05 ARALIK, PAZARTESİ, 2022

Özgür Bir Alan Yaratmak: Dandun Tiyatro

Geçtiğimiz nisan ayında ilk oyunları No Name Queen ile izleyiciyle buluşan Dandun Tiyatro’nun hikâyesini, yeni oyunları Girls’ü, bağımsız tiyatro yapmanın zorluklarını kurucuları Bahar Seki, Deniz Ekinci ve Eda Akalın ile konuştuk.

Özgür Bir Alan Yaratmak: Dandun Tiyatro

Dandun Tiyatro’yu geçtiğimiz mart ayında başladıkları No Name Queen’in provaları sırasında radarıma almıştım. Yeni bir tiyatro yeni bir heyecan. Deniz Ekinci’yi yönettiği Bir Istakozu Öldürmenin En İnsancıl Yolu ile Eda Akalın’ı ise Pasaport or Passport oder Reisepass oyunu ile tanıyordum. Her ikisi de geçtiğimiz sezonun iyi oyunlarıydı. Bahar Seki ile tanışmam ise kaleme aldığı ve hayat verdiği No Name Queen ile oldu. Üç yetenekli oyuncu birlikte, bugünlerde sahneye sindirmesi zor bir savaş anlatısı taşıyorlar: Girls. Theresa Ikoko’nun metni pembe bir çerçeve içinde kapkara bir hikâye veriyor izleyene. Her iki oyunuyla da gelecek işlerini şimdiden merak ettiriyor Dandun Tiyatro.

​Bahar Seki, Deniz Ekinci ve Eda Akalın ile Dandun Tiyatronun hikâyesine, şu an oynadıkları No Name Queen ve Girls’ün sahnelenme süreçlerine, hayat verdikleri karakterlerle bağlarına ve bağımsız tiyatro yapmaya dair merak ettiklerimizi konuştuk.

En baştan, hem sizin bir araya gelişinizden hem de Dandun Tiyatronun hikâyesinden konuşarak başlayalım mı

Bahar Seki: Biz daha önce birlikte Craftta eğitim görüyorduk, Deniz ve Eda benim iki üst dönemimdi. Çok yakın değildik ama birbirimizi tanıyorduk, birbirimizin işlerini izlemiştik. Daha sonra ben Yer Modada garsonluk yaparken Eda ve Deniz arkadaşlarıyla gelmişti. “Ne yapıyorsun, ne ediyorsun?” falan konuşurken ben oyun yazdığımdan yani No Name Queenden bahsettim. Deniz de bir okuyalım” dedi, ben de gönderdim. O da okudu ve beğenince yönetmek istedi, biz böylece No Name Queen sürecine girdik. Sonra da bir tiyatro kurmamız gerektiğini fark ettik. Birbirimize süreç içerisinde alıştık, iş yapış şeklimizi de gördük ve belli ki ikinci, üçüncü oyun şeklinde devam edeceğiz, dedik.

Deniz Ekinci: Zaten Girls de çıkaracağımız oyunlar listesindeydi. Elimizde iki metin var ve aynı zamanda çalışma sistemi de oturtmuştuk, bir tiyatro kurmak istedik.

Bahar Seki: Aslında kurma sebebimiz; kendimize özgür, eğlenebileceğimiz, istediğimiz şeyi yapabileceğimiz, yaptığımızda işleyen, işlemeyen noktaları görebileceğimiz bir alan yaratmak isteğimizdi. Bu da inisiyatif gerektiriyor; çünkü bir yerin altında bu işi yaptığında ister istemez beyin takımının içinde olamıyorsun, oyunu oynuyor ve çekiliyorsun. Burada işi tamamen, her yönüyle öğrenebileceğimiz bir alan oluştu, biz de bunu istiyorduk.

Bir alan yaratma ihtiyacı dediniz, Dandun Tiyatro için yola çıkarken temellerini ne üzerine kurdunuz? Nasıl bir duruşu olacak, neleri temsil edecek, önceleyeceksiniz diye konuştunuz?

Deniz Ekinci: Bizim özgür bir alan kurmak istememizin sebeplerinden biri tiyatro merkezli kadın istihdamını ve görünürlüğünü arttırmak.

Eda Akalın: Eşit olduğumuz, hiyerarşik olmayan bir şey kurmak istedik. Herkesin eşit olarak ortaya bir şey koyacağı ve onu büyütmeyi amaçladığımız bir yerden yaklaştık. Çünkü hepimizin bazı yerlerdeki deneyimlerden burnu sürttü. Neyi istemediğimizi bilerek kurduk burayı.

Bahar Seki: Bir de şöyle bir motivasyonla kurduk aslında: Belli konular hakkında düşünen, tartışan, kafa yoran insanlarız ve söyleyeceğimiz sözü, söyleyebileceğimiz bir alan yaratmak istedik ve bunun içerisinde kadınlar olsun, genç insanlar olsun istedik. Kendine alan bulamamış olanların Dandun Tiyatroya girdiğinde “Ben burada bir şey yaratabilirim” ya da Evet, işin bir ucundan tutabilirim” diyebilmesini istedik. Bir yere ait olma hissi insana iyi gelen bir şey tiyatroda. En nihayetinde bir tiyatroya giriyorsun ve birinin işini yapıyorsun, bazen anlaşıyor bazen anlaşamıyorsun… Bir yere ait olma hissinin yanında kadın istihdamı da sağlamak istedik. Mesela bir ışık tasarımcısıyla çalışmak istediğimizde direkt Ayşe Sedef ya da Aslı’yla çalışmak istediğimiz gibi.

"Girls" ©Meltem Satıloğlu

Kadın istihdamı, ait olma hissi sağlamak önceliğiniz peki Dandun Tiyatro neleri reddediyor?

