Küçük bir hatırlatmayla başlayalım… Calypso Kralı lakabıyla tanınan Metin Ersoy'un piyanist oğludur kendisi. Haliyle müziğin içine doğmuş ve fonda hep Latin, caz ve klasik müzikle büyümüş. Her ne kadar kariyerine farklı tarz müziklerle başlasa da içine işleyen Latin müzik aşkı, onu bugün ülkemizin sayılı Latin müzisyenlerinden biri haline getirmiş. Bu yolda ilk çıkardığı albümü Cuban Portrait’in ardından, bir Projecto Cubano projesi olan üç albüm “10 Şarkı 10 Şarkıcı”, “Karnaval” ve “Karnaval RMX”, Türkiye’deki ilk salsa albümleri olma özelliğini taşıyor. Türkçe pop şarkılarını Latin versiyonda dinlediğimiz bu albümlerde Kenan Doğulu, Ayça Varlıer, Ajda Pekkan başta olmak üzere devasa bir kadro var. Türk Sanat Müziği ve rock şarkıları için de ilerleyen zamanlarda kolları sıvayacak olan Emir Ersoy, şu sıralar bu hayalin ön hazırlığı denebilecek deneysel bir proje peşinde. Ama biz sohbete biraz gerilerden başlıyoruz...
Müzikle büyüdünüz ama bunu bir kariyere dönüştürmeye ne zaman karar verdiniz?
Çocukluğum müzik içinde geçse de aslında orta okuldan sonra futbola merak saldım. Fenerbahçe’de oynuyordum. Lise dönemindeyse öğretmenim bir orkestra kurup gazetelerin düzenlediği liseler arası yarışmalara katılacağımızı söyledi. Kabul ettim ve iki yıl boyunca yarışmalara katıldık. Böyle bir disiplinle çalışmak beni müziğe daha da bağladı. Lise bitince babamla birlikte çalışmaya başladım. Öncesinde de parçanın küçük bir bölümünü çalmam için sahneye alırdı zaten beni. Sonra adım adım tüm konseri çalmaya kadar gitti. Ardından kendi grubumu kurup bir yandan da pop sanatçılarına eşlik etmeye başlamıştım. Ama bu tatmin etmedi çünkü aklım çocukluğumdan beri kulağıma işlenen Latin’deydi. Birkaç arkadaş 1997 yılında Cuban-ist diye bir grup kurduk. Bir süre çaldık ama herkesin işleri olduğundan bir araya gelmek zordu, dağıldık. 2007 gibi tekrar aradım arkadaşları ve toplanıp kendi repertuvarımızı oluşturduk.
Dünyanın en ünlü bas gitaristlerinden Alain Perez ile nasıl tanıştınız?
2009 yılında ilk enstrümantal Latin-caz albümünü yaptıktan sonra üç konserlik bir turne için Amerika’ya gittik. Ancak son anda davulcu arkadaşımız gelemedi, ben de hemen Horacio Hernandez’i (Faik Atakoğlu ile de çalmıştır) aradım. Kendisi müsait değildi ama beni dünyanın en iyi isimlerinden Robby Ameen ile tanıştırdı. Öyle ki çalışmadığı caz müzisyeni yoktur, bu nedenle birlikte konser vermek çok önemliydi benim için. Daha sonra o da beni Paco de Lucia’nın bas gitaristi Alain Perez ile tanıştırdı. 2010 yılına kadar New York’ta onlarla birlikte çaldım. Birkaç yıllık aradan sonra yeniden bir araya geliyoruz.
Evet, bu yeni gruptan bahsedelim biraz.
Robby Ameen, Alain Perez, udi arkadaşım Altuğ Öncü ve ben Quertara adlı bir grup kurduk. Enstrümantal etnik Latin-caz çalıyoruz. Sonbaharda piyasaya çıkacak bu albümle Avrupa’daki Latin-caz festivallerine gitmeyi hedefliyoruz. Özellikle yurt dışında daha çok ilgi göreceğini tahmin ediyorum. Dünya bu tip otantik müziğe çok açık. Çünkü artık müzik sadece tek bir tür olmaktan çıktı. Türleri birbiriyle sentezlemek ilgi çekiyor. Türkiye’de de örnekleri var. Mesela Cenk Erdoğan’ın albümlerini çok başarılı buluyorum.
İleride pop dışında farklı tarzları bir araya getirme düşünceniz var mı?
Türk pop şarkılarının Latin versiyonunu yaptım. Türk Sanat Müziği ve rock parçalarında da uygulamak istiyorum. Ne zaman hayata geçer bilmiyorum ama şimdiden not aldığım birkaç parça var.
Projecto Cubano devam ediyor mu?
