İlkbahar/Yaz, Sonbahar/Kış, Pre-Fall, Pre-Summer derken her yıl karşımıza çıkan resort ve cruise koleksiyonlar da neyin nesiydi? Cevabı ararken bu senenin ses getiren resort koleksiyonlarına minik bir bakış atıyoruz.
Yaklaşık iki saat önce Havana’ya inen Amerikan Moda Basını, 40 senedir ilk defa bir Amerikan seyir gemisinin Küba rıhtımlarına yanaşmasını bekliyor. Gemiden inenlerin de basına katılmasıyla 700’ü bulan konuk sayısı, Havana’nın Paseo del Prado Caddesi’nde Chanel’in 2006/2017 Resort defilesi için hazır.Caddenin ortasındaki görkemli ağaçlarla ve sokak lambalarıyla çevrili mermer podyum, Küba'lı ikiz şarkıcılar Lisa-Kaindé and Naomi Díaz'ın sesleriyle yankılanıyordu. Tepeden tırnağa koleksiyonun rahat ve hafif kıyafetlerine bürünmüş olan kardeşlerin, şarkılarını söyleyerek piyano eşliğinde podyumda ilerlemesiyle yazın en ses getirecek defilesi başlıyor.
Bu defile ile Karl Lagerfeld, moda tarihine adlarını yazdıran büyük tasarımcıların geleneğine bağlı kalarak, toplumsal dönüşümleri bir adım önden takip etmeyi yine başarıyor. Amerika-Küba ilişkilerinin açıldığı son dönem olaylarını yakalayıp bu ivmeyi kendi lehine kullanarak halihazırda Küba'ya dönmüş olan spot ışıklarından faydalanıyor. Bu ince düşüncenin en büyük kanıtı, defilenin sadece Küba'da gerçekleşmekle kalmayıp, bütün koleksiyonda kendini açıkça belli eden Fransa-Küba hakimiyetinin var oluşu.
Podyuma kurulan ağaçların oluşturduğu tünel, aynı zamanda bir zaman tüneli oluştururken, podyumda ilerleyen giysiler, 1910'lu yılların modasının birer modern adaptasyonu. Sunumun yarattığı hava öylesine büyüleyici ki, yıllardan 2016 olduğuna dair birkaç ipucu bizi kendimize getiriyor; müzik ve tabii ki seyircilerin ellerindeki smartphone'lar. Defile ilerledikçe ise bizi yavaş yavaş günümüz Küba'sına getiriyor.
Chanel'in Coco Cuba adını uygun gördüğü bu defile ile Karl Lagerfeld, adına yakışır bir manevrayla bütün dikkatleri bu defileye çekiyor. Peki, daha sonbahar/kış koleksiyonlarının sergilendiği moda haftaları yeni bitmişken neyin nesiydi bu resort koleksiyon(lar)?
Dönüşümlü olarak resort veya cruise koleksiyon adı verilen koleksiyonlar, adlarını sosyetik tatil köylerinden ve seyir gemileriyle çıkılan uzun vadeli tatillerden alıyor. Bu koleksiyonlar, gittikçe moda dünyasının her geçen gün kalabalıklaşan takvimine isimlerini daha belirgin bir şekilde yazdıran özel koleksiyonlar. Bunun sebebi, fast fashion, yani hızlı giyimi hazır giyim ile yarıştıran markaların artık yılda 52 sezon sunması ile yakından ilişkili. Her hafta askılara yeni ürünler asan markaların baş döndürücü bir hıza ulaştığı moda üretimine yetişmek bu moda evlerinin ara koleksiyonlarını tanımlayan alt metin olarak yorumlanabilir. Bu yorum, belki bu koleksiyonların görünürlüğünün yükselişini açıklamaya yarayabilir, ancak bu ara sezonun varoluşunun arkasında başka sebepler de aramak gerek.
Bu koleksiyonlar ilk olarak, büyük moda evlerinin noel ve yeni yıl civarında ılıman iklimlere tatile çıkmak isteyen müşterilerinin, kışlık giysilerle dolu mağazalarda giyecek bir şey bulamamasının ortaya çıkardığı ihtiyaca bir cevap aslında. Moda dünyası, ana koleksiyonların yanı sıra mağazalarda yer alacak bu “tatil” koleksiyonlarını üretiyor. Artık bir noktada tüm mevsimler sadece yazlık kıyafetler giyebilmek konusunda özgürüz.
Ancak moda dünyasının gittikçe daha küreselleşmesi ve dolayısıyla farklı iklimlere yayılması bu koleksiyonları belli bir zaman dilimine kısıtlı kalmaktan çabucak kurtaran sebeplerden. İnternetin de alışveriş oyununda büyük bir etmen haline gelmesinden dolayı değişen tüketici alışkanlıklarıyla birlikte, bu koleksiyonlar tüm seneye yayılmış oldular.