Deniz Ekinci: Mobbingi kesinlikle reddediyor.

Eda Akalın: Egoyu reddediyor. Öğretmen-öğrenci mantığını reddediyor. Herkesi oyuncu olarak kabul eden bir yerde. Herkesin yaptığı işe ait olduğunu kabul ediyoruz. Mesela bir şey yapmaya çalışıp gözümüze girmeye çalışma hâlini kabul etmiyoruz. Zaten sektörün kendi çok acımasız, yaratmaya çalıştığımız ortamda da insanların burnunun sürtmesini değil yaptığından keyif almasını istiyoruz.

Bahar Seki: Bazen belli yapıların içine girdiğinde kendini oraya kabul ettirebilmek için bazı tavizler verirsin. Biz Kendini arka plana atmana gerek yok, olduğun gibi olabilirsin. Kabul edileceksen kendin gibi olmalısın, diğer türlü nasıl bir şey yaratabilirsin ki?” diyoruz. Hata yapma, deneme şansımız var. Hiyerarşik yapıyı reddediyoruz. No Name Queende de anlattığım şey bu, bir hatalar silsilesi. Belki daha iyi bir şey olur, belki de olmaz ama denemek lazım. Bunun için de alan lazım.

Bize kendimiz gibi olmamızın hatalı bir şey olduğunun kabul ettirilmesine karşı bir duruş, şahaneymiş. Bu alana bir isim koyarken neden Dandun”u seçtiniz?

Deniz Ekinci: İsim bulmak öncelikle çok zor, birçok isim baktık, mitolojiye, felsefeye baktık… Çok ciddi bir süre düşündük, bulduklarımız da alınmıştı.

Eda Akalın: Bir yandan da misyonumuzu yansıtan bir şey bulmaya çalıştık.

Deniz Ekinci: Böyle olunca tamam dedik en basit şekilde düşünelim lügatı açalım, adan başlayarak bakalım.

Eda Akalın: Harfleri ayırdık, adan dye kadar sen gibi. Sonunda dandun”u bulduk. Dandun da sahne üzerinde silahlı çatışma demek. Aynı zamanda biz de tiyatroyu hadi kuralım” diyerek de kurduk o anlamını da taşıyor. :)

Bahar Seki: Dandunun şımarık bir tarafı da var. Çok ciddi bir ortama dandun girersin ya, bütün eğlencen ve şevkinle. O bana iyi gelmişti. Bu bir şuursuzluk barındırıyor gibi ama barındırmıyor da.

Eda Akalın: Zaten bir tiyatroyu da cahil cesaretiyle açıyorsun yoksa açamazsın.

Deniz Ekinci: Yine kadınlardan gireceğim konuya; bu zamana kadar yetiştirilme tarzımız hep böyle aman kızım sen karışma, aman kızım sen yapma” gibiyken ve erkeklerin her hareketi onaylanırken dandun” bize o gücü de veriyor. Hayır ya dandun gir, bunun eksilerini düşünme, yolda öğrenmeye de yardımcı oluyor. Hissiyat olarak çok sevdiğimiz için dandun” olsun istedik.  

Dandun bir girişle o zaman :); şu ana kadar iki oyunu izleyiciyle buluşturdunuz bile. İlki No Name Queen, diğeri Girls. No Name Queen’in yazarı ve oyuncusu Bahar Seki. Girls ise Theresa Ikokonun metni. No Name Queen'i önce konuşalım mı? 

Bahar Seki: No Name Queenden başlayabilirim, ilk oyun olduğu için. Kendi hayat hikâyemi anlattığım, kişisel bir metin. Hayatımı kronolojik bir sırayla tiyatro yapısına oturtup, tiyatronun kendi araçlarını kullanarak kişisel bir hikâye nasıl anlatılabilir diye düşündüm. Seyirci olarak, bazen böyle kusursuz oyunlar izliyorum ama aradan iki-üç yıl geçtikten sonra o oyun ne kadar bende kalıyor diye düşündüm. Bu yüzden dürüst bir şey görmek istiyorum seyirci olarak. O yüzden yazarken de bunu göz önünde bulundurdum. Gerçeklerden biraz söz edelim, gerçek bir şey görelim. Anlatılan derdi hem daha gerçek nasıl anlatabiliriz hem de tiyatronun olanaklarını da reddetmeden bunu nasıl yapabiliriz diye düşündüğümüz bir yolculuğu oldu No Name Queenin.

Deniz Ekinci: Metni ilk okuduğumda zaten çok etkilenmiştim; çünkü çok gerçekti ve aynı zamanda bir oyuncu olarak da aynı hislerden geçtiğim için hemen bağ kurdum. Bahar bir dram olarak düşünmüş ama ben bir komedi gördüm orada. Kendi isteklerinde ve hırslarında çırpınan, bunu da asla bırakmayan bir karakter bence aşırı komik ve aşırı eğlenceli. O yüzden bende rengarenk bir şey canlanmıştı. Tüm renkleri ayrı ayrı anlatan ama o renklerin bütünüyle kendi varlığını fark edip üreteme geçen bir kadın gördüm. Bu yüzden bunu yapmak istedim.

Bahar Seki: No Name Queende bir de şunu görüyoruz: Sahne arkasını oyunlarda görmeyiz, ama benim yapmak istediğim dürüstlük seviyesi biraz oralarda. Depresyonumu, anksiyetelerimi, travmalarımı anlatıyorum ve bu zamana kadar çıkmaktan en çok korktuğum yerde, sahnede yapıyorum. Finalde oyunu yazma sürecimi de oyunun içerisine koyuyorum. Kişisel meselelere eğer değiniyorsan tam anlamıyla değinmelisin, alanlara özgürce girmelisin. Bazen ortaya çıkan sonuç trajik hatalarla dolu bir karakter oluyor, mesela benimki öyle bir karakter. Deniz de karakteri çok güzel yakaladı.

