Bir kültür ikonu olarak David Robert Jones ya da bilinen adıyla David Bowie, 1960’lardan günümüze kadar her döneme damga vurmayı başarmış bir isim olarak karşımıza çıkıyor. 8 Ocak’ta doğum gününde ve 10 Ocak’ta ölüm yıl dönümünde, Zorlu PSM’de David Bowie Is Happening Now belgeseli ile anılan David Bowie’nin, Victoria and Albert Museum’da sevenleriyle buluşan “David Bowie Is” retrospektif sergisi ve “David Bowie Is Happening Now” belgeselinden referansla yaşamını, müzik dünyasını ve sanat anlayışını ele aldık.
David Bowie Is Happening Now, 2013 yılında Victoria and Albert Museum tarafından oluşturulan, “müze tarihinin en hızlı satan sergisi” unvanlı “David Bowie Is” sergisi üzerine, BAFTA ödülü sahibi Hamish Hamilton tarafından çekilmiş bir belgesel. Bowie’nin müzik ile sanatı iç içe geçirmiş olmasını, müzik hayatının başlangıcından ele alarak, kariyerinde ve kendinde geçirdiği evrime şahit olabileceğiniz, adeta görsel, sanatsal ve ruhsal bir şölen niteliğinde.
10 Ocak 2016’da hayata gözlerini yuman David Bowie’nin, kendi imajını yaratması, Alter-ego’nun yaratıcılığını ve öncülüğünü yapması onun müzik dünyasında nasıl büyük bir ses getirdiğini kanıtlıyor. Bowie müzik dünyasına ilgisinin eyleme dökülmeye başladığı ortaokul yıllarında dahi, katıldığı müzik grupları için sahne kostümleri tasarladı. Kendini her zaman ünlü bir insan olarak hayal etti, çünkü o insanlara yön verebilmeyi istiyordu. Alt ve orta sınıfın da nasıl popüler olabileceğini insanlara göstermek için her zaman çok fazla çalıştı. 1960’larda, savaş sonrası etkilerinin hâlâ devam ettiği Londra’nın güneyinden daha büyük işler başaracağını hissederek Londra’ya yerleşti. Uzay hakkında birçok düşüncesi olduğunu tahmin ettiğimiz Bowie’nin Space Oddity’i çıkardığı sırada aya ilk kez ayak basıldığının haberleri yayımlanıyordu ve Bowie bu şarkı ile haberlere konu oldu. Aya ayak basma görüntülerinin Space Oddity ile gösterilmesi aslında David Bowie’nin ilk resmi başarısının göstergesiydi.
1967’de Londra’da mim sanatçısı Lindsay Kemp ile tanıştığında ilk albümünü çıkartmıştı. İşte David Bowie’nin sanat hayatı tam da burada şekillendi. Lindsay ile tanıştığında ilk albümünü çıkarmış ancak bu albüm onun için çok da başarılı sayılmamıştı. Yine de belli bir çevreye yavaş yavaş dâhil olmaya başladığının kanıtıydı. Mim sanatçısı Lindsay Kemp, David’e bir çok konuda öncülük etti. Özellikle sahne sanatı ve kostümler hakkında sanatçıyı o kadar çok etkiledi ki, Bowie adeta Kemp’i taklit eder oldu. Daha sonra ise absürt tiyatro ve teatral sahne şovlarıyla anılmaya başlandı.
