20 KASIM, CUMA, 2015

“Sanatta Tesadüflere İnanmam”

En son 2015 Afife Tiyatro Ödülleri’nde En İyi Erkek Oyuncu ödülünü aldı, oyunculuğuna bolca şapka çıkarıldı ama o, tüm bunlardan ihtiyacı kadarını cebine koyup “işimdeyim gücümdeyim” istifini hiç bozmadı. Yaptığı iyi işlere yepyeni bir yönetmenlik deneyimini de ekleyen Tuğrul Tülek ile Bo Sahne’de buluştuk, söyleştik.

“Sanatta Tesadüflere İnanmam”

Ailem dediği DOT’taki etkileyici performansları, yer aldığı sinema ve televizyon projeleri ve hatta “ailecek severek izlenen” vine hesabından sonra Tuğrul Tülek’i yeni bir projede görüyoruz. Bu yıl kurulan Mam’Art’ın ilk oyunu Özel Kadınlar Listesi’nde yönetmenlik koltuğuna geçen Tülek, DOT dışında ilk kez başka bir gruba yönetmenlik yapıyor. Hatırla Gönül dizisindeki rolü devam ederken, aynı zamanda Mart 2016’da vizyona girecek Şeytan Tüyü filminde de izleyeceğiz onu. Haliyle gündemi bu kadar yoğun olan oyuncuyla konuşacak çok şey var dedik ve biz söyleşirken provası süren oyunla başladık işe.

Mam’Art ile buluşmanız nasıl oldu?

Mam’Art ile buluşmam Feri Baycu Güler’in tiyatro kurma rüyasıyla başladı. Bu yolda yanında olmamı istedi ve bir arkadaşıma destek verme fikri beni çok heyecanlandırdı. Ayrıca kadroda uzun zamandır beraber çalışmak istediğim arkadaşlarım da vardı. Açıkçası başlangıçta oyunu yöneteceğimi düşünmüyordum ama iş konusunda kontrolcü biri olduğumdan, oyunun tüm aşamalarında bulunmak istedim. Bir anda yönetmenlik yaparken buldum kendimi. İyi de oldu, bambaşka bir tecrübe yaşadım. İnşallah başka oyunlarla devamı da gelecek.

DOT dışında yönettiğiniz ilk oyun Özel Kadınlar Listesi. “Yuvadan uçuyor musunuz” sorusuyla karşılaştınız mı hiç?

DOT benim evim, ailem. Başka bir tiyatroya iş yapınca, bu soru çok geldi ama asla öyle bir şey yok tabii. Zaten İki Kişilik Yaz devam ediyor hatta yeni oyunlar üzerine çalışıyoruz. Fikrine ve tecrübesine güvendiğim insanlar hepsi ve bu oyun sürecinde de çok destek verdiler. Sonuçta dışarıda bir iş yapsam bile aslında orayla anılan bir oyuncuyum ve yaptığım işin eli yüzü düzgün olmasını onlar da ister. Bunun dışında başka bir oluşumda yer almak, rutinin dışına çıkmak evime yenilenmiş olmayı da beraberinde getiriyor. O anlamda bana çok iyi geldi bu oyun.

Tuğrul Tülek​ ©Korhan Karaoysal

DOT içindeki bu aile olma hali günlük yaşamda da devam ediyor mu?

Sadece üretim odaklı bir araya geldiğinizde bu kadar uzun soluklu bir birliktelik söz konusu olamaz. İşin içine egolar girer ve bir süre sonra patlak verir. DOT çok uzun bir yolculuk. Ben 2007’de başladım. Bu süreçte gidenler, kalanlar, gidip geri dönenler oldu. Bir yapının sağlam bir gruba dönüşebilmesi hemen olmuyor. O süreçten bu ekiple çıktık diyebilirim. Artık gündelik hayatımızda da daha yakın, daha iyi anlaşan ve oyun üretmenin dışında hayatlarıyla ilgili birbirlerine fikir danışan insanlara dönüştük. Birlikte olmayı seviyoruz ve bu işlerimize de yansıyor. 

Mam’Art nasıl bir atmosferle karşıladı sizi?

Buna şöyle cevap vereyim: Yıllar içinde başka yerlerden elbette teklifler geliyor. “Bir oyuncu olarak teklifleri neye göre değerlendiriyorsunuz?” derseniz, her şeyden önce birlikte yola çıkacağım arkadaşlara göre. Hayat felsefesi ve değerler açısından uyuştuğumuz ya da farklılıklarımızı kendisiyle entegre edebilen… Mam’Art’da da tam buna uygun bir ruh vardı. Özel Kadınlar Listesi’nde de bu çok net görülüyor. Bana göre ekip olabilmek çok daha önemli, iyi oyunculuk kriteri bundan sonra geliyor. Çünkü çok iyi bir oyuncu olmanız sizi çok iyi bir ekip elemanı yapmayabilir. Çözüme yönelik biriyseniz, herhangi bir ekibin parçası olursunuz zaten. 