"Girls" ©Meltem Satıloğlu

Her iki oyununuz da enerjisi yüksek, kişisel noktalardan çarpan metinlere sahip. Rüzgar her an tersine dönebiliyor oyunlarınızda.

Deniz Ekinci: Aslında tam da hayatta yaşadığımız gibi. Her şey güllük gülistanlık gözükse de içine biraz girince bam diye çarpan gerçeklerle karşılaşıyoruz. İster istemez onu yaratıyoruz. Metin seçerken de yazarken de bize dokunması en önemli şeylerden bir tanesi. Toplum nasıl düşünür diye değil, bu benim kalbime çarpıyorsa toplumun da kalbine çarpar diye bakıyoruz. O yüzden metin seçerken metin ne kadar benim kalbime çarpıyor, bunu ne kadar dile getirmek istiyorum”a bakıyorum.

Eda Akalın: Toplumsal bir sorunu çok yaklaştırıp, tek güncel bir soruna çekince o daha çarpıcı hâle geliyor. Kanıksadığımız çok şey var dünya üzerinde olan. Mesela savaş var desek, evet biliyorum, der. Ama o savaşa maruz kalan genç bir kızın Belki Rihanna hamiledir, bizi unutmuşlardır”ı söylemesi çok günlük ama çok daha çarpıcı. Onlar orada olsa bile hayatın devam ettiğini göstermek bana kalırsa daha akılda kalıcı.

No Name Queeni tamamlayıp sonra Girls ile devam edelim derim. Bahar ve Deniz, No Name Queenin sahneye taşınma sürecine dair neler anlatırsınız? Bahar senin için kendini yeniden oynamak nasıl bir deneyim?

Bahar Seki: Oyunu yazarken acayip duygusaldım, ben neler yaşamışım” diyordum. İnsan yaşadığı şeyleri yazarken ister istemez o şekilde yaklaşıyor. Hislerime çok odaklanmamalıyım, dramaturjide de hareketler karakteri var eder ya, evet ben hangi hareketleri yapmışım diye baktım. Zaten bu hareketler hissi anlatan şeyler. Hareket oturduğunda da zaten nasıl bir insan olduğun ortaya çıkıyor. Kişisel olarak, izlediğim şeylerdeki umut teması çok hoşuma gider. Berbat bir sürü şey anlatırsın ama günün sonunda içinde tutunacak bir damar bulursun, umuttur o. Benim gibi hisseden biri orada bu umudu paylaşırsa diye düşünüyordum, bir sürü kişi paylaştı.

Deniz Ekinci: Aslında oyunculuk ya da kadın adı altında da değil, bir insanın bütün zorluklara rağmen direncini ve yapmak istediği şeylerin peşinden koşuşunu anlatıyor bu oyun.

Bahar Seki: Çok korkarsın ama bir yandan da çok istersin, bu ikisi eşitse mahvoldun demektir. Birini yükseltmek için uğraşman lazım. Hayatın kendisi gibi de geliyor bu bir yandan.

Oyunculuk sürecinde de Denize çok teşekkür ederim. Provaların başında ben ne yapacağım” diyorken o bana sakin ol, iyi olacaksın” diyerek adım adım bana her şeyi çalıştırdı. Bazen benim o kadar da iyi bir insan olmadığımı fark ettirdi çalışırken meselaJ. Okuldan sonra oyunculuğun sahnede nasıl hayata geçeceğini biraz da ondan öğrendim; çünkü ne yapması gerektiğini de ne yapmaması gerektiğini de çok iyi biliyordu. Çok iyi bir yol arkadaşıydı.

Deniz Ekinci: Aynı şekilde Bahar da öyle. Okuduğum, izlediğim karakterin aynısı. Yanlış yapıyor, bazen çok korkuyor ama asla bırakmak yok. Ertesi güne hemen onu düzeltip geliyor, kafasına takıyor ve bunu asla kişisel bir mesele hâline getirmiyor. Bizim odağımız ben ya da Bahar olmadı, bizim odağımız bu işin ne kadar iyi bir şekilde çıkması olduğu için ve ikimiz de ona çalıştığımız için çıkarabileceğimiz en temiz şekilde çıkardık diyebilirim. Bu, ekipteki herkes için de geçerli.

No Name Queen

Hayatın kendisi gibi bir oyundu hakikaten, Bahar’ı izleyen herkesin anlayacağına inanıyorum. İkinci oyununuz Girlse getirelim sözü derim. Metinle nasıl buluştunuz, sahneye gelene kadar neler oldu? Hikâyesini sizden dinleyebilir miyiz oyunun?

Deniz Ekinci: Altı sene önce falan eğitim için Lamda (London Academy of Music and Dramatic Art)’ya gittiğimde zaten metin de arıyordum. Derslerden sonra eve dönmeyip, kütüphaneye gidip bütün metinleri alıp, tek tek okuyordum. Hatta bazılarını satın almak için param yetmediğinde, saklayıp tuvalete gidip fotoğraflarını çekiyordum :). Girls ile karşılaştığımda da dediğim gibi kalbimden vuruldum. Döndüğümde de bunu çıkaralım dedim. O sırada küçük bir ekip kurduk, Eda’yı ekibe aldık ama bir türlü çıkaramadık oyunu. Pandemi girdi, bir şekilde doğru yönetmenle eşleşemedik, bir sürü şey oldu. Dandun’u kurma nedenlerimizden biri de bu oyunu kendi özgürlük alanımızda çıkarmak istememiz oldu. Bir sürü yönetmen araştırdık, önceliğimiz bir kadın yönetmenle çalışmaktı, Nazlı ile buluştuk ve anlaştık. Elimizden gelen her şeyi yaparak bu oyunu çıkardık.