Bowie’nin teatral şovlarının başladığı noktada “Ziggy Stardust” karakteri karşımıza çıkıyor. Hâlâ birçok seveni tarafından Bowie’nin en iyi albümü olarak anılan, 1972 yılında çıkmış The Rise and Fall of Ziggy Stardust and The Spiders from Mars albümündeki bir parça olarak yer buldu Ziggy Stardust. Uzaylı Rock ‘N Roll starı Ziggy Stardust, androjen ve biseksüel olmasıyla da dikkatleri üzerine çekti. Bu albüm ve Ziggy Stardust ile yarattığı feminen sanal karakter, özel ve müzikal hayatında bir dönüm noktası oldu. Karakteri 1973 yılında öldürdüğünü söylemesine rağmen 10 sene boyunca bu isimle anıldı. 1973’ten itibaren kılık değiştirmeye devam etti. Moda ile müziği birleştirdi, birçok modacı ile beraber çalıştı. Bunları yaparken herkesin birden çok kimliği olabileceğine dikkat çekti. Hunky Dory, Ziggy Stardust, Aladdin Sane ve girdiği diğer tüm rollerde 60’tan fazla kostüm giydi, kişisel devrimin izlenilebilir en büyük örneklerinden biri oldu.
David Bowie’nin yaratıcılığa, üretime ve yeni şeyler denemeye olan arzusu onu her zaman bir adım öne taşıdı. Dünyayı ve kendini anlamlandırma çabasının dışavurumu olarak nitelendirebileceğimiz hayatı sanatsal görüşüne de yansıdı. Yarım asırdan fazla süre boyunca topladığı kişisel koleksiyonuna 100’lerce parça ekledi. Bunlardan birçoğunda çocukluğundan beri etkilendiği savaş sonrası İngiltere’nin izleri görülmesine rağmen özgün olan her şeye ilgi duyduğunun kanıtları da yer aldı. Afrika sanatından uluslararası çağdaş sanata, ev yapımı el eşyasından İskoç sanatına bir çok eseri topladı. Koleksiyonunu oluştururken hiçbir zaman maddi kazanç elde etmek amacıyla eser toplamadı, onun için sanat özgün ve yaratıcı olandı. “Aslında hiçbir şeyin alıcısı değilim, aldığım tek şey bağımlılık ve takıntı seviyesinde, sadece sanat” diyerek tüm eserlere eşit yaklaştığını gösterdi. Tabii ki her şeye rağmen ünlü ve pahalı eserleri de toplamayı ihmal etmedi.
Onun için sanat sadece eser toplamaktan ibaret değildi, Bowie aynı zamanda bir sanatçıydı da. Daha ortaokuldayken kendi kostümünü tasarlaması bile onun yaratıcılığından ipuçları veriyordu. Birçok storyboard çizimi ile yarattığı karakterleri detaylandıran bir hikâye anlatıcısıydı. Modacılarla ortak oluşturduğu tasarımlarda ise kendi image-maker’lığını yaparak modaya öncülük ediyor, ilham kaynağı oluyordu. Dış görüşünü her dönemde onun kişiliğinden ve kimliğinden bir parçayı tanımamıza olanak sağlıyordu. 70’lerde başlattığı Rock ‘N Roll’daki cinsellik akımı, giydiği parlak ve parıltılı kıyafetlerle takındığı cinsiyetsiz tutum, sesini duyuramayanların ve dışlanmışların toplumda yer bulmasına katkıda bulunuyordu. 80’lere gelindiğinde birçok alanda cinsellik kabul edilebilir bir noktada duruyordu. Zaman ilerledikçe sürekli yeni şeyler yapmasına ve kendini tekrar etmemesine rağmen yaratıcılığının sınırlarını zorlamayı seven ve zihninin uç noktalarına dahi ulaşmak isteyen Bowie, şarkı sözü yazmak için bir program geliştirdi. “Verbasizer” adını verdiği rastgele kelime seçen program ile sonsuz ihtimaller arasından her daim anlamlı şeyler oluşturuyordu. Her konuyu öğrenmek isteyen ve pratiğe dökmede çok iyi olan David Bowie; müzisyen, söz yazarı, aranjör, aktör, dansçı, prodüktör, sanatsever, koleksiyoner ve en önemlisi bir dâhiydi. Sanat yaratıcılıksa eğer, David Bowie sanat eserinin ta kendisiydi.