Michelle Gurevich, 29 Kasım Çarşamba akşamı bir kez daha Babylon’da sevenleriyle buluşacak. Kanada doğumlu, Rus asıllı, İstanbul sevdalısı müzisyen, Kiss in Taksim Square şarkısıyla hepimizin gönlünü fethetmişti. Sanatçının Babylon’daki konserini sabırsızlıkla beklerken, kendisiyle iki yıl önce gerçekleştirdiğimiz söyleşiyi hatırlıyoruz. Gurevich ile ilk albümünden Zeki Müren hayranlığına, yönetmenlik tutkusundan yaratıcılığını besleyen duygulara dair birçok şey konuştuk.
Bu röportaj için seni araştırırken müzik kariyerine bir arkadaş ısrarı ile myspace'e şarkı koyarak başladığını okudum. Bazı tesadüfler gerçekten çok güzel sonuçlanabiliyor. 2007'deki Party Girl, birçok kişinin vazgeçilmez albümleri arasında yer alıyor. Şimdi bakınca ilk albümünü nasıl değerlendiriyorsun?
Muhtemelen, albümü bitirdiğim zamankinden daha fazla beğeniyorum. Başlangıçtan beri birçok şey yaptığımı ve ilerlediğimi hissediyorum. Her parçada bir açık/koyu dengesi var. Amatör olduğunuzda genelde her şeye karşı daha net bir perspektifiniz olabiliyor; çünkü haddinden fazla düşünme fırsatını henüz yakalamamış oluyorsunuz.
Türkiye'de daha önce de birkaç kez konser verdin. Ancak her geldiğinde aynı kalabalık ve heyecan ile doluyor konser salonu. Türk hayranlarınla aranda nasıl bir ilişki var?
Buna uzaktan aşk diyebilirim. Birbirimizin hayatı hakkındaki detayları bilmeyebiliriz, ama belirli bir hissi paylaşabiliriz. İstanbul’a gelmeyi seviyorum ve her gelişimde şehrin kültürünü biraz daha deneyimleme şansı elde ediyorum. Türkleri duygulu, medeni ve çekici buluyorum. Her defasında onları biraz daha tanımaya devam etmek istiyorum.
Etkilendiğin müzisyenler arasında Zeki Müren'i de sayıyorsun. Hatta Facebook sayfanda da zaman zaman Zeki Müren şarkıları paylaşarak bizi efkarlandırıyorsun. Nereden geliyor bu Zeki Müren aşkı?
İstanbul’a ilk ziyaretimde, bir İstanbullu arkadaşım ve onun arkadaşlarıyla bir restorandaydık. Yemekten sonra Zeki Müren çalmaya başladı ve parçaları herkes birlikte söyledi. Elbette o anda Zeki Müren’e aşık olmuştum. Şimdi de düzenli olarak dinliyorum.
Kiss in Taksim Square’den bahsedelim biraz da. Gezi zamanı her gün birbirinden yaratıcı işlerle karşılaştık. Bazı ünlülerin geziyi desteklediğini duyunca sevindik, sokaklardaki ironik resimler ve sloganlarla güldük, Gezi için yapılan şarkıları dinledik. Tam bu dönemde senin Kiss in Taksim Square şarkını duymak da çok iyi geldi. Nedir bu şarkının hikayesi?
Protestoları yakından takip ediyor ve olabilecek en iyi biçimde dahil olmak istiyordum. Sonra duruma yönelik bir parça yazmaya karar verdim. Ama bunu romantik bir yoldan ve ilişkilere dayandırarak yaptım.
https://youtu.be/utLwKVmU2FM
Şarkılarında dinlediğim kadın tamamen kendi halinde, aşkın her evresinin ona getirdiklerinden memnun ve hatta minnettar. O, mutluluğunun tadını çıkarırken acı çektiği zamanlarda da bunu tüm hücreleriyle zevk alarak yapan bir kadın. Biraz klişe bir soru olarak algılamandan korkuyorum ama şarkılarında böyle bir kadın yaratan bir sanatçının gerçekte nasıl biri olduğunu merak ediyorum.
Bir ilişkinin sonunda çekilen acıdan ya da hazdan zevk almıyorum ama diğer herkes gibi bu tip şeyleri deneyimlemeyi de engelleyemiyorum. Şarkı yazmayı keşfettiğimde, bu duygular tarafından yıkıma uğramaktansa onları kullanıp açıklığa kavuşturmaya başladım. Utancı ifade ederken, utanç artık utanç verici olmuyor ve yalnızlığı ifade ederken başkalarına bağlanabiliyorum. İyi zamanlarda, duygular da iyidir ama kötü olduğumda şarkı yazma dönemi başlıyor benim için.
Video kliplerin büyük prodüksiyonlardan uzak, olabildiğince basit ve bu sebeptendir ki bir o kadar da güzel. Duyduğuma göre kliplerini kendin ya da arkadaşların çekiyor, sen de ardından kurgusunu yapıyormuşsun. Piyasadaki bunca renkli ve kargaşalı kliplerden sonra senin kliplerin hipnoz etkisi yaratarak tekrar tekrar izlettiriyor kendini. Müzisyenlikten önce yönetmen olmak istiyormuşsun, bu konuda kliplerin dışında çalışmaların var mı?
Yönetmen olmaya can attığım günlerden bir avuç kısa filmim olsa da bu kısa filmlerden herhangi biri için özellikle iyi diyemem. Kısa filmleri yaparken, oyuncularla çalışma konusunda hiçbir yeteneğe sahip olmadığımı fark ettim. Benim asıl gönlümde yatan bulunmuş ya da belgesel tarzı görüntülerle çalışmak. Müziğe geçtikten sonra müzik videolarında uygulamaya devam ettiğim ana element, film yapımından gelen bu elementtir.
Senden yaptığın müziği tanımlamanı istediklerinde melodik, trajikomik ve deneysel gibi kelimelerle ifade ediyorsun. Bir de "gülerken ağlatabilecek bir güce sahip" diyorsun ki bence de kesinlikle öyle. Hatta ağlarken dans ettirebilecek bir güce de sahip belki de. Yaratıcılığın nelerden besleniyor, sana en çok yazdıran şeyler neler?
Bir şeylerin başına ve sonuna bağlanan deneyimler hakkında yazmak, benim esas itici gücüm. Kapalı olmaya çalışırken bizleri birbirimizden ayıran duygular, hayatın içinde kaçınılmaz olanların farkında olmak, istendiğinizi ve istenmediğinizi hissetmek, kaderinin ışığında anın güzelliği…
Sana İstanbul'u seviyor musun diye sormayacağım. İstanbul'da nereleri gezmeyi seviyorsun, onu merak ediyorum.
Çay ve teras olan herhangi bir yer.
Bu konserden sonra nerelerde olacaksın? Bu konseri kaçıran hayranların seni oralarda yakalayabilirler belki…
Taksim Meydanı’nda öpücüğü beklerken tabii ki.