Eda Akalın: Zor oldu ama en büyük motivasyonumuz oyuna duyduğumuz sevgiydi. O dönemde birbirimizi de paraladık, kaç prova terk edildi ama oyunu terk etmedik hiç. Sadece oyun bazında da önemli değil, bizim bu işi ne kadar yapmak istediğimizle de alakalıydı. Birbirimize bakıp inancımızı görünce, bazen birbirimizi sevmesek de ortak istediğimiz bir şey var diyerek kurduk bu tiyatroyu.

Bu metinle ilk karşılaştığında sizi kalbinizden yakalayan ne oldu? Ayrıca şu an izlediğimiz metin orijinal metinden ne kadar farklı, dokunuşlarınız neler oldu?

Eda Akalın: Aslında orijinal metnin yarısı gitti. Epey kısalttık oyunu.

Bahar Seki: Oyun mesela Nijerya’da geçiyor orijinalinde, biz bir ülke ismi kullanmadık. Evrensel bir kadın hikayesi olduğu için ve savaş teması var. O savaş olduğunda acıyı çeken, alınıp satılan kadınlar oluyor. Yönetmenimiz Nazlı, evrensel bir taraftan konuyu ele almak istedi. Nazlı metni çok güzel bir yerden yaklaşarak, çok doğru yerleri atarak dengeledi.

Eda Akalın: Oyun metni o kadar trajik ki. Okuması da izlemesi de kalbe oturan bir metin. Onun için bunun izlendikten sonra akılda kalıcı ve vurucu olması için, hani Stromae şarkıları gibi çok neşeli ama vurucu sözleri vardır, onun gibi bir yerden anlatmak istedik. Böyle bir savaş var bak çocuklar ölüyor demektense, bu savaşa maruz kalanların hikâyesinin günlük dilde anlatılıyor olması daha etkileyici olur diye düşündük.

"Girls" ©Meltem Satıloğlu

Evrensel ve maalesef hep güncel kalacak bir metin Girls.

Eda Akalın: Beş sene evvel, Deniz metni bulduktan sonra biz bu oyunun telifini almak için bir metin yazdık, bu hikâyenin her ülkede karşılığı olduğuna dair. Ki şu an daha bir cuk oturdu.

Deniz Ekinci: Biz bu oyunu ne zaman çıkarmak istesek o zamana da cuk oturuyor, hiç zamanı geçmiyor maalesef. İşin kötü tarafı bu. Bir söz söyleme hakkımız varsa eğer bu konuda o sözü söylemek zorundaydık.

Eda Akalın: No Name Queen de Girls de bir protesto niteliğinde.

Bahar Seki: Girls, savaşa kadınlara ve çocukların maruz kaldıklarına karşı bir protesto, No Name Queen de kişisel bir olaydan çıkıp sisteme karşı bir protesto. Hem kendini hem sistemi eleştiriyor; çünkü bu sistemin yarattığı bir insan.

Oyunların isimleri de belirsiz bir noktada durup, bir şeyi işaret etmeyen ama pek çok meseleye alan açan isimler.

Deniz Ekinci: Girls’ü “Kızlar” olarak çevirmeyişimizin nedeni; anlatılanlar çok evrensel, bunun herhangi bir dile çevrilmesine ihtiyacı yok.

Bahar Seki: No Name Queen’de de “name” sana takılan bir etikettir. No name’isen isimsizsindir sektörde. Queen’i koyma sebebim de “içimde ben böyle hissediyorum ama”; o tezatlığı yaratmak, o etikete gönderme yapmak istedim.

Kız çocukları, oyuncak bebekler, pembe renkler ama aslında çok karanlık bir hikâye var arka planda. Metne yaklaşımınız nasıldı? Halee, Ru ve Ti. Karakterlere nasıl hazırlandınız?

Deniz Ekinci: Ru, benim hayattaki var oluşuma tam zıt bir karakter. Güzelliğiyle hayatta kalan, akılcı ve o anki duruma uyum sağlayıp orada var olan bir karakter. Benim hayatım hiç böyle değil hatta kendimi Halima gibi hissederim. Yanlışlıkla onu oynamadım ben. Ru’yu tanıdıkça bu kadınlara karşı ne kadar önyargılı olduğumu fark ettim. Güzelliğiyle hayatta kalmayı başaran, bunun bir güç olarak kullanılmasını önceden yargılarken şu anda bunun bir süper güç olduğunu daha iyi anlıyorum. Evet varsa kullanılmalı, tabii kötü bir yerden değil. Bir kadın bu şekilde var olmak istiyorsa olabilir. Bunu yargılayan tarafta olmamamı sağladı Ru. Hayata ve kadın kardeşliğine dair çok güzel şeyler öğretti bana. Başından beri yanlış anlaşılan, yargılanan bir karakter. Hiçbir şey söylememesine rağmen onun üzerinden bir şeyler düşünülen bir karakter. Ru (Ruab)’ya hazırlanırken, ona en çok yakınlaşmamı sağlayan şey günlüğünü yazmak oldu. Hayata bakış açısını onun dilinden yazdım, ailesinin nasıl bir aile olduğunu, onlara karşı ne hissettiğini, ona nasıl davranıldığını yazdıkça bu karakteri anlamaya ve ona yaklaşmaya başladım. Üstüne bir de provalar esnasında ister istemez içini açtıkça açtım ve hâlâ keşfetmediğim, oynaya oynaya keşfedeceğim bir sürü güzel yanı da vardır diye düşünüyorum.

