19 AĞUSTOS, ÇARŞAMBA, 2020

“'Özgürlük'le Başladık Yolculuğa, Belki 'Umut'a Varırız!”

Tiyatrocu İlyas Özçakır ile yakın zamanda hayata geçen çevrim içi oyun projesi “Korona Günlerinde Özgürlük”ten, yazar ve oyuncuların dijitaldeki deneyimlerinden, pandemi sürecinin tiyatroya etkilerinden ve gelecek projelerinden bahsettiğimiz bir söyleşi gerçekleştirdik.

“'Özgürlük'le Başladık Yolculuğa, Belki 'Umut'a Varırız!”

Koronavirüs salgınının etkileri her alanda olduğu gibi tiyatroda da kendini tüm şiddetiyle gösterdi, göstermeye de devam ediyor. Özel tiyatrolar Mart ayında kapattıkları kapılarını salgının devam etmesi sebebiyle henüz açamadılar. Ekonomik anlamda gelirleri kesilen ve giderleri devam eden tiyatrolar ve tiyatro emekçileri bugün hâlâ bir çözüm bekliyor.

​Süreç boyunca fiziksel olarak, kapalı alanlarda bir araya gelmenin sağlık açısından güvenli olmaması sebebiyle pek çok tiyatrocu ve ekip çevrim içi kanalda üretimler ortaya koydu. Bunlardan biri de 21 Temmuz’da yayına geçen “Korona Günlerinde Özgürlük” projesi oldu. Tiyatrocu İlyas Özçakır’ın tasarımını üstlendiği, beraberce Derneği ve Friedrich Naumann Vakfı’nın desteğiyle izleyiciyle buluşan projede “Pandemi günlerinde çeşitli boyutlarıyla tartışılan “özgürlük” kavramı, oyun yazarlarınca ele alınsaydı ortaya ne çıkardı?” sorusunun peşinden gidildi. Bu soruyu farklı açılardan ele alan EkoWasch Yıkama Kurutma Şirketi ve Bulaş-ık, projenin ilk iki oyunu oldu. 

Temmuz ayında oynanan ilk oyunuyla “Korona Günlerinde Özgürlük” projesiyle tanıştık. Bize projenin ortaya çıkış hikâyesini anlatabilir misiniz?

Aslında koronavirüsden önce uzun zamandır üzerinde çalıştığım bir oyun yazma projesi vardı. Salgında eve kapanmamızla birlikte böyle bir proje için en uygun zaman olduğunu düşündüm. Üretim yapmak zorunda olduğumuzu değil ama bir şeyler üretmenin hepimize iyi geleceğini düşünüyordum. Tabii salgından önce tema korona değildi. Ben daha ziyade zor geçmişler üzerine çalışmayı düşünüyordum ve bir hatırla(t)ma projesi olacaktı bu. Bu konular üzerine projeler yapan beraberce Derneği ile geçen sene tanışmıştım. Hâlen oynamakta olduğum, İkinci Dünya Savaşı ile ilgili tek kişilik bir oyunla (Karahindiba) derneğin bir değişim programına katılıp oyunu Polonya’da bir toplama kampı müzesinde oynamıştım. Sonrasında Beraberce ile aramızda bir bağ oluştu. Ben de oyun yazma projemi onlarla yapmak istedim. Kendileri projemi çok sevdi ama bunu korona özelinde bir projeye çevirsek önerisi ile geldiler. Yaşadığımız bu travmatik döneme oyun yazarlarının gözünden bakma düşüncesi hoşuma gitti. Çünkü duyarlılıklarına en güvendiğim kişiler her zaman oyun yazarları olmuştur. Bize yeni bir pencere açabilirler, diye düşündüm. Sonrasında temayı belirledik. Bu salgın hepimizi çok farklı şekillerde etkilemişti (etkilemeye de devam ediyor) ama özellikle özgürlük kavramının hepimizin bir kere daha sorguladığı bir kavram hâline geldiğini düşündük ve böylece temamız da şekillenmiş oldu: Korona Günlerinde Özgürlük. Sonrasında Beraberce, işi daha da büyütüp projeyi özellikle özgürlük konularında çalışan FNF’ye (Friedrich Naumann Vakfı) götürdü. FNF de projeyi çok sevdi ve ilk iki oyun için bize fon sağladı. 