O ismi özel projelerde kullanıyoruz. Geri kalanında Emir Ersoy Orkestrası olarak devam ediyoruz. Sekiz kişilik orkestramızda bir Kübalı bir de Türk solistimiz var. Albümlerde hep ünlü isimlerle çalışsak da konserlerimizde parçaları grubun kendi solistleri seslendiriyor. Bazı özel konserlerde albümde birlikte çalıştığımız sanatçı arkadaşlarımızla bir araya geliyoruz.
Peki Emir Ersoy Orkestrası’nda yeni bir albüm var mı?
Bir single albüm üzerine çalışıyoruz, bayrama kadar yetiştirmeyi planlıyoruz. Bu kez sözü müziği bana ait yeni şarkılar olacak albümde. Ama solistlerin kim olacağı şimdilik sürpriz.
Yakın zamanda konser var mı?
Bu sıra albüm çalışmalarına odaklandığımız için daha çok kurumsal organizasyonlarda yer alıyoruz. Belli dönemlerde Nişantaşı’ndaki Frankie’de, Moda Deniz Kulübü’nde programlar oluyor. Hatta 8 Haziran’da sahnede olacağız yine. Arada dans kulüplerinin gecelerinde yer alıyor, biz de dans edip eğleniyoruz.
Dansla aranız iyi o halde. Latin müziğine ilginiz arttıktan sonra mı başladı dans merakınız?
Profesyonel olmasa da biraz biraz dans ediyorum ben de. Hobi benimki. Eskiden Kalamış’ta Murphy’s diye bir yer vardı. Türkiye’nin herhalde Latin çalınan ilk barıydı. Orada sahne aldığımızda dans okulları geliyordu. Yabancı Latin parçalar çalıyorduk o sıralar. Hem eğitmenler ufaktan öğretti hem görerek öğrendim derken, bu işe merak saldığımı fark ettim. Daha sonra bir arkadaşımın dans okulundaki derslerine katıldım. Öyle yavaş yavaş ilerledim.
Dansçılar için Türkçe Latin şarkı pek değerli olsa gerek. Genel olarak yaptığınız bu müzik tarzına dönüşler nasıl oldu?
Çok çok olumlu dönüşler aldık. En büyük beğeni dans okullarından geldi tabii. Uluslararası dans yarışmaları oluyor malum. Dans okullarından yarışmaya katılan arkadaşlar “O kadar güzel bir şey yaptın ki, diğer yarışmacılar kendi dillerinde şarkılarla hissederek dans ederken, biz sözlerini bilmediğimiz şarkılarla dans ediyorduk. Artık senin şarkıların var” dediler. Bu benim için en büyük değer oldu. Diğer yandan dansla ilgisi olmayan ve hiç Türkçe şarkı dinlemeyen birçok kişi de dinlemeye başladı bu sayede. Tabii ki belli bir kesime hitap ediyoruz. O kesimin içinde sevebileceğini düşündüğümüz herkese ulaşmaya çalıştı albüm.
Latin Amerika’da kaldınız mı hiç?
Fırsatım olmadı ama gidip uzunca bir zaman geçirmeyi düşünüyorum. Küba Konsolosluğu ile bağlantımız sürüyor, orada bir konser hayalimiz var. Küba’nın Sezen Aksu’su olarak anılan Isaac Delgado’yu festivale çağırmıştık daha önce. Emir Ersoy & Projecto Cubano Feat. Isaac Delgado diye konserler verdik. Hatta onun hakkında bir belgesel çekiliyormuş. Bir Türk piyanistin Latin müzikle ilgili olması onun da dikkatini çekmiş, beni de belgesele dahil etmek istiyor. Kışın oraya gideceğim.
Sinemaya uzak sayılmazsınız. Film müziği yapıyor musunuz hâlâ?
En son Tolga Örnek’in Senin Hikayen filminde bir sahnesine yapmıştım. Şimdi yeni bir film çekiyor Tolga. O filmin müziklerini de yapıyorum. Sanıyorum haziranda çekmeye başlayacak. İsmini ben de bilmiyorum gerçekten ama bir komedi filmi olduğunu söyleyebilirim. Hareketli bir müzik olacak. Film müziği yapmaktan ayrı bir haz alıyorum. Aslında ben müziği yapsam, üstüne film çekseler daha kolay olacak (gülüyor).
Nasıl olacak o iş?
Diyelim ki film 90 dakika. Ben de 90 senfoni orkestrasına 90 dakikalık bir müzik yazacağım. Film yukarıda film oynarken, bu süre boyunca canlı orkestra müziklerini çalacak. Mekan koşullarından Türkiye’de biraz zor bir proje ama yine de benim hayalimdir bu.