Eda Akalın: Ben de Ti (Tisana) karakterini canlandırıyorum. Çok naif, umut dolu, bazen gerçek dünyaya hazır olmadığında kendi kafasında yaşamayı tercih eden bir karakter. Bana ilk Tisana’yı oynar mısın teklifi geldiğinde zaten okumadan kabul ettim ama okuduktan sonra neden ben Tisana’yı oynuyorum, böyle bir karakter miyim? ben dedim. Sonra bir yerde de “evet ben biraz böyleyim” dedim. Tabii Tisana kadar optimist biri asla değilim. Ben de karaktere hazırlanırken, aynı okuldan da çıktığımız için, günlük tuttum. Bir karakteri oynamak için onu çok iyi savunmak gerekiyor. Birini çok iyi savunmak için onu çok iyi tanıman gerekiyor. Sevmen gerekmiyor ama tanıman gerekiyor. Onu en ince ayrıntısına kadar bilmek bana iyi geliyor. Ona bir obje bile aldım. Bana benzeyen yerlerle savaş verdim, buna alışmam da zaman aldı. O “üf yapmayın artık” diyen, alay edilen çocuk - kötücül bir yerden değil- olmakla yüzleşmek durumunda kaldım. Bu oyunda küçüklükte yaşadığım ve hâlâ yaşamaya devam ettiğim, hissettiğim komplekslerimi seyirci önünde küçük küçük çözümlediğim bir deneyim oluyor. Deniz’in de söylediği gibi benim de 50’nci oyunda bile hâlâ keşfedeceğim çok şey olacak. Şu ana kadar Tisana’yı oynamak, kendi küçüklüğüme de “bak bak bu daha iyi, güzel burası” demek gibi, iyi geldi bana. Kötü de geldi aynı zamanda. Bazen üstüme geliyorlardı ve kişisel algılamaya başlıyordum ama bu tamamen benimle ilgili bir problemdi. Bir açıdan Tisana’yı tanımaya çalışırken kendimle de yüzleşmek zorunda kaldım. Tiyatro gerçekten iyileştiriyor.

Bahar Seki: Ben de Halee (Halima) karakterini canlandırıyorum. Oyuna hazırlanmam için az sürem vardı; çünkü başka biri bu karakteri canlandırıyordu. Oyunu daha önce okumuştum ama çok sonra dahil oldum. Halima karakteri, yaşadığı bütün olumsuz şeylere mizah katıyor ve bu şekilde baş ediyor. Ben normalde her şeyi çok ciddiye alan bir tipimdir. En acı duyulan anın bile mizahla üstesinden geliyor. Bu dönemimde bana iyi gelen bir şey oldu. Bazı benzeştiğimiz noktalar da var. Ben de hayatta belli durumlarda inisiyatif alabiliyorum, o dürtüm Halima’ya çok benziyor ama o benden daha gözü kara. Ben başıma ne geleceğini de biraz tartarım. O bir yere gidilecekse gidiyor, yapılacaksa yapıyor. Daha siyah beyaz bir karakter. Ben Bahar olarak daha gri bir bölgede takılırım. Onun netliği hayranlık uyandırıyor.

Deniz Ekinci: Aslında Bahar’ın ergenlik dönemine benziyor, No Name Queen’i izleyince birleştiriyorsun.

Bahar Seki: Ben de eskiden bir şey bana uymuyorsa küserim, onu asarım, bunu keserimdi. Ama artık öyle değilim. Küçücük bir kız çocuğunun ağzından “dünya kızlara uygun bir yer değil” cümlesinin çıkması beni mahvetti. Yine oyundaki arkadaşlık da çok etkiledi. Hazırlanırken sadece mücadelesine odaklanmaya çalıştım. Ne için mücadele ediyor? Nasıl bu kadar espritüel? Hangi olaylara kırılmış, hangi olaylar onu böyle yapmış? gibi sorularla ilgilendim. Ben de günlük yazdım. Neyi temsil ediyorum, yazar burada ne demek istiyor bunlara baktım. Deniz ve Eda’nın yardımıyla oldu tabii, sonradan dahil olduğum için beni desteklediler, çalıştırdılar hep.

Bahar Seki ©Meltem Satıloğlu

Oyunun hareket tasarımı, belli tekrar ettiğiniz hareketler oyuna önemli katkı sağlıyordu. Bu tekrar eden hareketlerin temsil ettiklerinden bahsedelim mi?

Deniz Ekinci: Yönetmenimiz Nazlı, Anadolu Üniversitesi konservatuvarından mezun. Oradaki eğitim sistemi ansambl tarzında. Craft hiç öyle değil daha bireysel bir yerden bakıyor. Biz bir anda ansambl eğitim sisteminden gelen bir yönetmenle çalışmaya başladık ve çok sevdik. Metni hiç bu şekilde okumamıştık. Kızların tutuldukları yerlerde yaptıkları bazı eylemler var. Yulaf ayıklama, dikiş dikme ve temizlik yapma. Bunların hepsini belirli görsel ve hareketlerle tanımladı.

Bahar Seki: Nazlı, fiziksel tiyatroyla da ilgilenen bunu da çalışan bir yönetmen. Biz de ilk defa onunla beraber fiziksel tiyatroya çalıştık.

Eda Akalın: Oyunu da hafifletti bu. Bunlar yapmamız gereken hareketlerdi. Orijinal metinde Nijerya’ya özgü bir tahıl, garviydi(?) biz onu yulafa çevirdik. Bence aynı zamanda oyun oynuyormuş gibi durum da var. Sürekli bir oyun oynama hâli, bir kaçış olarak da o oyuna dönme hâlini de destekliyor hareketler.

Sahnede üç genç kadından, bir hayatta kalma oyunu da izliyoruz. Bu geçişlerde kullanılan oyuncak bebek olma hâlleri, kıyafetler vb. izlenebilirlik ve takip açısından da yardımcı oluyor.

