Fransız elektronik müzik sahnesinin üretken grubu Isaac Delusion ile 3 Kasım’da MIX Festival presented by %100 Müzik kapsamında verecekleri konser öncesinde 10 yıllık müzikal yolculuklarına ve en son yayımladıkları Lost and Found adlı kısa çalara dair merak ettiklerimizi konuştuk.
Zorlu PSM’nin “Çok sesli festival” mottosu ile yola çıktığı ve bu yıl 7’ncisini 3-4 Kasım’da gerçekleştireceği MIX Festival Presented By %100 Müzik yine katılımcılarını elektronikten indieye, rapten dans müziğine alanında sevilen isimlerle bir araya getirecek. İki gün boyunca üç farklı sahnede dinleyicisiyle buluşacak isimler Röyksopp, Warhaus, Kid Francescoli, Weval, Benny Sings, Two Another, Lalalar, Isaac Delusion, Jayda G, Los Bitchos, ECHT!, The Flabbies, Cosmic Crooner, Nalan, Kwoon (Live), Aga B, Flört, Atakan Uysal, Barış Demirel, Ogem Yılmaz ve Zeynep Erbay olacak.
En son yine 2019’da, MIX Festival Presented By %100 Müzik kapsamında buluştuğumuz ve pandemi ile tüm konserlerine ara veren disko, funk ve soul etkili Fransız ikili Loïc Fleury ve Jules Pacotte’den oluşan Isaac Delusion yeniden dinleyicileriyle buluşmak için yola çıktı. Avrupa turnesinin duraklarından biri de İstanbul. 10 yıldır üreten, dört albüme ve bir sürü hit parçaya imza atan grubun besteci ve söz yazarı Loïc Fleury ile hem pandeminin üretimleri üzerindeki etkisine hem en son yayımladıkları Lost and Found’a hem de 10 yıllık müzik yolculuğuna dair sohbet ettik.
2020 yılında çıktığınız turneyi pandemi yüzünden yarıda bırakmıştınız. Şimdi yeniden yollardasınız, şarkılarınızı farklı ülkelerdeki, şehirlerdeki dinleyicilerinizle paylaşıyorsunuz. Yeniden turnede olmak size nasıl hissettiriyor? Şarkılarınızın farklı kültürlerdeki yansıması, karşılık bulması hakkında neler söylersiniz?
Her şeyden önce yeniden turnede olmak gerçek dışı geliyor çünkü üç yıldır her şeyden uzaktaydık. Pandemiden sonra da her şey bulanıktı ve müzik yapmak, yaratıcılığı sürdürmek, bir arada olmak çok belirsizdi. Gerçekten çok karmaşık zamanlardı. Ancak bir noktada her şeyin yoluna girdiğini hissettik ve yeni şarkılarımızı yayımlayıp tura dönme kararı aldık. Biz birçok müzisyene göre şanslıydık, çoğu bu süreçte her şeyi bırakıp normal işlerine dönmek zorunda kaldılar.
Müziğimizin dünyanın her yerinden insanlar tarafından ilgi görüyor olmasından dolayı çok mutluyuz. Kişisel alanınızda ürettiğiniz bir gerçeği paylaşabiliyor olmak, bu en güzel ve en inanılmaz şey. Müziğimizle seyahat etmek ve etkisini görmek, tüm dünyada yankı buluyor olması harika hissettiriyor.
Üç yılın ardından geçtiğimiz aylarda iki şarkıdan oluşan Lost and Found adlı kısa çalarınızı yayımladınız. Geçen zaman müziğinizi nasıl etkiledi? Bu iki şarkının hikâyesini anlatır mısınız?
Sakinleşmek, müziğimiz hakkında düşünmek için üç yılımız vardı. Dinleyicilerimize ve takipçilerimize vermek istediğimiz mesajı derinlemesine düşünebileceğimiz zamanımız ve alanımız oldu. Bunu pandemiden önce düşünecek zamanımız hiç olmamıştı çünkü 10 yıldır aralıksız turneye çıkıyor ve kayıt yapıyorduk, turneler kayıtlar, turneler kayıtlar… Pandemi bunu yapabileceğimiz, ne yapmak istediğimiz hakkında derinlemesine düşünebileceğimiz bir fırsattı.
Ve tüm bu zamanlarda doğdu “Lost and found” ve “Let her go”. Daha çok izolasyon sırasında yaşadığımız maceralara ve düşündüğümüz hayata dair şeylerden, kişisel deneyimlerden bahsediyorlar. Oldukça kişiseller. Zaten pandemiden önceki şarkılarımızla karşılaştırırsanız bunu daha iyi fark edersiniz.
2010 yılından bu yana müziğinizi dinleyicilerinizle paylaşıyorsunuz. Üretim biçiminiz pandemiyi de göz önünde bulundurursak zaman içinde değişti mi? Şarkıları üretme ve hazırlama sürecinizi bizimle paylaşır mısınız?
Geçen zamanda yeni fikirler üretmek, onları taşımak gittikçe zorlaşır çünkü zamanla ışıltıyı kaybedersin. Aynı fikirlere sıkışıp kalırsın. Her albümde yeni bir şeyler yapmak, işte bu meydan okumadır. Havayı temizlemek farklı bir süreçtir. Bu albümümüzde bize yeni, modern bir vizyon kazandıracak genç yapımcılarla çalışacağız. Onlar müziğimize temiz hava getirecekler. Tahmin edersiniz ki on yıl ve dört albümden sonra insanları şaşırtmaya çalışmak çok zor. Bu konuda oldukça iyi gittiğimizi düşünüyorum, bir sonraki albümde göreceksiniz. Eğer hâlâ yeni yaratıcı fikirler ortaya çıkaracak enerjimiz varsa, bunu fark edeceksiniz.
Diskografinizde en sevdiğim şarkınız “Bittersweet Fruit”. Şarkıyı her dinlediğimde söz ve müzikteki tüm tat ve duyguyu hissediyorum. Tüm bu hislerin yanı sıra anlattığınız hikâyeler var. Şarkılarınıza neler ilham veriyor?
Aslında bu değişiyor. Şarkı sözü yazarken kendimi şaşırtmayı severim. Çoğu zaman bir melodiyle başlıyorum, hoşuma giden bir şey ya da çoğu zaman da kelimelerle, hepsi kendiliğinden geliyor. Bazen iki dakika kadar sürüyor bazen aylar yıllar alıyor bu. Ama ben bu akışı seviyorum, bir tür sihirli bir akış. Ne zaman, nerede geleceğini bilemiyorsun, doğal bir akışta müziğin kendini yazması gibi, anlatabiliyor muyum?
Çoğunlukla başıma gelen ya da gördüğüm, en yakın çevremdekiler, insanlarım hakkında oluyor. Aynı zamanda hem mutlu hem de melankolik olabiliyorum. Senin de sevdiğin şarkıdaki gibi “Bittersweet Fruit”ta olduğu gibi yani. Başlangıçta sadece bir caz şarkısı gibi olmasını istedik. Billie Holiday’in şarkıları, onun sesi gibi. Çünkü onun sesi hem çok güçlü hem low-fi, yani eski şarkılar gibi. Senin de fark ettiğin gibi bu şarkıda bir sihir vardı. Müziğin sihrini bulmayı seviyorum.
https://www.youtube.com/watch?v=PXZ1BOr81MQ
Bu sihir için teşekkür ederim. Anadiliniz Fransızca olmasına rağmen daha çok İngilizce sözlü şarkılar üretiyorsunuz. Şarkılarınızın hangi dilde olacağına nasıl karar veriyorsunuz?
Sanki çift dilli bir aileye doğmuş gibiydim. Babam çok büyük Pink Floyd ve Neil Young hayranıydı. Bunlar beni büyürken çok etkiledi. İngilizce şarkı yazmanın sebebi de dünyanın her yerindeki insanlara dokunabilmek. Bir kuralı yok. Gerçekten bir anlamı olmayan ama işe yarar bir şarkı yazabilirsin. Fransızcada ise oldukça spesifik olmalısın. Söylediğin her kelimenin anlamı olmalı. İkisi de çok farklı üretim süreçleri. Ama sanırım İngilizce şarkı yazmanın daha iyi olduğunu düşünüyorum çünkü İngilizce şarkıda daha çok özgürlük hissine kapılıyorum.
Müzikal yolculuğunuzu nasıl tarif edersiniz?
Hem ben hem de grup olarak oldukça şanslıydık. Müziğe başlayan, bunu yapmak isteyen, bunu bir iş hâline getirmek isteyen pek çok insan olur. Kitlesinin dışına çıkmak ister. Başlangıçta bu çok zor. Ben şanslıyım ki 10 yıldır müziğimizle yaşayabiliyorum. Bu zor bir mücadele çünkü sanatçıysanız özellikle müzik yapıyorsanız güveni kazanmanız çok zordur, bir şey yarattığınızda bu çok “sağlam” değildir, dışarıdan ne yaptığınızı göremezsiniz. Önce kendinize, yaratıcılığınıza dair güçlü bir inanca sahip olmalısınız. Zor ama çektiğiniz acıya değer, çünkü bu güzel gibi bir şeydir ve siz bu gerçeği hak etmelisiniz. Ben çok artistik biriyim, fark ettiysen:).
Ne tür müzikler dinlersiniz? Türkiye’de takip ettiğiniz isimler var mı?
Her tür dünya müziğini, caz, elektro, indie rock türlerini dinlerim. Arkadaşım Jules araştırmacıdır ve o bulur. Türk müziğini o çok sever. Erkin Koray’ı mesela çok sever. Zorlu PSM’deki en son konserimizde biri ona plağını vermişti.
MIX Festival presented by %100 Müzik biletlerini Passo üzerinden satın alabilirsiniz.