“Korona Günlerinde Özgürlük” projesinin tasarımını yaparken neler vardı aklınızda? Nasıl bir kurgu hazırladınız?

Aslında proje beş yazarın yazacağı beş kısa oyundan oluşan bir yapıda. Yapılabilirse beşer kısa oyunun bir araya gelmesiyle ortaya çıkacak birkaç uzun oyunun sahnelenmesi de gizli hedefler arasında. Ama bunlar sonraki adımlar. Şu an için elimizde iki kısa oyunluk bir başlangıç desteği var. Her şey istediğimiz gibi giderse sonrası için de hızlıca harekete geçebiliriz.

​Proje tamamen netleşince çalışmalara başladık. Toplumsal duyarlılıklarına güvendiğim/inandığım yazarların yer aldığı uzun bir liste çıkardım. Ama ilk etapta yalnızca iki oyunla başlayacağımız için iki yazar belirledim ve kendileriyle iletişime geçtim. Yazar seçimi konusunda dengeli davranmaya çalıştım. Bir yanda tiyatro camiasında bilinen, oyunlarıyla kendisini kanıtlamış yazarlar varken diğer tarafa yeteneğine ve yaratıcılığına inandığım ama şimdilik o kadar da çok bilinmeyen yazarları yazdım. Çünkü projenin bir diğer gizli amacı da yeni yazarlar kazanmak. Umarım iki oyundan sonrasını getirebiliriz ve hem tecrübeli yazarlarımızdan yepyeni hikâyeler duyarız hem de pek bilmediğimiz yazarları hayatımıza katarız.

İlk oyun Ebru Nihan Celkan’ın yazdığı Ceren Taşçı ve Barış Gönenen’in oynadığı EkoWasch Yıkama Kurutma Şirketi oldu. İkincisi ise Çiğdem Şimşek ve Sinan Akcan’ın yazıp Tilbe Saran, F. Yüksel Sendan ve sizin oynadığınız Bulaş-ık oyunu oldu. Oyunların ortaya çıkış süreçleri, provalar vs. nasıl gelişiyor? Yazarlar ve oyuncuların buluşması nasıl gerçekleşiyor bu projede?

İlkinden başlayalım. Ebru, hem duruşunu hem de oyunlarını çok beğendiğim bir yazar. Listenin en başına onu yazdım. O da sağ olsun hemen kabul etti ve çok kısa sürede harika bir metin ortaya çıkardı. Yazarlarla konuşurken oyunların çevrim içi platformlarda “okuma tiyatrosu” şeklinde sahneleneceğini söyledim. Bu sebeple biçim olarak hiçbir kısıtlama getirmedim. Öte yandan, eğer isterlerse çevrim içine özel bir şey yazdıkları durumunda okuma tiyatrosu formatının da ötesine geçebileceğimizi ekledim. Ebru “normal” oyun formatında ama çevrim içine çok elverişli bir metin yazdı. İlk oyunun yönetmeni Ziya Demirel ile oyuncularımız Ceren ve Barış, arada duran bu metni çevrim içi oyun şeklinde sergileme konusunda istekli olunca ortaya dijital bir performans çıktı. Ceren ve Barış, Ebru’nun “cast” önerileriydi. Benim de çok beğendiğim oyunculardır. Daha önce birlikte iş yaptıkları için işimiz kolaylaştı. Ziya, oyuncularla fiziksel olarak da bir araya gelmek istedi ve uzaktan provaların yanında birkaç kez bir araya gelip yüz yüze çalıştılar.

​İkinci oyun için okul yıllarından tanıdığım, kalemine de karakterine de çok güvendiğim Sinan’ı aradım. O da severek yapabileceğini söyledi. Sinan ilk taslağı bitirdikten sonra benim ve Ziya’nın geri bildirimleri doğrultusunda oyuna yeniden şekil verirken Çiğdem’i sürece dâhil etti. Böylece iki yazarlı bir oyun ortaya çıktı. Bu oyun, tamamen “normal” oyun formatında yazıldığı için çevrim içine özel bir reji yapmadık. Oyundaki çifti gerçek hayatta da çift olan iki oyuncunun oynamasını istiyordum. Bu durum bize hem mekânsal açıdan hem de yaratıcılık bakımından avantaj sağlayacaktı. Evde okumalar yaparken eşimin, karakteri çok güzel okuduğunu görünce (kendisi yarı-profesyonel bir oyuncudur) oyuncu çiftimizi bulmuş olduk! Oyundaki üçüncü karakter DIŞ SES içinse daha en başında proje fikrini kendisi ile paylaştığımız Tilbe Saran ile çalışmak istedim. Sağ olsun o da bizi kırmadı ve gönül desteği verdiği projeye harikulade oyunculuğuyla da katkı sağlamış oldu. Kendisi ile fiziksel olarak bir araya hiç gelmedik. Provalarımız oyundaki gibi çevrim içi gerçekleşti.

Projenin devam edip etmeyeceği konusunda çalışmalarınız sürüyor. Peki devam ederse “Korona Günlerinde Özgürlük” izleyicilerini gelecek günlerde neler bekliyor? Yeni oyunlarda kimleri göreceğiz? İpucu vermeniz mümkün mü?

Dediğim gibi şimdilik iki oyunla çıktık yola ama benim listemde 30 kıymetli yazar var! Umarım yapabildiğimiz kadar çok yaparız. “Özgürlük”le başladık yolculuğa, belki “Umut”a varırız!

“Korona Günlerinde Özgürlük” dijital tiyatro deneyimi açısından izleyiciden nasıl dönüşler aldı?

Beklediğimden çok daha iyi dönüşler aldık. Benim projem en temelinde oyun yazarlarının gözünden bu döneme bakabilmekti. Yani benim için asıl önemli olan metinlerdi. Ama özellikle EcoWashoyununun çevrim içine özel yapılan rejisi sayesinde seyirci bu oyundaki karakterleri kendisine çok yakın hissettiğini, neredeyse alışagelmiş tiyatro deneyimine yakın bir hisle oyunu izlediğini söyledi.

Bunun bir de tiyatrocular açısından nasıl olduğunu merak ediyorum. Dijital için oyun yazmak, dijitalde oynamak yazar ve oyuncu açısından nasıl bir deneyim? Sanal ortamda buluşmak nasıl hissettiriyor sizlere?

Yazarlar açısından daha az fark olduğunu düşünüyorum. Hangi formatla alıcısına ulaşırsa ulaşsın, her şeyden öte yazarlar bize bir hikâye anlatıyorlar. Oyuncu içinse biraz daha farklı bir deneyim. Sanal ortamda seyirci ile buluşmak, kamera oyunculuğu ile tiyatro oyunculuğunun arasında bir yerde duruyor sanki. Tiyatrodaki gibi şimdi ve canlı performans yapıyorsunuz ama seyircinin tepkisini kamera önü oyunculuğu gibi performansın sonrasında görüyorsunuz. Tabii ki fiziksel anlamda iş yapmanın çok ötesinde bir yerde benim için. Kabaca şöyle diyebilirim: bu geçici dönemde seyirci ana öğünden önce küçük bir atıştırma yaptı, biz de nefsimizi körelttik!

“Korona Günlerinde Özgürlük” başlığından yola çıkarak sizin de fikrinizi sormak isterim. Devam eden bu süreçte sizin için özgür olmak mümkün mü ya da şöyle diyelim özgür olmak ne anlama geliyor?

Benim için özgür olmak, olduğum gibi kabul edilmek anlamına geliyor en temelde. Yani kişinin en büyük özgürlüğü, olduğu kişi yahut olmak istediği kişi gibi olabilme özgürlüğüdür. Bu özgürlük çok çeşitli şekillerde kısıtlanabilir; bizzat kişinin kendisi tarafından, mahalle baskısıyla, aile büyükleri tarafından, işverenler tarafından yahut baskıcı devlet yönetimleri tarafından. Şu anda yaşadığımız salgın sürecinde kim ne kadar olmak istediği kişi olabilir, kendi olarak kalabilir bilmiyorum. Ben “normal” zamanlarda da tam özgür yaşadığını hissetmeyen bir birey olarak geldiğimiz koşullarda bu kavramı daha derinlemesine sorgular oldum tabii ki. Dileğim hiçbir bireyin, ya da topluluğun, ya da hükümetin bu kriz ortamını suiistimal edip hiç kimsenin özgürlük hakkını gasp etmemesi.