Bahar Seki: Nazlı genelde feminist rejiler koymayı seven bir yönetmen. Dünyanın kadını gördüğü pencere nedir, güzel görünmelisin, ışıl ışıl olmalısın, belli hareketlerin olmalı derli toplu… Bu söylemleri başa oturtup oradan eleştiriyor. Bu rejiyi koyarak, evet böyle hareket ediyoruz ama başka şeyler yaşıyoruz.

Eda Akalın: Oyuncak bebeğiz, bizi oraya koyuyorlar ve yönetiyorlar. Pasifiz, maruz kaldığımız durumu yaşamaya çalışıyoruz. Altıncı, yedinci sahneden sonra nasıl bir ortamda, nelere maruz kaldığımızı da yavaş yavaş aktarırken yavaş yavaş bozulmaya da başlıyoruz, katılaşma artıyor içimizde, artık tamamen pasifleşiyoruz, mücadelemizin sesi çıkmıyor.

Bahar Seki: Bir de o mekanik şey bozuluyor. Her şey kurduğun gibi olmaz. Oraya da güzel bir referans veriyor. Biz Nazlı’yla çalışmayı sevdik. Craft’ta daha gerçekçilik üzerine çalıştığımız için bu kez yönetmen “duyguyu bir kenara koyun burada böyle bir şey var”, dedi. Böyle bir yapı kurdu. Yapmadığımız bir şey yaptı, bu da bizi geliştirdi.

Eda Akalın: Hareketin içinden o duyguyu çıkarabilmeyi keşfettik. O eli uzattığımda aslında o duyguyu uzattığımı anladım. Orada ağlamak, gözünü doldurmak değil ama hareketi yapmak çok daha fazla bir şey anlatıyormuş.

Deniz Ekinci ©Meltem Satıloğlu

Hemhâl olduğunuz bu karakterlere hayat verirken, sahnede size en keyif veren, tam aksi en zorlayan anlar neler oldu?

Deniz Ekinci: Benim için en keyif veren an, birinci sahne çünkü çok eğleniyorum. Ru’nun plan kurmak zorunda olmadığı, kendi istediklerini söyleyebildiği bir sahne, onun en çok orada keyfini çıkarabiliyorum. Aslında o da en çok kendinin keyfini orada çıkarıyormuş gibi hissediyorum. Diğer sahnelerde karakterini saklamak zorunda kalıyor. Üçümüzün oradaki o dostluğu da çok saf ve çok eğlenceli, birbirlerini kabul ettikleri bir yer. O yüzden birinci sahnede eğlenmeyi çok seviyorum. En çok dokunan yer de tabii ki son sahne. Bu sefer daha olgun bir arkadaşlık var, herkes birbirini olduğu gibi kabul etmiş, yol ayrımındalar ve bunu kavga ederek yapmıyorlar. Üçü de farklı karakterler ve bunu kabul ediyorlar, birbirlerini suçlamıyorlar. Bence en önemli şey bu. Birbirimizi suçlamaya o kadar alışmışız ki onu o şekilde kabul etmek gerçekten zor geliyor. O yüzden son konuşmaları ve artık kime dua edeceklerini bilmiyor oluşları ama yine de bir şekilde dua ediyor oluşları, umutlu ve birlikte hissettiriyor.

Eda Akalın: Aslında çağırdıkları tanrı, bomba hepsinin bir sembol olduğunu, sadece kurtarılmayı beklediklerini gösteriyor. Ben en çok “bomba” oyununu seviyorum, en sevdiğim sahne orası. Orada o ortamın yaratılması ve küçük oyunun üçümüzün de katılmasıyla kocaman olması, umarım yaratabilmişizdir o ortamı. Sanki o ortamı yaratıp ormanın içinde, içimizdeki oyun canavarının çıkıyor olması ve hadi başka bir ülkeye gidelim burası iyi bir yer değil demek gibi, o bana çok iyi geliyor.

Bahar Seki: Ben de ilk sahneye bayılıyorum çünkü çocuklara hayranımdır ben, o ortamda bile saçma sapan konularda o öyle değil böyle tartışması ve hâlâ birbirlerinin ne olursa olsun yanında olup bütün huysuzluklarını kabul edip bir arada durma durumları beni çok etkiliyor. Halima özeline bakarsam bu kadar her şeyle dalga geçen, mücadele etme tarzını keskin bir şekilde kurmuş bir karakterin dağıldığını noktalar da beni çok etkiliyor. 12. sahnede Ru karakterinden bir şey duyup duygusal bir alana geçip dağılması, 15. sahnede Ti ile konuşup dağılmasında hem zorlanıyorum hem de onun hissini en iyi şekilde vermek istiyorum. Bu kadar soğuk bir karakterin o noktalarda dağılması beni ilgilendiriyor. Ve final. Yine bir umut var, insanın umuda tutunma ihtiyacı.

Eda Akalın: Aslında sembollerin, bu savaşın sebebinin önemi yok biz bir arada olmak ve beraber buradan çıkmak istiyoruz.

Bahar Seki: Spoiler vermeden oradan üçümüz beraber çıkmak istiyoruz, kayıp vermeden. Bu güçlü bir şey.

Girls üçünüzün beraber oynadığı ilk oyun. Bir arada olmak, bir oyun ortaya koymak nasıl bir deneyim?

Deniz Ekinci: Benim ilk sahneye çıkışım aslında bu oyun. Oyuncuyum ama yönetmen tarafımı durduramadım. Biz üçüncümüz kim olacak derken Nazlı ekipten biri olsun dedi ve Bahar, son üç haftasında katıldı oyuna. Öncesinde beraber çalıştığımız için gönlüm çok ferahtı çünkü ona verilen bir işi ne kadar sahiplendiğini, ne kadar tutunduğunu ve yapabileceğinin en iyisini yapmak için ne kadar çalıştığını biliyorum. Eda da aynı şekilde düşündüğü için Bahar’la konuştuk. O da hemen kabul etti :).

Bahar Seki: Ben telefonda şeref duydum, onur duydum falan dedim :).

Deniz Ekinci: Ondan sonrasında çok titrediğimiz ama birlikte olduğumuz bir süreç başladı. Bahar’ı 7/24 ezbere aldığımız bir sürece girdik, tüm reji hazırdı zaten. Bahar’a tüm fiziksel rejiyi ezberlettik.

Eda Akalın: Aslında altı ayda iki kere çıkarttık oyunu ama bize de iyi oldu. Bahar’la beraber daha iyi öğrendik. Öğrendiğimizi sanıyorduk ama her zaman yeni şeyler de çıkıyor.

Deniz Ekinci: Ama şu da çok eğlenceliydi bence. Hiç bilmeyen biri var biz söylüyoruz ona, yapamıyor yapamıyor sonra yapıyor evet yaaa, gol olmuş gibi hep beraber seviniyoruz. Çok yorulduk ama gerçekten. Hem psikolojik hem fiziksel olarak birbirimizi anladığımız ve anlamaya çalıştığımız bir süreç oldu. Sonuç olarak keyifliydi. Düştüğümüzde, çok kötü bir oyun çıkacak dediğimiz günler oldu ama çok iyi bir oyun çıkacak dediğimiz de oldu. Artık çalışmaktan yorulup muhabbet ettiğimiz bir gün “ne yapıyoruz biz” dedik. Hayatımda hiç bir et bebeği sahnede izlemedim, nasıl gözüktüğümüze dair fikrimiz yok.

Eda Akalın: Dramatik bir şey söylerken elimizi kolumuzu uzatıp yana döndüğümüzde “yazık” derler diye korktuk ama demediler :).

Deniz Ekinci: O konuda da Nazlı yapabileceğinin en iyisini yaptı zaten. Yine de ne olursa olsun insan bir komik duruyor muyuz? ya diye sorguluyor.

Bahar Seki: Bizim de çalışmadığımız bir disiplin olduğu için, tiyatronun o kısmını biz de Nazlı ile birlikte öğrendik.

Eda Akalın: Girls’deki kızlar gibi, Bahar’ın gerginliğiyle ikinci kez hazırlanmak gerçekten zordu, birbirimize daha sıkı sıkıya bağlandık. Bizim için de bir mücadele oldu. İlk oyuna çıkarken “yaptık be, biz zaten kazandık, bunu kutlamak için çıkalım” diyerek çıktık sahneye. Bu süreç belki Bahar’ın geç gelişiyle tekrar hazırlanmamız ve bu kadar istekli oluşu, bir yandan da bu oyun çıkmalı diyerek bizi kurtarmak için geldi, biz de bu kadar sıra sürede onu kurtarmak için bir mücadele verdik. Bunun bir mücadele sonunda çıkması Dandun için de iyi oldu. Demek ki biz zor koşullarda ezilmiyoruz, bir şekilde oradan çıkıyoruz. Onun için de önemliydi.

Bahar Seki: Ekip olarak bir zorluktan geçip orada fire vermeyip devam etmemiz önemliydi. Çünkü biz bir ekibiz, duygum daha da perçinlendi. Her şey iyi giderken zaten her şey iyidir, sen de iyisindir. Zor koşullarda, zaman çok azken risk çok yüksekken nasıl insanlarız? Ben çok az bir zaman kala girdim ve onlar çok iyilerdi. Sürekli “bunu yapabilecek miyim?” diye sorguladım. Oyunculuğu eğitimle öğreniyorsun ama aslında ekip arkadaşlarından öğreniyorsun. Provada, prova dışında söylediği bir söz, bir hareketi senin oyunculuğuna yarayan bir şey. Ben de oraya açık duruyorum; haydi beni eğitin, haydi sizi eğitebiliyorsam eğiteyim.

Deniz Ekinci: Ben de bu süreçte nasıl insanlarla çalışmak istediğimi fark ettim. Çok yetenekli olsa da isteksiz bir insanla çalışmak istemiyorum. Yeteneklisindir de bunun için emek harcar, çalışırsın ve aynı zamanda ekip arkadaşlarını da yükseltmen gerekir. Bu tamamen bir ekip işi. Bir şekilde hep birbirimizi yükselttiğimiz bir süreç oldu, sonunda da mutlu olduk.

Bahar Seki: Prömiyer bir kutlama gibiydi gerçekten bizim için. Kuliste elimiz ayağımız titrerken haydi çıkalım ve eğlenelim diye çıktık. Ben No Name Queen’de tek başıma oynadığım için iki başka oyuncunun da olması müthiş bir paslaşma alanı ve eğitim süreci oldu. Bana hak vereceklerdir; üçümüzün de işe yaklaşım biçimi ölüm kalım meselesi gibiydi.

Eda Akalın: Evet ya çıkacak ya çıkacak dedik.

Bahar Seki: Böyle tutunduğumuz için evet bundan sonra da ben bu insanlarla iş yapmak istiyorum.

Deniz Ekinci: Sonuca odaklanmayıp hepimizin yapabileceğinin en iyisini yaptığı bir süreç oldu, kanıtlamış olduk kendimize.

Eda Akalın ©Meltem Satıloğlu

Başta konuştuk biraz yola çıkışınızda itici güçleri ama bağımsız tiyatro yapmak maddi olarak da bu kadar zorken size yola çıkarken ne yardımcı oldu? Bugün geldiğiniz noktada aklınızdakiler yola ilk yola çıktığınız zamandan farklı mı?

