Veşartî). Diyarbakır’da yaşayan yönetmen, bir kez daha bu kentte geçen hikayesinde evlenmek üzere olan Ali Kemal isimli bir gencin, 30 yaşına geldiğinde cinsiyetinin değişeceğini öğrenmesiyle birlikte karşı karşıya kaldığı durumları anlatıyor. Çınar, erkeklik ve kadınlık temsilinin beden üzerindeki etkilerini, rollerin değiştiği zaman ortaya çıkacak durumları kendisine ve içinde bulunduğu coğrafyaya özgü bir mizahla perdeye taşıyor. Evlilik, bekaret, muhafazakarlık gibi kavramların hem reel hayatın unsurlarıyla sınandığı hem de Ali Kemal karakterinin yaşamak zorunda kalacağı dönüşüm nedeniyle beden üzerinden tartışıldığı yapım, Ali Kemal Çınar’ın Kürt sinemacılar içinde kendisine has üslubuyla giderek ayrıştığını da gösteriyor aynı zamanda.