Kendine has mimikleri ve ifadesi, duruşu ve karizmasıyla son yıllarda hayran kitlesini katlayan Mads Mikkelsen’i Türkiye seyircisi daha ziyade Hannibal dizisiyle tanıdı. Fakat son dönemde hem Amerikan hem de Avrupa sinemasında öyle farklı hallerde karşımıza çıkıyor ki her seferinde yeteneğine hayran kalmaktan başka bir şey yapamıyoruz.
En son 15. !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali kapsamında Tavuklar ve İnsanlar’da kendisini zeka geriliği olan, oldukça tuhaf ve aynı zamanda matrak bir karakter olarak izledik. Hannibal bitti mi devam edecek mi tartışması ise hala kapanmadı. Aralık ayında vizyona girecek Rogue One ve kasımda vizyona girmesi beklenen Doctor Strange filmlerini merakla beklediğimiz aktörün Independent’ta yayımlanan röportajını aşağıda okuyabilirsiniz.
İnsanlar ve Tavuklar filminin çalışmaları ne kadar sürdü?
Tam olarak iki yıl. Fakat bir yıl öncesinden benim aklımdaydı.
Filmin karanlık bir mizahı var, çok sıra dışı. Senaryoyu okuduğunuzda canlandırdığınız karakterle ilgili spesifik olarak sizi ne etkiledi?
Karanlık mizahı benim için en ilgi çekici yanıydı. Komedide olmak farklı açılardan hep zordur. Karakterleri çok sevdim, yetişkin vücutlarına hapsolmuş çocuklar hepsi, çocuk gibi davranıyorlar. Bu da devler hakkında bir hikaye anlatmanın en harika yanı, oldukça şiirsel. Bunu yaparken çocuksu araçlar kullanmak dahice.
Filmin ve özellikle sizin oynadığınız karakter Elias’ın epey tuhaf bir donukluğu var. Sürekli mastürbasyon yapmasına rağmen oldukça masum bir zihne sahip. Böyle alışılmışın dışında bir karakteri oynamak ilginç miydi?
Donuk ve gizli diyorsunuz ama karakterin donuk bir yanı yok. Açık şekilde mastürbasyon yapıyor, sır gibi sakladığı bir şey değil bu.
Böyle farklı bir karakterde oynamak rahatlatıcı olmalı, özellikle Amerikan filmlerinde çokça kötü adam rolü oynadıktan sonra.
Anders Thomas Jensen ile daha önce de çalışmıştım, Avrupa sinemasında canlandırdığım çoğu karakter kötü adam değil aslında.
Avrupa filmlerinde, The Hunt’ta mesela, hep ‘iyi ‘ karaktersiniz. Öte yandan Hollywood’un gişe rekortmeni filmlerinde kötüsünüz. Bu neden böyle?
Buna yanıt vermek zor. İngiliz aktörlerin kötü adamı oynaması çok popülerdir, fakat daha eğlenceli aksana sahip İskandinav kötü adama ihtiyaç duymuş olabilirler. Artık kötüler biziz. Bunu neden yaptıklarını söylemek zor, fakat bundan memnunum. Eğer Amerika’da başka bir seçenek yoksa sonsuza kadar kötü olurum. Bond filmi ya da Hannibal gibi harika projelerin üyesi olduğum için çok şanslıyım. Bu filmlerdeki karakterlere doğrudan kötü demek kolay değil.
İnsanlar ve Tavuklar oldukça farklı bir mizaha sahip. İngiliz ve Amerikalılarla kıyaslayınca İskandinav mizahı için ne söylersiniz?
Her zaman İngilizlerinkinden daha yüksek olduğunu düşündüm. İngiliz mizah anlayışıyla büyüyoruz, özellikle Monty Pyton bir delilik gibi. Kendimizi hep onlarla özdeşleştirdik. Anders Thomas tam olarak Danimarkalı mizahı sunmuyor, daha ziyade kendine has bir durumu var. Onun yaptığını tanımlayacak ya da onu karşılaştırabilecek bir şey bulmak hayli güç. Coen Biraderler ile David Lynch klonu gibi ama tam olarak değil de.
Bu daha küçük bütçeli işi gişe rekortmeni filmlerle nasıl karşılaştırırsınız?
Büyük gişe filmlerinde kalkar ve 500 kişiyi selamlarsınız, burada ise 20 civarı insandan bahsediyoruz. İkisinin boyutları çok farklı. Şu an filmdeki sahneleri, ne hakkında yaptığımızı, yaptığımız şeyin niyetini konuşuyoruz mesela dolayısıyla filmin büyüklüğü önemli değil.
Hangisini tercih edersiniz peki?
İkisini de. İplerle uçmak ya da tam tersini yapmak harika bir şey.
Belki küçük projelerde daha rahat ediyorsunuzdur.
Bu projede çalışırken çok rahattım. Drama ve gişe filmlerinde de rahatım. Danimarka’ya ait bir dramada oynamak elbette daha rahat hissettiriyor. Fakat bunu genişleteli çok oldu.
Kesinlikle. Rogue One gibi filmlerde de rol aldınız, orada da tam kötü diyemeyeceğimiz bir karakterle karşımıza çıkacağınızı biliyoruz. Karakterle ilgili bir şey söylemek ister misiniz?
Ne kadar açıklama yapma iznim olduğundan emin değilim. Filmde birisini oynadım. Her şey iyiydi.
Belki bir diğer projeniz Doctor Strange ile ilgili bir şeyler söyleyebilirsiniz. En başta, iki farklı evrende olmak nasıldı?
Çok farklıydı; çünkü karakterler birbirinden çok farklıydı. Buna rağmen, Doctor Strange şimdiye dek yaptığım en zor filmdi. 50 yaşındayım. 20 yaşına dönmüş gibiydim. Her saniyesini çok sevdim ama hala sızlayan birkaç yaram var, fakat bu oyunun bir parçası diye düşünüyorum.
Karakterle ilgili biraz ipucu verebilir misiniz? Trailerda size siyah gözlerle görüyoruz.
Çok az verebilirim. İyi ya da kötü bir adam değilim. Daha iyi bir dünyanın olabileceğine inanıyor. Hareketlerinin amacı bu, fakat Doctor Strange’ten daha farklı ve aralarında bir mesele ve çatışma var. Fakat daha güzel bir dünya yaratmak istemiyor.
Üzerine konuşmak istediğim son projeniz Hannibal. Çok fantastik bir işti ama kaldırıldı. 4. sezonla ilgili bir gelişme var mı?
Bittiği yerde bitti. Sıra dışı işlerden biriydi. Ne olur biz de bilmiyoruz. Her şey Brain Fuller’ın elinde. Biz en basit haliyle onsuz yapamıyoruz zaten. O dizinin arkasındaki dahi. Ondan başka kimsenin bu işi yapabileceğini sanmıyorum. Eğer kanalı ikna edebilirse, her şeyi geri çevirebileceğine eminim.
Dizinin arkasında çok ateşli bir fan kitlesi var. Ben Netflix ya da Amazon’un diziyi alacağını tahmin ediyorum.
Normalde bir işte üç sene çalıştığınızda oraya geri dönmek istemezsiniz. Fakat şunu söylemliyim ki dizi boyunca sıkıldığım bir gün olmadı.
Umarım tekrar döner.
Bence de.
Şimdiye kadar hep var olan projelerinizden bahsettik. Geleceğe dair bir plan var mı?
Yok aslında. Şarjımı doldurdum, güneşin tadını çıkarıyorum. Arkama yaslandım, bir şeyler okuyorum ve ilgimi çeken bir şey olursa kafamı uzatıp bakıyorum.
Kariyerinizin son döneminde pek çok büyük işte çalıştınız. Sizce rüzgar böyle esmeye devam edecek mi?
Böyle devam etmesini ümit ediyorum çünkü hem çok fantastik hem çok ilginç. Aktörlüğe geç başladım. İlk işimi 30 yaşında yapmıştım. Amerika’daki ilk işimi ise 40 yaşında yaptım. Bu yüzden kariyerim için geç ama hızlı bir durum söz konusu ve bundan hiç de şikayetçi değilim.
30 yaşında size buna ne sürükledi?
Ben aslında jimnastikçiyim, 10 yıl dansçılık yaptım. Dans etmeyi seviyordum. Sonra kendime neden drama okuluna başvurmadığımı sordum. Bu bir çocukluk düşü değildi, daha ziyade rastlantıydı.