Peki ya oyun? İzleyici olarak beğendiniz mi oyunu?

Çok seviyorum oyunu ve gerçekten böyle bir işin parçası olduğum için mutluyum. Yönetmenlik yaparken sorumluluk artıyor tabii. Sahne üzerinde hiçbir şeyin sakil durmaması, plastik olarak her şeyin güzel durması önemli. Çünkü bir fikir aktarımı olmasının yanında görsel bir iş bu ve hiçbir şey tesadüfi olmamalı. Sahnesi ve ödeneği olmayan bir tiyatroda, her şeyin nasıl sıfırdan yapıldığını ve ne kadar zor olduğunu bir kez daha gördüm. Yeni bir tiyatronun ilk prodüksiyonu için özel ve temiz bir iş çıkardık diye düşünüyorum ve oyunumuzla gurur duyuyorum.

Sahnede plastik olarak iyi durmaktan bahsettiniz. Tiyatrodaki “estetik” anlayışınızı merak ediyorum açıkçası.

Bu bir anlatım dili. Oyuncudan ışığa kadara sahnedeki her şey bir fikri aktarmak için var. Ve bunu aktarırken de sanatsal, incelikli bir dil kullanmak esas. Aksi halde okuma tiyatrosu yaparsınız. Dolayısıyla ilk önce “Tekstin fikrini anlatabilmek için nasıl bir görsel içerisinde bu oyunu anlatabilirim?” diye düşünüyorum. Bunu yaparken resim, heykel, dans ve müzik gibi pek çok disiplinden yararlanmaya özen gösteriyorum. Çünkü sanatta tesadüflere inanmam ben. Tesadüflerin yardımı olduğunu da yadsımıyorum ama bunu kodlamanız ve bir forma oturtmanız gerekir. Üstelik bu tüm sanat dalları için de geçerli bence. Tiyatro için hayatın aynasıdır derler ya, açıkçası ben seyirci olarak sahnede oturma odamı değil, bir fikir görmek istiyorum. Tabii bu fikrin akıllıca, entelektüel ve plastik estetiği üzerine derinlemesine düşünülmüş haliyle karşıma çıkmasını tercih ediyorum. Yönetmen olarak elimden geldiğince böyle bir dünya yaratmaya çalışıyorum. 

Görsel sanatlara özel bir ilginiz var mı?

Özel ilgim olmasının yanında mesleğimiz her ne olursa olsun, sanatın bizi beslediğini düşünüyorum. Çok meraklıyımdır ve takip ederim. Çünkü bana yaptığı şey çok hoşuma gidiyor. Sanatın her dalı, ummadık bir anda fikir kıvılcımlarını ateşler, yalnız olmadığımızı hissettirir, bilmediğimiz bir şeyi öğretir ya da dünyayı daha iyi kavramamızı sağlar. 

Tuğrul Tülek​ ©Korhan Karaoysal

Peki sanatın bu etkilerini nasıl biriktirirsiniz? 

Öncelikle eskiden daha fazla olmakla birlikte çok yazarım. İlginç bulduğum hikayeleri keser, not alırım. Zihinsel birikimimde bol sergi gezmek, film ve oyun izlemek var. Yurt içinde yurt dışında olabildiğince oyun izlemeye çalışırım. Gidemesem de online platformlarda yeni anlatım biçimlerini takip ederim. Teknolojiye de meraklıyım zira anlatım dilinin önemli bir parçası artık. Her ne kadar bunu sahne üzerinde uygulamak kolay ve ucuz olmasa da eğer bütçeniz ya da ödeneğiniz varsa teknolojiyi işin içine sokmayı kesinlikle çok seviyorum. 

İlk yönetmenliğiniz Öksüzler’den sonra yeniden oyuncu olarak sahneye dönmek nasıl hissettirdi?

Biraz kararsız bir duygu aslında. Bir oyunda oyuncu olarak prova yaparken çok keyif alıyorum, yönetmenken bambaşka bir keyif alıyorum. Yönetirken içimden “Bundan sonra bir tane daha yöneteceğim” fikri geçiyor. Oynarken de bu kez aynı cümleyi oyunculuk için kuruyorum. Sanırım ikisinden de vazgeçemiyorum. Tabii yönetmenlik çok büyük bir sorumluluk. Her şey size ait, sahne üstünde istemediğiniz hiçbir şey olmuyor. Bir yandan da zor elbette. Normalde oyuncuyken prömiyere bir hafta kala küçük küçük kabuslar görmeye başlarım. Yönetmenken bir ay önce başlıyor. Tabii bu benim işimde çok kontrolcü olmamla da ilgili olabilir.

