Yönetmen Ceylan Özgün Özçelik ile 31. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde gösterimini yapan yeni filmi On Saniye üzerine merak ettiklerimizi konuştuk.
On Saniye yönetmenin sinemasında yedinci filmi. Filmin senaryo yazarı Erdi Işık. Aslında bir tiyatro oyunu bu. Prömiyeri pandeminin başlangıcından az biraz önceye denk düşüyor. Birkaç defa sahne alan oyun aslında izleyicisiyle ilişkisi kesintiye uğramış bir iş. Dolayısıyla işin tiyatro oyunu hâlini pek çoğumuzun kaçırdığı, görmediği bir hikâye. Uzun bir aradan sonra Özçelik ile buluşan Işık yoğun bir çalışmanın ardından bunu şimdi gördüğümüz hâline kavuşturuyorlar. İki oyuncunun performansı üzerinden ilerleyen filmin başrollerinde Bige Önal (İpek) ve Bergüzar Korel (Yasemin) yer alıyor. Korel aynı zamanda filmin yapım departmanında da yer alıyor. Bir rehber öğretmen ile problemi olan bir çocuğun velisinin görüşmesini merkezine alıyor On Saniye. Tek mekân ve bu mekânın üzerine eklenen diyaloglar, ışık ve dekor ile olay örgüsünü kuruyor film. Teknik tercihleri itibariyle düşündüren, beğenimizi kazandığı gibi eleştirilerimizin de olduğu heyecan veren bir iş. Olayın seyrini takip etmek ve hikâyenin aldığı yolun önünü açmak için görüntü yönetmeni Zeynep Seçil’in maharetli elleri yardıma koşuyor. Oyun dolu bir film. Ele aldığı meselenin hakikatinin bilincinde ve bu hakikatin içinde bildik yollar yerine ucu açık olmasa bile yan yollara sapmaktan geri durmuyor.
Bu hikâyeye tutulmanızı sağlayan neydi?
2020’de yazılmış bir tiyatro metniydi ve hâlihazırda sahneleniyordu. Filmde gördüğünüzden çok başkaydı. Henüz oyunu izlememiştim. Zaten çok kısıtlı bir süre sahnelendi çünkü araya pandemi girdi. Erdi Işık Kaygı’yı (Ceylan Özgün Özçelik, Türkiye, 2017) zaten izlemişti. Filmden sonra benimle tanışmak istedi. Filmin atmosferini çok beğendiğini söyledi. O, bir filme dönüştürme şansımız olup olmadığını sordu. Ben de okuyabileceğimi söyledim. Bir tiyatro metniydi. İlk okuduğumda şunu hissettim: Bu bir film senaryosuna dönüştüğünde tek plan bir film olabilir mi? Kayıt ve stop diyeceğim bir hikâye hayal etmeye başladım. Teknik olarak kafamdaki buydu. Konu olarak beni tutan ise tek mekânda geçmesi, yönetmen olarak o mekânda yapabileceklerim ve sinemanın bütün olanaklarını delicesine kullanabileceğim bir alan sunmasıydı.
Kişi ve kurumlara çok fazla değer atfediyoruz. Karakterlere baktığımızda birisi öğretmen, birisi anne, bir diğeri çocuk. Biz o çocuğun yaşını büyüttük. Çocuk annenin olduğu evde de, öğretmenin olduğu okulda da aslında son derece tehlikede. 2022’de senaryoya dönüştükten sonra Erdi’ye şunu söyledim: Gel buradan çocuğu da çıkaralım. O da kutsal olmasın. Bu iki karakter onu yaralayan, zedeleyen birileri olmasın. Hadi onu da yıkalım. Yani bütün kutsalları toptan yıkalım. Hiçbiri masum olmasın yani. Senaryoda bu anlamda “sınırda anne” durumu vardı. Biz onu biraz daha ortaya çıkaracağımız bir dilin peşine düştük.
Dramaturjiyi nasıl çalıştınız?
