Lynne Ramsey’nin We Need to Talk About Kevin’den altı yıl sonra çektiği ilk film olan You Were Never Really Here (Hiçbir Zaman Burada Değildin), 25 Mayıs’ta vizyona giriyor. Başrolde oynayan Joaquin Phoenix’e 70. Cannes Film Festivali’nde En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü kazandıran film, buhranlarla dolu bir antikahramanın hayatına, gerilim, aksiyon ve dram dolu sahnelerle birlikte özdeşlik kurmamızı sağlıyor.
You Were Never Really Here, küçük bir kızı seks tacirlerinin elinden kurtarmaya çalışırken her türlü şiddete başvurmaktan çekinmeyen tetikçi Joe (Joaquin Phoenix) etrafında şekilleniyor. Meslek hayatı boyunca şiddete tanık olan Joe, geride kalan hayatını, seks ticareti için kaçırılan kızları kurtararak kazanmaya çalışıyor. New York senatörünün kızını kurtarması için kiralanmasının ardından bir komplo ağının içine sürükleniyor ve kendisini ölü görmek isteyen düşmanlarıyla savaşmak zorunda kalıyor. You Were Never Really Here, Cannes’da Lynne Ramsey’ye En İyi Senaryo Ödülü’nü getirirken, farklı bir antikahraman portresi çizen Joaquin Phoenix’e de En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü kazandırdı. Müziklerini Radiohead’in gitaristi Jonny Greenwood’un yaptığı film, klasik anlatımı reddeden şaşırtıcı kurgusu ve karanlık atmosferiyle karşımıza çıkıyor. Jonathan Ames’in öyküsünden uyarlanan film, ülkemizde 37. İstanbul Film Festivali’nde gösterilmişti. Filmde Joaquin Phoenix’e Ekaterina Samsonov, Alessandro Nivola, Alex Manette, John Doman ve Judith Roberts gibi isimler eşlik ediyor.
You Were Never Really Here, açılışında Ingmar Bergman tarzının, modernleştirilmiş halindeki birtakım imajlarla bizi karşılıyor. Gerilimin hem görsellerle hem de müziklerle başta verildiği filmin ilk sahnesinde, Joe’yu sadece parçalar halinde görüyoruz: Kanlı eller, bazı ürkütücü nesneler, bir koli bandı ve kanlı bir çekiç. Filmin belli bir kısmına kadar parçalı halde gördüğümüz görüntülerden neler olduğunu anlamıyoruz. Açılışta duymaya başladığımız “Düzgün dur. Düzgün dur. Sadece korkak küçük kızlar böyle kambur durur” repliğini ise film boyunca duyuyoruz ve Joe’nun çocukluk travmasıyla başlayan ve yaşamında devam eden şiddetin kesitleriyle karşılaştığımızı fark etmeye başlıyoruz. Hayatı boyunca şiddete maruz kalan Joe, pratik yaşamda normlara ayak uydurmaya çalışırken bir yandan da psikozlarını alt etmeye çalışıyor. Psikolojik gerilim, aksiyon ve dram türlerini barındıran film, Joe’nun psikolojik durumunu odağına alarak seyircinin özdeşlik kurmasını olanaklı kılıyor.
