Altın Küre Ödüllerinde, Drama dalında En İyi Film ödülünü kazanan, sekiz dalda Oscar ödülü adaylığı bulunan Barry Jenkins’in Moonlight filmi, bir insanın gelişim aşamaları üzerinden toplumun temel sorunlarını ele alan bir yapım olarak karşımıza çıkıyor.
Afro Amerikan hikayelerine dayanmış bir Amerikan sineması yapımından çoğunlukla beklediğimiz şey; karakterlerin ırkları sebebiyle geçmişlerinde yaşadıkları acı öyküler yüzünden “büyük beyaz” tarafından kendilerinden af dilendiği filmler oluyor. Afro Amerikalıların anlatıldığı filmlerde çoğunlukla trajik, ırksal geçmişlerine dayanan hikayelerle karşılaşıyoruz. Ancak Moonlight filmi, alışılmış bir siyahi hikayesi olmaktan öte bir yapım. Adından bile kendini belli ediyor ki bu film ırkların renkleriyle ilgili değil, renklerin ırklarıyla ilgili.
Moonlight filmi bir büyüme öyküsü olarak karşımıza çıkıyor. Çocukluktan başlayan bu öyküde, kişiliğin üç aşamasını görüyoruz: Çocukluk, ergenlik ve yetişkinlik… Toplumun bizden beklediği çocukluk; henüz kendimizi birey olarak saymamamız gerektiğidir, o aşamada ne istersek isteyelim kendimize yön vermemiz engellenecektir, yetişkinler bize yön verecektir. Toplumun bizden beklediği ergenlikte; yarım birey sayılırız, kendi adımıza kararlar aldığımızı sanarız fakat bu bir aldanmacadır, kapının arkasında yine yetişkinler bizi dinlemektedir. Bu iki evrenin son hali yetişkinlikte ise; biz çoktan bekleyen taraf, yani toplum olmuşuzdur. Yetişkinlik kişi olmanın son aşamasıysa eğer, burada bir sıralama yanlışı olduğu kesindir. Çünkü yetişkin insanlardan oluşan toplum, çoktan bizim zaten her gün şikayet ettiğimiz toplum olmuştur. Beyaz kumaşlar içindeki Ku Klux Klan yetişkinlerden oluşur. Ve zaten Ruanda soykırımını çocuklar yapmamıştır. Dolayısıyla Moonlight filmi, özünde bir kişilik gelişimi öyküsünü barındırsa da o kişilik üzerinden bir toplumun olgunluk ve büyüme aşamalarını tartışmaktadır. Kişilik deneyim ve deneyim ötesi süreçte oluşturulan bir olgudur. Herhangi bir kalıba uygun şekle sokulabilir ve girdiği şekle özgürlük bile denebilir, ismini siz koyun.
Film, tıpkı bir insanın büyüme öyküsü gibi üç ayrı katmana ayrılarak kurgulanmış. İlk bölüm “ufaklık” olarak başlıyor. Hayatının ilk yıllarında bir Chiron görüyoruz, karakter olarak özgünlüğünü kendi başlatmış bu ufaklık, henüz bir isme sahip değil. Henüz “toplumlaşabilmiş” değil. Bu nedenle erken olgunlaşmış bir grup çocuk tarafından kovalanıyor. Bir binaya saklanarak burada kurtuluşunu bekliyor. Bu kurtuluş, onun yetişkinlikteki temsili olan ve rol model olarak aldığı Juan oluyor. İkinci bölüm “Chiron”; çocuğun geçiş dönemi olan ergenlik dönemini anlatıyor. Juan’ın geçtiği düzenden geçen ve kendini oluşturabilmenin mücadelesini veren Chiron, cinselliğini de keşfetmeye başlıyor. Toplumun artan baskısıyla kırılma noktasına gelen Chiron, kendini oluşturma adına büyük bir adım atıyor ve sorgulanan cinselliğine sert bir şekilde karşılık veriyor. Ergenliğin bu geçiş dönemi filmin kurgusunda sert ve çarpıcı şekilde verilerek Chiron’un erişkinlik kısmına atlanıyor. Bu son bölümün ismi ise “Siyah” oluyor. Çocuğun ismi yalnızca ergenlikte Chiron olarak anılıyor, yetişkinlikte olgunlaştırılıp “Siyah” oluyor.
Filmin sinematografik tasarımında mavi rengin hakimiyetini izliyoruz. Chiron’un çantası, okul duvarları, kapılar, mobilyalar, araba ışıkları… Mavinin bu dolgun sinematografik tasarımı aklımıza Kieslowski’nin renk üçlemesinden Mavi filmini getiriyor. Sinemada renk ve duygu olarak mavinin kullanımı özgürlüğün, dinginliğin, iyileşmenin hakim olduğu sahnelerde özellikle tercih edilir. Aynı şekilde Avrupa’daki göçmen sorununu ele alan Aki Kaurismäki’nin Le Havre filminde de bir özgürlük çağrışımı olarak mavinin hakimiyetini görürüz. Moonlight filmi ise, mavi rengini iki türlü kullanıyor: Yapay olarak dış dünyada var olan ve gerçekten ay ışığından yansıyan mavi... Öyle ki Chiron neon ışıkları altında, okul duvarlarında, giydiği elbiselerde, mobilyalarında kendine yansıyan maviyi görse de, arayıp özlemini çektiği mavi sadece deniz kıyısında hissettiği özgürlük duygusuna eşlik eden gerçek ay ışığı mavisidir.
“Chiron”un her üç dönemini canlandıran oyuncuların rollerini hakkıyla verdikleri film, sinematografisiyle öne çıkıyor. Bir arka mahalle öyküsü de sayılabilecek Moonlight için daha vintage renkler seçen görüntü yönetmeni James Laxton’ın ismini önümüzdeki yıllarda da epey duyacağımızı düşünüyoruz.
“Toplum mu kişiyi yaratır yoksa kişi mi toplumu?” sorusunu soran Moonlight; cinsiyet, Afro Amerikanlık ve birey olmakla ilgili birçok yere gidebilecek bir senaryo yapısına sahip. Özgürlük, maviyi yaratmaksa eğer, neon ışıklarından yansıyan ay ışığında da özgürüz. İşte bu yüzden film ırkların renginden çok, renklerin ırkıyla ilgili.