Aşama aşama yarattık. Erdi zaten senaryo sürecine çalışırken iki kadın dramaturg ile çalışmıştı. Ondan böyle bir isteğim olmuştu. Senaryo bize ulaştıktan sonra zaten önümüzde çok uzun bir yol olduğu için ilk yapmam gereken o planı doğru şekilde kurgulamaktı. O dili nasıl oluşturmalıyız ve nereden başlamalıyız. Bunların hepsi hem bir arada oluyor hem de aşama aşama oluyor. Aşamalı çalışırken şöyle bir sıralamayla gitmek istedim ben: Oyuncular belli olduktan sonra ilk önce klinik psikolog ile bir araya gelmek. Anneyi anlamak. Karakterin kimliği nedir? Anne türleri nasıl? Kraliçe “anne” var; “cadı” anne var gibi gibi. Kraliçe anne bizim annemiz. Kraliçe anneyi anlayacağımız ve borderline karakterleri anlayacağımız birçok kitap önerdi. Onları okuduk ve ben onların özetlerini çıkardım. Özetler bütün ekibe dağıtıldı. Bütün ekibin buradaki başlıkları doğru şekilde anlaması gerekiyordu. Karakterin sınırda anneyi bizimle paylaşırken de bu kraliçe annenin iç mekânda, dış mekânda ya da çocukla ilişkisi anlamında nasıl olduğunu bilmek gerekiyordu. Yani ortaklıkları ve farklılıkları neler bunları görmemiz gerekiyordu. Çok fazla veriyle yüklendik aslında. Bergüzar da (Korel) ben de şunu hiç istemiyorduk: Annenin bağıran bir karakter olması. Evet çok konuşan bir karakter ama bir maskeyle dolaştığı için biz onu mükemmelliyetçi yaklaşımı olan birisi olarak görüyoruz. Kendisi için var olan rolü çok güzel gerçekleştirmeye çalışırken bunun bir rol olduğunu hissettiren bir karakter aslında. Biz tam oralardaydık. O sinir bozucu gülümsemesi ve onu hep koruması ama bir yandan da sürekli rahatsız etmesi. Söyledikleri rasyonel değil çünkü. Bir mantığı yok.
Aslında filmdeki bütün karakterlerin hikâyesi ve tabii mekânın kendisi de bir neden-sonuç ilişkisiyle başlıyor ama bir önceki neden-sonucu unutup başka bir nedene tutunup onunla yürüyor. Hikâye bu bant üzerinde gidip geliyor. Geriye bir atlama yok. Hikâyenin en ilginç kısımlarından birisi bu. Oradaki ilişkiyi nasıl kurdunuz?
Sanırım çok prova sayesinde. Senaryoyu görmüştük ve neyin işleyip, neyin işlemediğini çok iyi biliyorduk. Şöyle bir çalışma yaptık. Karakterlere şunu sordum. İlkokulda en sevdiğin ve en sevmediğin ders neydi? Ailenle ilgili hatırladığın en eski imge neydi? Bu soruların sayfalarca üzerinden geçildi. O noktada şu kurtarıcı oluyor. Bir karakterin aklına oradaki cümlelerden birisi gelebilir ve başka bir şeye dönüşebilir bu. Karakterin inşasında o karakteri oynayan kişinin kendi inşasının da önemli olduğunu düşünüyorum. Orayı çok iyi bilmemiz gerekiyor. Bir karakteri öğretmen yapayım. O Arık’ta doğdu, bunu biliyoruz. Ama diğer kadın nerede doğdu? Biraz sınıfsal ortaklıkları da olsun istiyordum. Veli kadın da aslında öğretmenin sınıfından geliyor örneğin.
Filmin hikâyesinde fiziksel ve psikolojik şiddetin çeşitli türlerini görüyoruz. Sizin filmlerinizde sevdiğim şeylerden birisi şu: Şiddete dair bir şey söylemek yerine şiddetin nereden geldiğine dair bir yoklama yapıyorsunuz.
Şiddetin nereden geldiği meselesi söylediğiniz gibi çok önemli ve dönüp dönüp tekrar baktığım yerlerden birisi. Döngüleri bir kenara bırakırsak kimse bir anda şiddetin kendisine dönüşmüyor. Ve herkes için en tehlikeli yerlerden birisi “ev”. İstisnalar elbette vardır. Eminim çok mutlu evler olmuştur ama ben bilmiyorum. Hiç görmedim. (gülüyor) Ben hukuk eğitimi almış biriyim. Orada da görmedim. Lise eğitim hayatımda da görmedim. Ben evde çok mutluydum, harika bir çocukluk geçirdim diyen birine denk gelmedim. Ev bu anlamda tekinsiz bir yer. En temelde sürekli birilerinin bize şekil vermeye çalıştığı bir alan. Söz gelimi ev mutlu bir alan olsun ama okul bambaşka bir dinamiğe sahip. O zaman bulunduğun yer neresiyse ya kimliğinden, ya psikolojinden ya da söylediklerinden başka bir şeye dönüşüyorsun. Aslında bir tehdit altındasın. Böylece yeni yeni kaygı biçimleri geliştirmeye başlıyoruz. Bunlar yıllar sonra bile bizimle kalıyorlar.