Joe ile travmatik olan flashbackler dışındaki şiddet uyguladığı sahnelerde bağımızı koparabiliyoruz. Yönetmenin daha önceki filmlerinden de aşina olduğumuz aksiyon, gerilim ve dramı iç içe kullanma şeklinden filmin diline hâkim olabiliyoruz ancak bu sefer daha yorucu bir anlatı ile karşılaştığımızı söyleyebiliriz. Joe’nun bir antikahraman olarak hayata tutunma motivasyonu çocukları cinsel istismardan kurtarmak. Çünkü böylece kendi çocukluk travmalarını yok etmeye çalıştığını anlayabiliyoruz. Öte yandan bu travmaların yarattığı birtakım psikozların, onu şiddet uygulayan bir insana dönüştürdüğünü de gösteriyor. Bu sebepten bir antikahraman olarak karşımıza çıkıyor. Gerçekçi ve buhranlarla dolu bir anlatısı olan filmde, Joe’nun şiddet görüp, bunu atlatmaya çalışırken, şiddet uygulayan biri olması tezatlık oluşturuyor; ancak bunu gerçekçi bakış açısıyla düşündüğümüzde şiddete hak vermiyor, karakterin yönelimini anlamlandırabiliyoruz. Buhranlarla birlikte sanrıların da yoğunlukta olduğu film, karakter serimini mozaikler halinde aktarıyor ve biz Joe’nun içinde bulunduğu ruh halinden nasıl kurtulacağını merakla beklemeye çalışıyoruz. Fakat bu parçalı anlatım, o kadar kısa fragmanlar halinde veriliyor ki yer yer filmden kopmamıza neden oluyor. Yönetmenin bilinçaltı çalışmaları bilindiğinden yöntemini anlayabiliyoruz ancak filme bütünsel anlamda bakıldığında oldukça öznel bir yaklaşımda olduğunu görüyoruz.
Tarz olarak bağımsız yahut arthouse’a yakın olan film, aksiyon ve gerilim kısımlarında ana akım filmin dinamiklerinden yararlanıyor. Ancak ağırlıklı olarak bağımsız bir film olduğundan bu anlatının göze battığını söyleyemiyoruz. Dolayısıyla yönetmenin denemeye çalıştığı şeyi algılayabiliyoruz; fakat hikâyenin anlatımı açısından bir karmaşa ile karşılaşıyoruz. Filmde neredeyse diyalog yok diyebiliriz. Görsel kullanımıyla anlatısını güçlendirmek isteyen yönetmen, aslında karakterin zihniyle bizim zihnimizi bir tutmaya çalışarak özdeşlik kurmamızı istiyor. Tercih olarak açıkçası doğru bir teknik denilebilir fakat peş peşe gelen bu kopuk parçaları birleştirmek bir süre sonra zorlaşıyor ve yönetmenin aklındakilerin tamamını seyirci ile tam veya doğru bir biçimde paylaşmadığı düşüncesine kapılabiliyoruz. Çünkü bir filmi yaparken eğer kendimize hatıra olarak yapmıyorsak, seyirci algısını da düşünmek durumundayız. Bu sebepten filmin, tam olarak antikahraman olan Joe ile özdeşlik kurmayı amaçlayan bir film olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü bu konuda yapılmış birçok film olduğunu düşünürsek, You Were Never Really Here benzer bir konuya bambaşka bir sinematografi ve karakter üzerinden yaklaşmaya çalışıyor.
Filmin sinematografisine gelecek olursak, oldukça deneysel kamera kullanımlarının olduğunu söyleyebiliriz. Neredeyse son dönem ilgi çeken tüm teknik olanaklardan yararlanmayı amaçlamış ve de dinamik bir kamera kullanımı ortaya koyabilmiş. Bununla birlikte oyunculukların oldukça iyi olduğu görülebiliyor. Oyuncular için tutarlı bir antikahraman portresi yaratmanın oldukça bıçak sırtı olduğunu düşünürsek, Joaquin Phoenix’in başarılı bir motivasyonda olduğunu söyleyebiliriz. Dolayısıyla Cannes’da En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü kazanmasındaki sebebe de hak verebiliyoruz. Joaquin Phoenix’e eşlik eden özellikle annesi rolündeki Judith Roberts başta olmak üzere diğer oyuncuları da tebrik etmek gerekli. Son olarak Radiohead’in gitaristi Jonny Greenwood imzalı filmin müzikleri de hem konuya hem de aksiyona olan uygunluğu ile fazlasıyla yerinde. Ritmi düşük sahnelerde bile seyircinin ilgisini ve zihnini hemen canlandıran bir müzikaliteye sahip. Böylece You Were Never Really Here, konunun anlatım şekli olarak sürükleyici bir üsluba sahip olmasa da oyunculukları, sinematografisi ve tüm diğer saydığım teknik unsurlar sebebiyle görülmeye değer bir film.
https://www.youtube.com/watch?v=PDpK1OK_NHg