Tiyatronun klişe bir tanımı olan “Tiyatro bize bizi, bizle anlatır” sözüne oldukça uygun bir oyun Babil. Gerçek hayattan alınan toplumsal trajedilerin yer aldığı oyun sona erdiğinde yüzünüzün ortasına sert bir yumruk yemiş gibi hissediyorsunuz.
Ebru Nihan Celkan’ın kaleme aldığı ve yönettiği, BuluT ve Emek Sahnesi’nin ortak yapımı Babil, günümüzün en çok konuşulan toplumsal sorunlarına gerçekçi bir üslupla ayna tutuyor. Oyunda şehirlerde bir modernleşme modeli olan gökdelenlerden birinde yaşanan, üç parçalı olay örgüsü sunuluyor. Devasa bir inşaatın orta katında ilk olarak inşaat süreci, daha sonra dairelerin temizlenme süreci ve son olarak dairelerin satış süreci izleniyor. Bu süreçlerde oyunun içine yerleştirilmiş olan atanamayan öğretmenler, kendine bir “hayat” kazanmaya çalışan insanlar, illegal yollardan yürütülen anlaşmalar ve işçinin varlık problemi gibi temel problemler vurucu bir şekilde gözler önüne seriliyor. Ve aslında oyunda umudunun peşinde koşanların, umudunu içinde taşıyanların ve umudunu kaybedenlerin hikayesine şahit oluyoruz.
İnsanların karınca gibi göründüğü, şehre uzak ama bir o kadar şehrin içindeki izole hayatların yaşatılacağı Babil, ismini bilinen kutsal kitaplarda da bahsedilen Nemrut’un Babil Kulesi’nden alıyor. Bu kulenin hikayesini bilmeyenler için özet geçmek gerekirse, Kral Nemrut, Tanrı’ya ulaşabilmek için gökyüzünü delen bir kule inşa ettirir. Kutsal kitaba göre bu küstahlığa kızan Tanrı, o zamana kadar aynı dili konuşan insanoğlunun dilini farklı dillere ayırır. O zaman insanlar kulenin inşaatına devam edemez ve anlaşmazlıklar başlar. Babil’de de tam bu hikayeye uygun biçimde insanoğlunun daha fazlasını isteme tutkusunu ve gözden çıkardıklarını izliyoruz.
Sade bir dekorun çok şey anlattığı oyunlardan biri Babil. Tellerden yapılmış bir platformun üzerinde ilk olarak kaçak çalışan iki işçinin hikayesini izliyoruz: Umut ve İbrahim. Umut, üniversite öğrencisi ve tek hayali para biriktirip Avustralya’ya gitmek; çünkü ona göre orada “hayat” var. Bu yüzden hiç durmadan çalışıyor. İbrahim ise tarih öğretmeni, böbrek hastası kızının tedavisi ve ailesi için paraya ihtiyacı var. Şantiyelere alışık olmayan İbrahim, ne acıdır ki kaçak olarak çalıştığı bu şantiyede bir iş cinayetine kurban gidiyor... Sahnede üç süreçte de kraldan çok kralcı, acımasız şantiye şefi Yavuz karakterini görüyoruz. Yavuz, her sahnede sinirleri en üst seviyeye getiren, duyarsız ve acımasız bir karakter. İlk kısım bir şekilde üstü örtülen bir iş cinayeti, İbrahim’in yok oluşuyla son buluyor.
İkinci bölümde, biten binaların pazarlanmasından önce temizlik yapılması için iki kadın getiriliyor. Bunlar Babil Kuleleri’nin yanı başındaki kırsal bölgeden gelen iki kadın, Fatma ve Nazan. Nazan hamile, bir bebek bekliyor. İki kadın birlikte dairenin ortasındaki çıkmayan lekeyi çıkarmaya uğraşıyorlar. Çalışıyorlar ama bir yandan da hayal kuruyorlar. Sonra hayaller bir telefonla son buluyor. Nazan’ın kocası bir kaza sonucu hayatını kaybediyor. Ve bir sahnede daha umutlar narin bir gelincik gibi solup gidiyor.
Oyunun son bölümünde ise bir satış işlemi gerçekleşiyor. Bu bölüm aslında toplumun ekonomik açıdan yaşadığı uçurumu en çok gözler önüne seren kısım. Bir savcı ile eşinin yaralanmış aile birlikteliği ve bu evi satın alabilecek parayı ne yolla kazandığını sorgulayan, oğlunu kaybetmiş bir kadının dramı yaşanıyor.
Çarpıcı bir biçimde aktarılan olaylar için Celkan ve oyuncular oldukça sade bir dil kullanıyor. Oyunda karakterlere hayat veren oyuncular Defne Halman, Deniz Celiloğlu, İbrahim Ersoylu, Mensur Zirek, Murat Mahmutyazıcıoğlu, Pınar Yıldırım ve Zeynep Çelik Küreş, hayatın her gün bir şekilde şahit olduğumuz trajedilerinden sadece birkaçını sunuyorlar. Bunlar insanı ve doğayı hiçe sayan bir sistemin yarattığı trajediler. Her bölümde toplumumuzun sözlü geleneklerinden biri çalınıyor kulaklarımıza: Bir göz ağlarken diğeri güler mi?
Oyunu izlerken Bertolt Brecht’in çok basit bir şekilde dile getirdiği sınıf bilincinin satırlara dönüştüğü “Okumuş Bir İşçi Soruyor” şiiri akıllara düşüyor... İşte şiirden bir bölüm...
Yedi kapılı Thebai şehrini kuran kim?
Kitaplar sadece kralların adını yazıyor,
yoksa krallar mı taşıdı kayaları?
Bir de Babil varmış boyuna yıkılan,
kim kurmuş Babil’i her seferinde?
Altın şehir Lima'nın, hangi evinde otururmuş acaba
yapı işçileri?
Nereye gittiler dersin Çin Seddi'nin bittiği gece,
duvarcılar?
Yüce Roma’da zafer anıtı ne kadar çok!
Kimlerdir acaba bu anıtları diken?
Sezar kimleri yendi de kazandı bu zaferleri?
Dillere destan olmuş koca Bizans’ta,
yok muydu saraylardan başka oturacak yer?
Oyunun tarihleri:
19-26 Aralık, 20.30 - Emek Sahnesi