Müzisyen kimliğinin yanı sıra aktivistliğiyle de tanıdığımız ve Türkiye’de ciddi bir dinleyici kitlesine sahip Norveçli folk-pop müzisyeni Moddi, 18 Ocak Çarşamba ve 19 Ocak Perşembe akşamı Salon İKSV’ye konuk olacak. 12 ülkeden 12 yasaklı ve sansürlenmiş şarkıyı barındıran yeni albümü Unsongs’un dünya turnesi kapsamında İstanbul’a gelecek olan Moddi’yle müzik serüveni, anlattığı hikayeler ve yasaklı şarkılar hakkında konuştuk.
Şarkılarında Norveç’ten hikayeler anlatan ve sakin sesiyle kuzeyden getirdiği huzurlu müziği dünyayla paylaşan Moddi’nin duygusal sound’u dinlediğiniz anda sizi etkisi altına alıyor. İngilizce olan şarkılarının yanı sıra pek çok Norveççe şarkısı da bulunan müzisyenin şarkı ve hikayeleri yabancı olmasına rağmen bir yerlerden tanıdık. Son günlerde ise yeni albümü ve protest duruşuyla konuşulan Moddi’yi daha yakından tanımak için röportaja buyurun.
Kendinizi Kuzeyli bir hikaye anlatıcısı olarak tanımlıyorsunuz. Türkiye’deki dinleyicileriniz için şarkılarınızda yer alan hikayelerden biraz bahsedebilir miyiz?
Aslında, şarkılar hikaye anlatmanın tek yolu değil. Son albümümde, bir film yapımcısıyla beraber sansürle bir şekilde karşı karşıya kalmış insanlarla tanışmak için, albümde gösterilen yedi ülkeyi ziyaret ettik. Herkes albümde yer alan şarkıları daha derinden kavrayabilsin diye bu insanlarla yaptığımız röportajları filme aldık ve www.unsongs.com adresinde yayımladık. Her ne kadar genelde müzisyen de olsam –konserlerimde çaldığım kadar da konuşuyorum– önemli olan şey aslında hikayeyi nasıl anlattığınız değil; doğru hikayeyi anlatıp anlatmadığınızdır.
Müziğiniz dinleyiciye yoğun duygular taşıyor ve dinleyen kişi sözleri ya da şarkıdaki hikayeyi anlamasa bile bu yoğunluğu hissedebiliyor. Aynı zamanda müziğinizi melankolik folk-pop olarak tanımlıyorsunuz. Peki duygusal bir insan mısınız? Yoksa Norveççe söylediğiniz şarkıların hikayeleri mi melankolik?
Seni hayal kırıklığına uğrattığım için özür dilerim ama ben çoğunlukla mutlu bir insanım. Yaptığım müzik Norveç’te melankolik olarak görülmüyor. Müziğim sadece ciddi, yani dans etmek için değil de dinlemek için yapılıyor. Yeni albümde yaptığım en önemli şeylerden biri ise şarkı sözlerinin daha iyi anlaşıldığından emin olmak için şarkıları müzikal bir dile çevirmek oldu. Melankolik folk-pop sound’unun sözlerin daha iyi anlaşılması için iyi bir araç olduğunu düşünüyorum ama protest müzik aslında bütün türlere ait.
Müzik yapmaya nasıl başladınız? Ve o zamanlar dinlediğiniz favori müzisyenleriniz kimlerdi? Aynı zamanda şu sıralar ne dinlediğinizi de merak ediyorum...
En başlarda çok fazla rap ve heavy metal dinliyordum. Daha sonra büyüdükçe daha büyük bir müzisyen-söz yazarı evrenine daldım. Şimdilerde çoğunlukla akustik müzik dinliyorum, kendi yaptığım müzikle aynı türde şeyler. Ama dürüst olmak gerekirse, şu sıralar en sevdiğim müzik sessizlik. Her yerde çok fazla müzik var. O nedenle “sonik vakum” anlarından gerçekten keyif alıyorum.
Toplamda dört stüdyo albümünüz var... İlk albümünüz Floriography’den son albümünüz Unsongs’a kadar müziğiniz nasıl evrimleşti?
Sanırım en büyük değişiklik her stüdyoya girişimizde şarkılarımı yeni boyutlara taşıyan prodüktör Hasse Rosbach ile olan ortaklığımız... Açıkça söylemek gerekirse, benim müzikal hayal gücümün bir sınırı var. Başta söylediğim gibi ben işin biraz daha hikaye anlatma kısmındayım.
Norveççe söylediğiniz pek çok şarkınız var; ama sadece “Kæm va du?” albümünüz tamamen Norveççe şarkılardan oluşuyor. Peki “Kæm va du?” ne anlama geliyor? Ve albüm bize ne anlatıyor?
“Kæm va du?” benim geldiğim yer olan Senja Adası’na ait şiirlerin bir toplaması. Orası çok hızlı değişen bir yer ve bu nedenle sadece birkaç yüzyıl önce ne kadar büyülü bir yer olduğunu unutmak epey kolay.
Müzisyen kimliğinizin yanında bir aktivist olarak da tanınıyorsunuz. Ve son albümünüz Unsongs’u çok yakın bir zamanda yayımladınız. Albüm 12 ülkeden sansüre uğramış veya yasaklanmış 12 şarkıdan oluşuyor. Albümün ortaya çıkış sürecinden bize biraz bahsedebilir misiniz? Bu fikirden yola çıkmak nasıl aklınıza geldi?
The Unsongs projesi aslında bir şarkıyla başladı: Eli Geva. Eli Geva 1982 yılında yazılmış, fakat hiç söylenmemiş bir şarkı. 30 yıl bir çekmecede durduktan sonra şarkıyı ilk duyduğumda hemen kendime şunu sordum: “böyle güzel bir şarkı nasıl söylenmeden öylece kalabilir?”. Böylece araştırmaya başladım. Unsongs bu araştırmanın sonucu olarak ortaya çıktı.
Ben Türkiye’de yaşayan bir insan olarak sansür kavramına hiç de yabancı değilim. Ama Türkiye’de İskandinav ülkelerinin çoktan böyle konuları aştığına dair ortak bir kanı olduğu için; Norveç’te de sansür ve yasaklanma gibi kavramların var olduğunu asla hayal edemezdim. Peki sizin için sansür kavramı ne ifade ediyor? Türkiye’de yaşanan sansürlemeler hakkında bir bilginiz var mı? Nordik ülkeler için sansür ne anlama geliyor?
Sansürün sadece başka yerlerde gerçekleşen bir şey olduğunu düşünmek bence vahim bir hata. Ama Norveç’te de birine “sansür nedir?” diye sorarsanız büyük ihtimalle size Türkiye’den, Çin’den ya da Sovyetlerden bahsetmeye başlayacaktır. Aslında Norveç’te de önemli ve çok değişik sansür türleri var. Kültürel baskı, toplumsal damga, tabu kabul edilen konular, radyo düzenlemeleri, politik doğruculuk, sosyal medya filtreleme... Tüm bunlar politik mesajların duyulmadığından emin olmak için. Burada tabii ki piyanisti vurmuyoruz, ama piyano da sürekli burada değil.
Size göre müzik ve siyaset arasında nasıl bir ilişki var? Ve bu iki kavram arasında ideal bir iletişim yolu olduğunu söyleyebilir miyiz?
Aralarında ideal bir iletişim yolu yok. Müzik de güçlü ve bir amaca yönelik olabilir. Siyaset de güzel olabilir. İkisi arasında bir karşıtlık söz konusu değil. Bir şekilde her şeyin sadece eğlence amaçlı olduğu günümüzde bu düşünmesi güzel bir konu aslında.
Unsongs’ta Rus feminist kolektif Pussy Riot’ın Punk Prayer şarkısının yeniden yorumladığınız hali de yer alıyor. 2012 yılında sözleri sebebiyle grup elemanlarının tutuklanmaları bu şarkıyı epey önemli kılıyor. Türkiye’de de maalesef benzer durumlar yaşanıyor. Örneğin Grup Yorum... Onlar hakkında bilginiz var mı? Müzikle sansürün bu kadar iç içe olması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Eğer sansürlenmiş müzik konusunda biraz araştırma yaparsanız Grup Yorum ilk rastlayacağınız isimlerden biri tabii ki. Mahkumiyet haberlerini duyduğumda gerçekten çok üzüldüm. Aslında albüme Türkiye’den bir şarkı eklemediğim için de biraz mutsuzum. Ahmet Kaya, Metin ve Kemal Kahraman, Nûdem Durak ve Şivan Perwer gibi isimleri çok dinledim. Diğer yandan Türkiye’de müzisyenlere nasıl davranıldığını düşününce, buraya gelip Unsongs projesini tehlikeli bir duruma maruz kalmadan sunabildiğim için de mutluyum.
Daha önce Türkiye’ye gelmiştiniz, değil mi? Türkiye’deki dinleyiciler için çalmak nasıl bir his? Ve Türkiye’den nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Aslında, Türkiye dünya üzerinde en çok dinleyicimin bulunduğu ülke. Norveç’ten bile daha fazla! Garip bir şekilde her zaman evime dönmüşüm gibi hissettiriyor.
Son olarak, bir sonraki projeniz hakkında konuşabilir miyiz, bize biraz ipucu vermek ister misiniz?
Gerçekten hiç bir fikrim yok. Şu anda Unsongs projesi için turnedeyim. Gelecekte ne olacağını zaman gösterecek. Ama şimdi geri dönmek yok.