Boogie Belgique, “kendimizi yeni ve eski müziğin karşımı olarak tanımladığımız bir melodiyle %100 Belçikalı bir grubuz” diyerek kendisinden bahsediyor. Müziklerinde birçok tınıyı bir arada kullanan grup beş kişiden oluşuyor.
Boogie Belgique’den Oswald Cromheecke ile grubun kuruluş hikâyesi, dönüşen tarzları, stüdyo çalışmaları ve gelecek projelerini konuştuk. Geçtiğimiz yıllarda Chill Out Festivali kapsamında İstanbul’a gelen grup yakın zamanda bizi tekrar ziyaret etmek istiyor gibi görünüyor. Onları beklerken müzikleri eşliğinde bu röportaja göz atmaya ne dersiniz?
Müziğinizde birçok çeşit görüyoruz, nostaljik tınılar içlerinde en belirgin olanlardan biri. Bize kendinizden ve sanatsal çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Kendimizi yeni ve eski müziğin karşımı olarak tanımladığımız bir melodiyle %100 Belçikalı bir grubuz. Nostaljik bir tatla beraber; Trip-hop, Hip-Hop, Electronica ve Jazz türlerinin karışımıyız. Grubumuz ise beş kişiden oluşuyor; grubun yapımcısı ve gitaristi olan ben (Oswald Cromheecke), trompette Cedric Van Overstraeten, klavye ve synth’lerde Aiko Devriendt, davulda Martijn Van Den Broeck, saksafonda Ambroos De Schepper.
Klip ya da albüm cover’larınızda aynı nostaljik his var. Günümüz teknoloji dünyasında nostaljik ve elektronik müzikten besleniyor olmak nasıl hissettiriyor? Bu dengeyi nasıl kuruyorsunuz?
Modern tınılara sahip olmanın yanı sıra orijinal kaydında duyabileceğiniz hassas/vintage dokunuşları da barındıran bir müzik üretmeye çalışıyorum. Ancak iyi bir şarkı ve kitch arasında bir çizgi tutturmak oldukça zor olabiliyor. Bana göre, arkasında büyük bir geçmişi barındıran şarkılarla çalışırken onlara saygı göstermek çok önemli.
Nostalji ve tam anlamıyla ne olduğu her zaman ilgimi çekmiştir. İnsanlar çoğu zaman nostaljinin ne olduğuna yönelik bir tanım yapamıyor. Bazen, hiç var olmayan ya da hiç deneyimlemedikleri bir zamanı nostaljik buluyorlar. Üretmeye başladığımda, bir şarkıda belirli bir duyguyu her zaman arıyorum. Eğlence ve melankolinin özel bir karışımını arıyorum, tanımlaması zor. Benim için, bu karışıma ulaşmanın en iyi yoluysa eski müzikleri örneklemek. Zamanımızın etkileriyle birleştiğinde ise tamamıyla yeni bir şey elde etmiş oluyorum. Boogie Belgique ile ümit ettiğim ve ulaşmaya çalıştığım şey de bu. İşin sonunda, hangi tür müzik olduğunun bir önemi kalmıyor.
Stüdyo çalışmalarınızı sahneye nasıl aktarıyorsunuz?
İlk albümler Blueberry Hill, Time For A Boogie ve Nightwalker I&II için tek başıma çalıştım ancak canlı çaldığımda çok daha fazlasını istedim. Cedric Van Overstraeten, Aiko Devriendt ve Martijn Van Den Broeck ile şarkıları canlı performansla birleştirmeye başladığımız yerde, birlikte çalmaya başladık. Bu birliktelik, Boogie Belgique’ye yönelik yaklaşımımıza gerçekten yeni bir kapı araladı. Çok daha katmanlı ve ilginç bir durum oluştu. Birlikte çaldığımız zaman giderek artarken, işlerin kimyası da paralelinde çok daha iyi bir hâl aldı. Hayatımızın bir parçası olduğundan beri, doğaçlamaya dayalı işlerimiz, bizim için gerçekten çok önemli. Bugün bile bütün canlı performanslarımız bizim için birer deneyim. Umarım, gelişmeye devam eder ve daha iyi oluruz.
Son albüm Volta’nın sözlerini, “çekirdek ses”i değiştirmeden ekipteki dört kişiyle beraber yazdık. Birlikte ortaya koyduğumuz işlerden gerçekten gurur duyuyorum ve Boogie Belgique için geleceğin neler getireceğini ciddi ölçüde merak ediyorum.
https://www.youtube.com/watch?v=2tA1rVKv4EE
Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz, bir müzisyen olarak mı yoksa bir beatmaker mı?
Beatmaker türünde çalışmalarla yola çıktığım için öncelikle bir beatmaker’ım. Fakat canlı performanslarla beraber, bir müzisyen olarak gerçekten çok şey öğrendim. Umarım, ilerleyen yıllarda, müzisyen ve prodüktör arasında iyi bir denge kurabilmeyi başarırım. Şu an ise çok şanslıyım, bana çok şey katan, gerçekten çok iyi dostlarım ve iş arkadaşlarım var.
Tarzınız Parov Stelar’a benzetiliyor. Bu konu hakkında siz ne düşünüyorsunuz?
Hiç şüphesiz Parov Stelar, beni büyük ölçüde etkileyen isimlerden biri. Elektroswing, bana muhteşem derece ilham veren, yeni bir tür. Fakat zaman ilerledikçe müzik tarzım, daha çok Booqie Belgique’de yaptığımız tarzla birleşti. Ana etken ise Elektroswing’in biricikliğinden ve yeniliğinden bir şeyler kaybetmiş olması. Bu günlerde, Booqie Belgique’ye ait müzik tarzının ne olduğunu açıklamayı gerçek anlamda zorlaştıran neden de bu. Umarım Booqie Belgique, zamanla ve farklı türlerle değişmeye ve dönüşmeye devam eder.
Chill Out Festivali kapsamında Türkiye’ye geldiniz. Sizin için nasıl bir deneyim oldu?
Kişisel olarak, Chill Out Festivali’nden önce Türkiye’yi hiç ziyaret etmedim ve söylemeliyim ki gerçekten çok etkilendim. İstanbul’a indiğimizde, güzelliği ve büyüklüğünden şaşkına döndüm. Festival ve kaldığımız sürede sempatik bir sürü insanla tanıştık ve gerçekten çok eğlendik. Tekrar gelmeyi umuyorum!
Resim yapabilme yeteneğiniz olduğunu biliyoruz. Size nasıl ilham veriyor?
Başından beri, Boogie Belgique için klip ve görsellerin tamamını ben yaptım. Resme ve animasyona olan tutkumla müziğe olan tutkumu bir araya getirmek, yapmayı her zaman istediğim bir şeydi. Eski filmler, arşiv kayıtları ve Cyriak Harris, Stefan Nadelman gibi isimler, benim için büyük bir esin kaynağı. Boogie Belgique’nin yanı sıra sinema ve belgeseller için animasyonlar hazırlıyorum.
Gelecekteki projeleriniz neler?
Belki biliyorsunuz, yeni parçamız Chicago piyasaya çıktı. Bandcamp üzerinden indirebileceğiniz, tamamıyla ücretsiz bir şarkı. Bugün, yeni albüm için söz yazmak ve canlı performanslarımız dışında, zamanımızın tamamını yeni şarkıya harcıyoruz. Onun için çok heyecanlıyım. Gözünüzü sosyal medyadan ayırmayın çünkü yakın zamanda piyasaya çıkacak birçok şey yolda.