Uyandıktan sonra güldüğünüz bir kabus var mı?

Sonradan gülsem de uyandığımda kalp atışlarımın şiddetini hissediyorum. Mesela daha geçen gün gördüğüm bir kabus var ki bunu çoğu oyuncu görür: Replikler unutuluyor, her şey ters gitmeye başlıyor. Oyuncular ısrarla oynamaya devam ederken seyirci büyük bir gürültüyle ve hızla terk ediyor salonu. Gerçekte böyle bir şey yaşadığınızı düşünsenize! Çok dramatik olurdu cidden. Neyse ki sadece kabuslarda kalıyor (gülüyor). 

İki kez işinizde kontrolcü olduğunuzun altını çizdiniz. Peki ya iş dışında?

Hiç değilimdir. 

Nasıl oluyor bu tezatlık?

Hiçbir fikrim yok. Özel hayatımda gayet rahat bir adamım. Ama tabii prensiplerim vardır. Bir yere geç kalmayı ya da bekletilmeyi sevmem. Benim için evrensel kurallar bunlar.

Tuğrul Tülek​ ©Korhan Karaoysal

Sizi tanıyanlardan komik biri olduğunuza dair tüyolar aldım. Siz de kendinizi komik bulur musunuz?

Evet, öyle derler (gülüyor). İnsanların farklı sosyal çevrelerde takındığı farklı kimlikler vardır ya, ben de arkadaş çevremde çok rahat bir adamımdır. Komik olduğumu söylerler ama bu benim için biraz süre alır. Öyle bir ortama girince hemen birileriyle tanışan “sosyal böcek” değilimdir yani. Dışarıdan soğuk ve agresif göründüğümü söylerler hep. Birlikte vakit geçirdikten sonra fikirleri değişir. Sanırım sadece mutlu olduğum yerlerde komik oluyorum. Onun dışında dinginimdir. 

Tek çocuk musunuz?

Bir ablam var. Kendisi ressam ve aynı zamanda ebru sanatçısı. Deneysel işler yapıyor ebruyla ilgili. Annem de el becerisi ve yaratıcılığı yüksek bir kadındı ama sanatla ilgisi yoktu. Galiba ablamla birlikte bir dönüşüme girdik. Daha sonra yeğenim de müziği seçti.  

Yeğen demişken, Instagram’da fotoğraflarını paylaştığınız çocuk (Bade), o da yeğeniniz mi?

Hayır o benim çok yakın bir arkadaşımın kızı. Büyüyor ve biz de izliyoruz büyümesini…

Çocukları seviyorsunuz belli ki. Hatta drama eğitimleri de veriyorsunuz.

Çok severim. Tiyatrodan önce İngilizce öğretmenliği eğitimi aldım hatta konservatuarda okurken uzun süre yaptım o mesleği. Artık yapmıyorum ama çocuklarla çalışmayı seviyorum. Geçen yıla kadar DOT’ta da çocuklara drama eğitimi veriyordum. Bu yıl biraz yoğun geçtiği için henüz başlayamadık ama çok istiyorum; çünkü üç yılı devirdik. Dördüncü yılımızda onlarla bir oyun yapmayı diliyorum. 

Bir de Beste Bereket ile rol aldığınız Alışkanlıklar da Değişir adlı bir kısa filminiz var. Üç yıl önce yaptınız, devamı gelmedi. Nedir hikayesi?

Aslında onu başka bir arkadaşım çekecekti. Yazdığı bir hikaye vardı, hatta ödenek de bulmuştuk ama başka bir işi çıkınca çekemedi. Hazır ödeneği de mekanı da bulmuşken biz çekelim dedik. Ancak arkadaşımın hikayesini kullanmak istemedim. Ödenek de bir aşk hikayesi için bulunduğundan hemen bir senaryo yazdım. Murat Şenöy yönetmenliğini yaptı, tüm teknik ekibi ayarladı ve işi sırtlandı. Doğruyu söylemek gerekirse işi o kadar acele yaptık ki, nasıl oldu ben de anlamadım. Bu kez başından beri işin içinde olacağım bir proje daha olsun istiyorum. Ayrıca bir de uzun bir senaryo yazdım. Bir ara ödenek bulmaya çalıştık olmadı ama cepte duruyor hâlâ. 

Tuğrul Tülek​ ve Hanife Yaşar ©Korhan Karaoysal

Önümüzdeki dönemde sizi uzun metraj yönetmen koltuğunda da görebiliriz yani.