Koronavirüs, hayatlarımıza girdiği günden beri her alanda olduğu gibi tiyatroda da dijitalleşme daha sık konuşulmaya başladı. Sizce tiyatronun yarınını nasıl şekillendirecek dijital?

Şu anda zorunlu olarak yaptığımız şey aslında teknolojik gelişmeler sebebiyle zaten gündeme geliyordu bir zamandır. Ama hiçbir zaman tiyatronun yerini alabilecek bir dönüşüm değil bence yaşadığımız. Buradan melez/hibrit türler doğabilir ama tiyatro her şeyin tamamen normale dönmesini kulübesinde bekler diye düşünüyorum. Zamanı geldiğinde de kaldığı yerden yeni kazanımlarla hayatına devam eder. 

Peki sizce salgın tiyatronun geleceğini nasıl etkileyecek sizce?

Her engel yeni yaratıcılık alanları açar. O sebeple ben her karşılaştığım engelde, bu kısıtlama bana ne kazandırabilir, diye düşünürüm. Bu gibi zorunlu uzaklaşmalar resme dışarıdan bakmamızı, mesafe alarak durumu daha nesnel değerlendirmemizi sağlar ayrıca. O sebeple bu süreci çok değerli buluyorum. Ve her şey normale döndüğünde çok daha yaratıcı işlerle başlayacağımızı ümit ediyorum.

Salgının ekonomiye olan etkileriyle özel tiyatrolar da ağır darbeler alan sektörlerden biri oldu. Siz de süreçten önce fiili olarak oyunlarınıza devam ediyordunuz. Bu süreçle nasıl başa çıktınız? Geleceğe dair planlarınız nedir?

Özel tiyatrolar her zaman maddi mücadele hâlindeyken yeni gelen şartlarda yüzde kaçı ayakta kalır bilmiyorum. Yüzde kırka varan vergilerle çalışılan özel tiyatrolarda en iyi ihtimalle yüzde elli seyirci kapasitesi ile oynanacak bir oyunun kâr etmesi ne kadar mümkün? Bu maddi riski göze alıp sahnelenen oyuna yüzde elli kapasiteyi dolduracak kadar “korkusuz” seyirci bulabilecek mi bu tiyatro? Seyircinin ve tiyatronun aynı anda riski göze aldığı durumda, aralıklarla oturmuş, oyunu tedirgin bir şekilde izleyen bu küçük kitlenin heyecanı yetecek mi oyuncunun sahnedeki motivasyonuna? Bu soruların hiçbirine cevap veremiyorum. O sebeple kendi adıma  kapalı alanda tiyatro yapmayı şimdilik erteledim ben. Ne zamana kadar bilmiyorum. Sanırım korkusuzca oyun izleyebilecek isteği kendimde bulana kadar. Bu süreçte çevrim içi projeler üretmeye çalışıyorum. Bunun fiziksel anlamda üretmekle aynı şey olmadığını biliyorum. Ama birileri bizim için bir şeyler yapmadığı sürece kendimiz için bir şeyler yapmak zorundayız.

​Yakın gelecekte, ilk sorunuza verdiğim cevapta bahsettiğim, uzun zamandır aklımda olan projeyi hayata geçirmek istiyorum. Bu bir insan hakları projesi olacak. Salgın dönemini ön hazırlık ve oyunların yazım aşamasıyla geçirmek istiyorum. Ayrıca şu anda oynamaya devam ettiğim tek kişilik oyunum Karahindiba’nın yazarı Wolfgang Borchert’in yüzüncü doğum yılı olması sebebiyle bu oyunu 2021 yılı boyunca Almanya’da oynamak istiyorum.

"Korona Günlerinde Özgürlük" projesi kapsamında oynanan EkoWasch Yıkama Kurutma Şirketi ve Bulaş-ık oyunlarına beraberce Derneği'nin Facebook ve YouTube hesaplarından erişebilirsiniz.

0
7266
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage