Yarım yüzyıla yaklaşan kariyerine ikisi Grammy olmak üzere pek çok ödül sığdıran, Kod Müzik organizasyonuyla, 31 Ekim Salı akşamı Volkswagen Arena’da hayranlarıyla buluşmaya hazırlanan efsanevi müzisyen Marcus Miller ile konuştuk.
Marcus Miller’a İstanbul konserinde, enstrümanlarında her biri dünyaca üne sahip isimler eşlik edecek. Ustalıklı, parlak, titreşen, şiddetli ama melodik trompet hakimiyetinin yanı sıra besteci ve aranjör kimliğiyle de öne çıkan trompet virtüözü Russell Gunn; alçak gönüllü ve tutkulu Floridalı davulcu David Chiverton; kendini müziğiyle insanlar arasındaki bağı kuvvetlendirmeye adayan aranjör, orkestratör ve film müziği bestecisi de olan saksafon virtüözü Donald Hayes; caz, füzyon, hip-hop ve elektronik müzik tarzlarında klavyeleri yenilikçi kullanımıyla tanınan Julian Pollack Miller’la aynı sahneyi paylaşacak.
Piyanodan klarnete, saksafondan gitara kadar birçok enstrümanı ustalıkla çalabilen ve bu enstrümanlar üzerindeki hâkimiyetinle müzikseverleri büyüleyen birisin. Müzikte oluşturmak istediğin dili sözsel olarak senden duyabilir miyiz?
Müzikal dilimi sözlü olarak ifade etmek zor. Joe Zawinul bir keresinde şöyle demişti: "Bunu kelimelerle anlatamazsınız, eğer anlatabilseydiniz çalmak zorunda kalmazdınız!"
Yarım asırlık yaklaşan kariyerinde caz dışı birçok popüler figürle çalıştın ve farklı alanlar için ürettin. Müziğinde türler arası ve alanlar arası geçişler yapmak senin için ne ifade ediyor?
Benim için tüm müzik aynı kaynaktan doğar. Büyürken dinlediğim tüm tarzları çalmayı seviyorum. New York’ta büyüdüm, bu yüzden çok fazla tarz duydum. Funk gruplarında, soul gruplarında, Afrika gruplarında, Latin gruplarında, caz gruplarında, düğün gruplarında, rock gruplarında çaldım. Bu yüzden bu tarzları çalmak oldukça doğal geliyor ve bu tarzları birleştirmek yaptığım işin özünü oluşturuyor.
2013 yılında UNESCO Barış Elçisi ve Slave Route(Köle Yolu) Projesi'nin sözcüsü seçildikten sonra, bu çalışma için farklı duraklarda müzisyenlerle iş birlikleri de gerçekleştirdin. Müziğin, hepimizin hayatı için sağladığı imkânlar ve ihtimaller senin açından neler?
Bana göre müzik insanları birleştirmek için var. Müziğin ana odak noktası, bir topluluk hissi yaratmaktır. İster bir törende, ister bir futbol maçında ya da bir konserde olsun, birlikte şarkı söyleyen insanların sesi bir topluluğu birleştiren müziğin sesidir. Toplum, hayatta kalmamız için elzemdir. Paylaştığımız ortak arzularımızı, değerlerimizi ve tutkularımızı belirlemek önemlidir. Dünyayı dolaşıp, müzikle benzerliklerimizi keşfetmemize ve dünya toplumunu büyütmemize yardımcı olduğum için mutluyum.
Bir yandan da genç müzisyenlere sağladığın destekler ve imkânlar var. Uzun yıllar müzik dünyasının içinde olan biri olarak, hem içeriden hem de belirli zaman geçirmiş mesafeden baktığında yollarında ilerlemeye çalışan müzisyenlere bakışın nasıl? Hem kendine hem de onlara söylemek istediğin bir şeyler var mı?
Sanatçıların en önemli görevi, çevrelerindeki dünyayı net ve doğru bir biçimde ifade etmektir. Sanatınızı özgün kılan, ona kattığınız kişisel bakış açınızdır. Her birimiz dünyayı kendi penceremizden görürüz. Farklı coğrafyalardan gelen bireyler, hatta aynı evde büyüyenler bile dünyayı farklı bakış açılarından algılar. Hepimiz dünyaya kendi eşsiz gözlüğümüzle bakarız ve bu eşsiz bakış açısını tanımak, beslemek ve kutlamak esastır.
Müzik dünyasında uzun yıllar geçirdim ve genç müzisyenlere baktığımda, kendi ilk yıllarımı ve gençliğimi hatırlıyorum. Genç müzisyenlerin enerjisi, tutkusu ve müziğe duydukları saf sevgi beni heyecanlandırıyor. Ancak bu sektörün ne kadar zorlayıcı olabileceğini de biliyorum. İlerlemek, kendilerine özgü seslerini bulmak ve ayakta kalmak için gereken azim ve kararlılığa sahip olmaları gerekiyor.
Genç müzisyenlere söylemek istediğim şey; her zaman kendilerine sadık kalmalarıdır. Modaya ya da popüler olana kapılmadan kendi seslerini bulmaları ve korumaları çok önemli.
Kendi adıma şunu söyleyebilirim: Genç müzisyenleri desteklemeye devam edin. Çünkü onlar, müziğin geleceğidir ve başarıları, müziğin devam ettiğinin/yaşadığının bir kanıtıdır.
Altı yıl aradan sonra tekrar Türkiye'de izleyiciyle buluşacaksın. Seyirciyi ve seni neler bekliyor?
İstanbul'a dönmeyeli uzun zaman olduğu için, Türk dinleyicilerimiz için yeni şeyler ve katalogumuzdan her zaman çalmaktan keyif aldığımız bazı şeyleri çalmak için iyi bir fırsat olacağını düşünüyorum. "Blast" ve "Come Together" kesinlikle programımızda olacak; ama son zamanlarda neler yaptığımı da duymanızı istiyorum, yeni çalışmalarımı da sizlerle paylaşmak istiyorum.
31 Ekim Salı akşamı Volkswagen Arena’da gerçekleşecek konserin biletlerini buradan satın alabilirsiniz.