Şimdi bu “ara” koleksiyonlar, raflarda en uzun süre kalan ürünleri oluşturuyor...Bu durum -kısmen- artık pek de mevsimine göre giyinmediğimiz, soğuk havalarda bile kolsuz, kısa elbiseler giyilebilen zamanın ruhuna pek uyuyor ve ortaya çıkan sonuç hem müşterinin hem de markaların işine geliyor.
Bu koleksiyonların amacı, sadece tatil köylerine ve gemi turlarına çıkan müşterileri skalasına hitap etmek değil elbet, markalar açısından başka önemli işlevleri de var. Bunlardan birisi, tasarımcıların ileriki koleksiyonlarına eklemeyi düşündükleri kesimleri, detayları ufak ufak deneyerek hem tüketicinin hem moda dünyasının tepkisi hakkında bir fikir edinmelerini sağlıyor. Yani sonraki koleksiyonlar için bir nevi test sürüşü. Tıpkı Burberry'nin tasarımcısı Christopher Bailey’in İlkbahar/Yaz 2013 koleksiyonunda yaptığı dantelden kullandığı kabanı, 2014 resort koleksiyonu için giyimi daha kolay bir hale getirip müşterisine sunması gibi.
Markalar açısından resort koleksiyonların bir başka işlevi ise, daha önceki koleksiyonlarında başarılı olan tasarımlarının, daha günlük kullanıma uygun (ready to wear), cüzdan dostu versiyonlarını müşterilere sunabilmeleri. Bir yandan da tatil fikri ile yola çıkılan bu koleksiyonlar, tasarımcıların ciddiyeti bir kenara bırakıp, ilham kaynaklarıyla rahatça “oynamalarına” olanak sağlıyor. Dolayısıyla böyle bir süreçten çıkan sonuçlar da oldukça eğlenceli oluyor.
Versace, 2017 Resort koleksiyonunda, seyahat kavramını road trip olarak belirleyip ilhamını New York'tan yola çıkan, Los Angeles'ta bitiren bir kurgu üzerine konumlandırdı. İşte işin eğlence kısmı da tam olarak bu! Koleksiyonun parçalarında renkler tutarlı bir şekilde siyahla beyazın, parlak renklerle kombinasyonundan oluşurken, esinlenilen kurguyu tamamlayan seyahatin Amerika'nın farklı bölgelerinin kültüründe ilerlemesini seyretmek moda dünyası için oldukça farklı bir deneyim.
Chanel'in 2016/2017 koleksiyonu, değişik bir lokasyonda gerçekleştirdiği ilk resort defilesi değil. Geçen sene Karl Lagerfeld resort koleksiyonu için rengarenk, modası birbirinden ilginç konseptleri ve kusursuz prodüksiyonlarıyla bütün dünyanın ilgisini üzerine çeken Güney Kore'nin pop kültürü k-pop’tan almıştı. Bu koleksiyonun defilesini de (ve beraberinde moda dünyasının ünlü simalarını da) Kore'ye, Seoul'a taşıdı. Bir önceki sene ise yine eski zaman batı modasının oryantalist hayalini yeniden yorumlayan Chanel, Dubai'deydi. Chanel'in başlattığı bu uzak diyarlarda defile yapma trendine Dior, Louis Vuitton ve Gucci de dahil oldu. Bu sene Louis Vuitton yaklaşan olimpiyatların telaşında olan Rio'yu, sportif tonları ağır basan bir koleksiyonla ziyaret ederken, Gucci ise kraliçe II. Elizabeth'in taht töreninin ve Diana'nın cenazesinin yapıldığı, Kate Middleton'la Prens Harry'nin evlendiği, Londra'daki ünlü Westminster Abbey Kilisesi’nde gerçekleşen defilesinde, Londra modasının kraliyetten punk'a dönüm noktalarını ziyaret etti.
“Tatil” referansı, ilham ve sunumlarda kendisini açıkça belli etse de, resort koleksiyonlarının moda dünyasındaki yeri artık sadece tatil kıyafeti olmaktan çok öte. Her marka, bu ara sezonun işlevini kendine göre yorumlasa da genellikle insanı sonbahardan alıp bahara taşıyan, “mevsimsiz” bir koleksiyon olarak değerlendiriliyorlar. Bu kavram, yeni nesil giyinme ve alışveriş alışkanlıklarının bir yansıması olarak bizimle birlikte dönüşüyor ve hayatımızda yer ediniyor.