Öğretici bir süreç oldu diyebilir miyiz?
Kesinlikle. Birincisi zaten senaryo benim olmadığı için oldu. Temelde başka birinin hikâyesi üzerine inşa etmeye çalışıyorsun. Elbette elimizdeki malzeme ile çok oynadık. Ama başkasının hayali üzerine yenilerini koymaya çalışıyorsun. Belki artık çok yapmak istemeyeceğim bir şey olabilir naçizane. Evet bu hikâyeyi yaptım çünkü orada söyleyebileceklerim vardı. Bütün oyunlarıma izin verdi Erdi. Çok kıymetliydi ve bunu herkes yapmayabilir. Büyük kavgalar olabilir; başka durumlar olabilir. Zorlayıcı bir süreç çünkü her bir değişiklikte konuşmak gerekiyor. Uzun uzun ona neden bu tercihler üzerinde durduğumu anlattım. Örneğin sonucu değiştirdim ve neden olduğunu anlattım. Uzun uzun bunlar tartışıldı. Keza oyuncularla tartıştık bunları. Çünkü apayrı bir yere gittik biz. Onun çocuğuydu o ve başka bir yola çıktı. O da bunu istiyordu bir yandan.
Çoklu düşünmen gereken bir süreçten bahsediyorsun. Oldukça zor.
Evet. Aklıma bir fikir geliyor. O ne diyecek? Bunu kabul edecek mi? Kabul ettirmek için ne demeliyim? Nasıl cümle kurmalıyım? Bunların hepsini düşünüyordum bu arada. Ama bazen sakladıklarım oluyordu ekipten. Benim öyle huylarım da var. Aklımdakileri onlara başka türlü anlatıyorum o duyguya gitmek için. Onlar aslında bilmiyor oluyor. Sonuca giden yol aynı ama başka bir duygulanım var. Bunu çok nadir yapıyorum. Zaten rejimi kesinlikle böyle kurmuyorum. Çünkü biz her durumu çok şeffaflıkla ve açıklıkla yapıyoruz. Kendimce küçük macguffinler [1] koyuyorum. Bunu filmin içinde değil ekibime bırakıyorum aslında. Örneğin, filmde görüntü yönetiminde flu ve net olan sahneler var. Ekip bir nedeni biliyor ama diğerini bilmiyor. Bir neden karakterler yalan söylediklerinde gerçekleşiyor. Diğer neden bende gizli. Kimse bilmiyor.
Bu filmde bir yandan çok keskin kamera hareketleriniz var. Böyle bir tercih üzerinden izleyiciyle kuracağınız ilişkiye dair ne düşündünüz?
Çünkü orada çok keskin şeyler oluyor. Ama kameranın başka bir karakter olması gibi bir isteğim yoktu çünkü kamera seyirciydi bu filmde. Onlarla birlikte orada olmalarını istiyordum. Bir kısmı için böyle düşündüm ama bir kısmı için böyle düşünmedim. Tepeden baksın, gözünün içine baksın, enseden izlesin gibi tercihlerim oldu. Çünkü karakterler tehdit ediyorlar bizi ve onlardan gelen saldırıyı istemiyoruz.
Yol üstünde karar verdiğiniz şeyler oldu mu?
Mekânın girişiyle ilgili oldu. Gördüğünüz mekâna gelene kadar tek odaydı. Ben öyle çalışmaya başlamıştım. Bütün görsel referanslarımı, fotoğraflama ve kadraj çalışmalarımı ona göre yapıyordum. Görüntü yönetmenimiz Zeynep Seçil çok erken bir aşamada çalışmaya başladı. O da benimle birlikteydi pek çok aşamada. Ben çalışmamı yapıp ona aktarıyordum, o da buna uygun lenslere, ışık gereksinimine bakıyordu ve test ediyordu. Fener Rum Lisesi filmdeki mekânımız. Ama mekân ciddi şekilde eski ve onarımdan geçmediği için gerçekten kötü durumdaydı. Bizim çalışmamız için uygun değildi ve zemin ile duvarlar başta olmak üzere mekânı oldukça değiştirdik. Oraya girdiğimizde şu oldu. Bir kitaplık vardı. Onun arkasında ne olduğunu merak ettim. Kapı gibi görünüyordu. Yan odaya geçen bir bölme olduğunu söylediler. Bakmak istedim. Belki seti taşıyabiliriz oraya gibi düşündüm. Açtığımız an beklemediğimiz bir yerle karşılaştık! Oda dedikleri için depo gibi bir yer olduğunu sanmıştık. Etkinlik salonu vardı ve harika bir yerdi. Hemen Erdi ile konuşmak istedim. Benim filmi iki aşamalı yapmam gerekiyordu. Bir kırılma noktası bulmam gerekiyordu. O kırılma noktası aslında çok netti. Öğretmen, velinin problemini anlıyor ve atağa geçiyor. Kameranın tam tur dönüş yaptığı bir sahne var. Önce kadından korkuyor ve çekingen davranıyor. Çünkü biliyor kadının tehlikeli olduğunu. Burada böylece roller değişiyor. Dolayısıyla biz diğer tarafa geçtiğimizde bir “catfight” başlıyor.
Görüntü yönetmeniyle aranızda inanılmaz simbiyotik bir ilişki var. Ben her ikinizi de tanımıyor olsam ve bu filme ilk defa bakıyor olsaydım söyleyeceğim şu olurdu: İki tarafta eğlenmeyi ve denemeyi çok seviyor.
Kesinlikle öyle bu arada. Biz Zeynep ile inşa ettik hep. İki kamera çalıştığımız için şöyle bir avantajımız oldu. İlk bölümde ikinci kameranın ne yapacağı konusunda Zeynep’e çok alan açtım. Zeynep’e o kadar çok güveniyorum ki ne yapacağı konusunda! Kaygı’da asistandı. Daha evvel bir belgesel çektik; henüz çıkmadı. Çok güvenerek çalıştım. Kurmacayı da onun çekmesini istedim bu yüzden. Bundan sonra da ne çekersem onunla çalışmak istiyorum. Başka bir görüntü yönetmeni düşünemiyorum. Yetenek anlamında söylemiyorum bunu. Tam dediğin gibi simbiyotik bir ilişki aramızdaki. Zeynep inanılmaz bir ekip başı. Çok iyi anlıyor ve kendisi çok fazlasını getiriyor. Çünkü, yönetmenlik biliyorsun bazen çok egosal bir hâle geçebiliyor. Öyle bir yaklaşımı ben sevmiyorum. Yönetmen sineması, yönetmenin dediği olur. Hayır. Biz bir tarafa hikâyeler anlatıyoruz, tasarlıyoruz ve ekibin o dünyaya daha fazla şey katması gerekiyor aslında. Onlara işlerini en iyi şekilde yapmaları için alan açmamız gerekiyor. Bunu ekleyebiliriz, aklıma şu geldi ya da şöyle olursa daha iyi olur gibi bir yaklaşıma ihtiyacımız var. En çok ışık üzerinde çalıştık diyebiliriz. Hava açıyor, kapatıyor ve bunlar hep bekleme demek. Çok beklediğimiz oldu ama biliyordum ki Zeynep en iyisini çıkaracak. Arkada sürekli colour test yapıyorduk. Bunu asla bırakmadık. İki kamera çalışıyor ve biri hemen teste gidiyor. Arkada DIT (digital imaging technician) hep vardı. Kurgu da eş zamanlı başladı. Çekim bitince kurguya geçiyordum. Epey güzel bir süreçti.
Görüntü yönetimine özellikle değinmek istedim. Çünkü o kadar fazla detay var ki! Kapının boşluğu sahnesi örneğin. İnanılmaz.
Biz zaten onu gördük ve burada bir çekim yapalım lütfen dedik. Biraz spoiler gibi aslında ama paylaşmak istiyorum. Kapıdan bakan birisi var gibi ama yok gibi. Hep orada. Biraz onu yaratmaya çalıştım. Orada birinin nefesini duyuyoruz. Birisi orada bir toplantı olduğunun farkında ve gözlüyor. Koridorda yürüyor ve aslında uzaylı gibi hissediyor. Onun bakış açısından sahneler var. Özgür’e kıymet veriyorum çünkü o bir çocuk ve aslında genç bir kadın. Onun perspektifinden de o kutsalı yıkmak gerekiyordu.
Teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim.
[1] MacGuffin, olay örgüsü ve karakterlerin motivasyonu için gerekli olan, izleyiciyi yakalamak için beliren ancak kendisi önemsiz, anlamsız ya da alakasız olan bir nesne, cihaz veya olaydır.