Deniz Ekinci: Aslında maddi açıdan destek almak için farklı farklı yerlere başvurduk ama en son ailelerimize başvurmak zorunda kaldık. Aklına gelebilecek her kuruma başvuruda bulunduk bize destek olur musunuz diye. No name’iz, yeni kurulmuş bir tiyatroyuz, ne kadar seyirci bizi izleyecek gibi belirsizliklerin cevaplarını karşılayamadığımız için hiçbir destek göremedik. 100 yere başvurduysak üç tanesi geri döndü, onlar da reddederek. Ailelerimiz olmasa bunu nasıl yapardık, bilmiyorum. Ne olursa olsun herkesin emeğinin karşılığını vermek istiyoruz. Buna rağmen yeteri kadar veremediğimizi düşünüyoruz. Bağımsız olmak maddi açıdan çok sıkıntı yaratıyor, çok daha fazla şeyin peşinde koşmak zorunda kalıyoruz. Sadece oyuncu olarak var olmak istediğimiz bir projenin içinde bile hem yapımcı hem yürütücü hem hem… olmak durumunda kalıyoruz. Şikayet etmiyorum bunun için ama keşke değişse ve çok daha desteklenen bir yere geçsek, çünkü ailesinin desteği olmadan çok daha fazla şey üretecek o kadar insan var ki. Güvenilmeye ve desteklenmeye ihtiyacımız var.

Eda Akalın: Bugün bir tiyatro açmak için ya arkanda bir ailenin olması gerekiyor ya da birikmiş paran olması gerekiyor. Sınıfsal bir şey tiyatro – şu an Türkiye’deki her şey gibi. Mesela Almanya’ya bakıyoruz, sadece ben böyle bir araştırma yapıyorum dedikleri anda bile devletten çılgınca yardım geliyor, bizde böyle bir itici güç yok aksine yapma diyor.

Deniz Ekinci: Sen bundan para kazanacaksan eğer biz sana destek olmayacağız diyor.

Bahar Seki: Üstüne bir de ben sana destek vermiyorum ama bana vergi de ver diyor.

Eda Akalın: Sahne kiraladığımızda zaten bizim kazandığımız para çok cüzi bir para. Sahneler de elektrik, gaz artışlarından dolayı yüksek kiralar istiyorlar. Kimse kimseyi desteklemiyor. O yüzden şu an böyle bir adım atmak bir tür aktivizm sayılıyor.

Deniz Ekinci: Bizi doyuran şeylerden biri umut şu anda. Bir gün sesimizi duyuracağız ve artık kendimizi döndürebileceğimiz bir yere geçeceğiz. Elimizde ne var ne yoksa buna yatırdığımız bir yoldayız.

Eda Akalın: Çok şanslıyız, ekibimiz o kadar işini severek yapan insanlar ki onlara verdiğimiz ücretler yaptıkları hiçbir şeyi karşılamıyor ama yine de “tamam önemli değil” diyebilecek insanlar. Yaptığımız işe sevgiyle tutunuyoruz. Manevi doyum bir yere kadar yetse de birinin o kirayı ödemesi gerekiyor.

Bahar Seki: Destek alamıyorsun ama diğer yandan tek desteğimiz seyirci oluyor. Birilerinin no name insanlara da şans verip, oyuna gelip izlemeleri gerekiyor. “Evet bu ekip yeni çıkmış, ne yapıyorlar?” diye sorması ve gelip görmesi gerekiyor. Sektörün içerisinde de herkes zorlukla yapıyor bu işi ama yine de birbirimizi desteklemekten çok uzağız. Çünkü onlar da bir sahne döndürüyor, para olayı var. O yüzden seyirci desteği bizim için çok önemli. Sistemin dönebilmesi için herkesin bir ardına bakıp arkadakilere bir kol uzatması lazım, diğer türlü alır başını gidersin ilerde üç beş kişi kalırsınız. Çok yetenekli genç arkadaşımız var, alan bulamıyorlar. Büyüklerin biraz dönüp bakması gerekiyor.

Son olarak şu an zaten devam eden iki oyununuz var ancak yine de ileriki projeleriniz nedir?

Deniz Ekinci: Yazarlıktan çok yurt dışındaki metinleri çok daha fazla araştırıyorum. O araştırmalarıma devam ediyorum. Aklımda da iki-üç tane metin var, onları da hep beraber sever ve yapmak istersek ileriki süreçte onları da yaparız. Yeni metin olarak Bahar bir şeyler yazıyor. Hem yerli hem de yabancı metinlere açığız. Dışarıdan gelen metinlere de açığız ama dediğimiz gibi kalbimize dokunması gerekiyor. Diğer türlü yapamayız. Şu an oynadığımız iki oyunda da kendi ekibimizden oyuncular var oldu, bundan sonraki oyunlarda farklı insanlarla çalışmak istiyoruz.

Eda Akalın: Bir de hikâyelerimizi sadece İstanbul merkezinde değil Türkiye’nin her yerinde oynamak istiyoruz. Şu an sponsorluk aramamızın bir sebebi de bu turneleri karşılamak. Sadece İstanbul seyircisi yok.

Bahar Seki: Kadıköy’de şöyle oluyor; zaten benim gibi düşünen insanlar gelip beni izliyor. Bunu Diyarbakır’da Kocaeli’de oynayabiliyor musun? No Name Queen’i aşırı hetero birine karşı oynayabiliyor musun mesela?

Deniz Ekinci: İstanbul tabii ki çok kozmopolit bir şehir. Ama diğer şehirlerde oynamak çok daha farklı bir etki yaratacaktır. Türkiye’de farklı kesimlere ulaşmak istiyoruz.  

No Name Queen'i 7 ve 27 Ocak 2023'te Asmalı Sahne'de izleyebilirsiniz. 

0
4344
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage