Mükemmel görünen hayatların perde arkalarını ekrana getiren Big Little Lies, beğeniyle takip edilen ilk sezonunun ardından ikinci sezonuyla da dikkatleri üzerine çekiyor. Oyuncu kadrosu, senaryosu ve çekimleriyle özgün bir dil oluşturan dizi beş güçlü kadının hayatına odaklanıyor.
Avustralyalı yazar Liane Moriary’nin aynı adlı romanından uyarlanan Big Little Lies birbirinden bambaşka hayatları olan ancak yaşadıkları bölge ve çocuklarının gittikleri okul sebebiyle ortak paydada buluşan beş kadının hikâyesini anlatıyor. Klasik bir ev hanımı ve entrikalar olay örgüsünden öte olması diziyi “desperate housewife” tadından uzaklaştırıyor. Beş karakterin de kendine has yönleri, acıları, hırsları, geçmişleri ve sırları hepsiyle ayrı bir bağ kurmamıza ve gerçekliklerini yakından deneyimlememize sebep oluyor. Karakter analizi ve işlemesi konusunda oldukça güçlü olan dizide, pirüpak dertsiz görünen lüks hayatlar ilk sezon adım adım bir cinayete doğru yol alırken ikinci sezonda da bu cinayetin ardından gerçekleşenler ekrana yansıyor.
C.R.A.Z.Y filminden tanıdığımız Jean Marc Vallée yönetmenliğinde başlayan ilk sezon, Andrea Arnold yönetmenliğinde aynı akıcılıkla devam ediyor. Kaliforniya’nın Monterey sahil kentinde yaşayan karakterler göreceli “mükemmel” hayatlarındaki sorunlarıyla uğraşırken hayat onları kaçınılmaz bir cinayete sürüklüyor. Cinayetin ardından bu defa gerçek bir kesişim noktasında buluşuyorlar ve en büyük sırlarıyla hayatlarına devam etmeye çalışıyorlar. Ancak bu sır devamlı sorgu altında olmaları, şüphe içeren bakışlara maruz kalmaları, polis baskısı ve hatta kendilerine takılan “Monterey Beşlisi” adlarının da etkisiyle karakterler üzerinde ağır bir yük olmaya başlıyor. Bu yükü her karakter aynı derecede taşıyamıyor çünkü aslında her ne kadar nefsi müdafaa olsa da içlerinden birinin bu olaydaki etkisi daha fazla.
İlk sezonu itibariyle kurgu tarzı ve görsel diliyle dikkatleri üzerine çeken Big Little Lies heyecanla beklenen ikinci sezonunda da ritmini düşürmüyor. Sinematografik yaklaşımını çok daha olgun bir sezon ile harmanlayan dizideki kadın karakterler daha güçlenmiş versiyonlarıyla karşımıza çıkıyor. Efsane beşli Nicole Kidman, Reese Witherspoon, Shailene Woodley, Laura Dern ve Zoë Kravitz’e bu sezon bir de Meryl Streep eklenerek ritmi daha da yükseklere taşıyor. Aldatma, sır, iflas, hırs, aşk, yalan ve daha birçok duygu ve olayın arasında oradan oraya savrulan hayatlar beklenmeyen bir ölümle bambaşka yönlere çevriliyor.
Dizi bütününe bakıldığında dışarıdan gördüğümüz olayların aslında bilmediğimiz bambaşka hikâyeleri olabileceği mesajını taşıyor. Bu yeri geliyor bir çocuğa atılan iftira, yeri geliyor imrenilen bir çiftin aslında şiddet içeren umutsuz ilişkisi oluyor. Dizinin bu denli sevilmesinde gerçek hayata yakınlığı ve doğallığının etkisi büyük. Abartıdan uzak kurgusu kendimizi her karakterin yerine koyabilmemizi sağlıyor. Bunda başarılı oyunculukların etkisi de çok büyük.
Çok sevdiği ama aynı zamanda şiddet gördüğü için ayrılmaya çalıştığı kocasını kaybeden Celeste (Nicole Kidman), alfa karakteriyle iç çatışmalar yaşayan ve sadakatsizliğinin bedelini ödeyen Madeline (Reese Witherspoon), yaşadığı tecavüzün etkisinden kurtulmaya çalışarak çocuğuyla kendisine düzgün bir hayat kurmaya çalışan Jane (Shailene Woodley), güçlü kadın imajı ve elindekileri kaybetmenin zorluğuyla yüzleşen ve eşine güvenini kaybeden Renata (Laura Dern), istemeden sebep olduğu kötü sonuçlarla yüzleşen Bonnie (Zoë Kravitz) dizinin beş hayranlık uyandıran kadınını canlandırıyor. Beş başarılı oyuncu, beş güçlü kadına tüm hünerlerini sahneleyerek hayat veriyor. İkinci sezon diziye katılan ve usta oyunculuğuyla hepimizi ekrana kilitleyen Meryl Streep de oğlunu kaybetmenin acısıyla boğuşan ve cinayet sırrının peşine düşen anneyi canlandırıyor.
Renkleri, kurgusu ve oyuncularıyla benzerlerinden ayrılan dizinin altını çizmemiz gereken bir diğer yönü de müzikleri. Aklımızdan silinmeyen, adeta diziyle özdeşleşen giriş şarkısı Michael Kiwanuka’dan Cold Little Heart, dizinin Spotify listesine sık sık uğramamız için başlı başına bir sebep. Listede dikkat çeken diğer isimler arasında Sade, Patti Smith, The Cure, Leon Bridges, Diana Ross, Massive Attack, Alabama Shakes, Agnes Obel, Cigarettes After Sex ve Elvis Presley gibi birçok sanatçı yer alıyor.
Şimdiye dek aldığı Altın Küre ve Emmy ödüllerini sonuna kadar hak eden Big Little Lies, ikinci sezonuyla da başarısının karşılığını bulacak gibi görünüyor. Monterey’in efsane manzarasında bu başarılı oyuncuları üçüncü sezonda bir kez daha bir arada izlemek fena olmazdı ancak şimdilik bu konuda olumlu bir haber yok.