Eğer öncesinde daha bilinçli bir kısa metraj yönetirsem, evet (gülüyor). 

Sinemadan devam edelim o halde. Şeytan Tüyü nasıl bir film oldu? 

Yıldız Cinayetleri diye bir romandan uyarlama ve Türkiye’de pek alışık olmadığımız bir suç komedisi. Ben de merakla bekliyorum, mart ayında vizyona girecek. Gerçekten tuhaf karakterlerin olduğu, ilginç, komik ve gerilimli olacağını düşündüğüm bir film. 

Sinema izleyicisi olarak nasıl filmleri seversiniz?

Romantik komedi de severim, tarihi film de ama gerçek bir gerilim filmi hastasıyım. En eğlendiğim filmlerdir. Ama artık korku eşiğim çok yükseldiği için istisnalar dışında olacakları önceden anlamak işin büyüsünü kaçırıyor. Gerilim dışında aksiyon ve belgesel de sevdiğim türlerdir. 

Beğeninizi anlayabilmek için birkaç film örneği istesem...

Kaliteli görseli çok iyi kullanan yönetmenler var. Wong Kar-Wai’nin filmlerini çok severim mesela, özellikle Aşk Zamanı (In Mood for Love) filmine bayılırım. Ha keza Sil Baştan (Eternal Sunshine of the Spotless Mind) favorilerimdendir. Anti aşk üzerinden bir aşk filmi nasıl yapılır, işte kanıtı! Senaryosu, ekibi her şeyi çok iyi. Onu izledikten sonra bir baş yapıt izledik diye düşünmüştüm. Yerli sinemadan Kaan Müjdeci’nin Sivas filmi beni mahveden eserlerden biridir. 

Tuğrul Tülek​ ©Korhan Karaoysal

Biraz da ödüllü oyuncu olmanın ruh halini konuşalım. Hırs, özgüven, heyecan... Ödül sonrası gelen his hangisi daha çok? 

O listede adınız olduğu zaman ya da ödül aldığınızda, bir anda dünyanın en iyi oyuncusuna dönüşmüyorsunuz. İşini çok severek yapan biri olarak, önemli bir ödül alınca mutlu oluyorum sadece. Bir şeyi ödül için yaptığınızda samimiyet duygusunun kaybolduğunu düşünüyorum. Ödül sonrası daha başarılı olmalıyım gibi bir baskı da hissetmedim. Her şeyi mükemmel yapamayabiliriz. İnsan bu hakkı kendinde bulmalı. Kötü olduysa da yoluna devam et, hatanı anladıysan bir sonrakinde daha iyisini yaparsın zaten. 

Bu “hatayı anlama”da tiyatro eleştirmenlerinin rolü nedir sizce?

Eleştirinin gücüne çok inanırım, o nedenle eleştirmenlere sırtımı dönmek gibi tavrım yok. Aksine yaptığım işlerle ilgili eleştirileri takip ederim. Neyi ciddiye alıp almayacağımı seçmek zorundayım çünkü informasyon kirliliği var maalesef. Yazının derinliği, yazan kişinin tekstin ve oyunculuğun ötesindeki rejiyi görme kabiliyeti gibi unsurları dikkate alıyorum. Bu tür yazıları okumaktan ayrıca keyif alıyorum çünkü sektörün gelişmesini sağlıyorlar. Bana göre iyi yazılmamış ya da iyi sahnelenmemiş bir oyunun samimi bir şekilde eleştirilmesi, özensiz işlerin de önüne geçer. Niteliksiz niceliğin kimseye faydası yok. Çok oyun yazılması, çok oyunun sahnelenmesi ya da tiyatro gruplarının çok sayıda olması, yapılan iş nitelik anlamında belli kıstasları barındırmıyorsa her zaman gelişiyoruz anlamına gelmez. 

Son olarak oyunculuk eğitimi alan genç arkadaşlara ne önerirsiniz?

Öncelikle kendilerini piyasanın onlara sunduğu klişelere sokmamalarını öneririm. Kendi kişilikleri, renkleri neyse onunla devam etsinler. Zira piyasanın istediği klişe adam ve kadın modelinin içine sıkışıp kalıyoruz bir süre sonra. Bence kendi kimliklerimizle bunu sarsmamız gerekiyor. Yoksa birbirinin aynı yüzlerce oyuncuya dönüşürüz. Bunun dışında çok çalışmalarını, spor yapmalarını, kendilerine iyi bakmalarını, çok oyun izleyip okumalarını, sanatın diğer dallarıyla ilgilenmelerini öneririm.

0
6296
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage