Peki tiyatronun olmazsa olmazı ‘sahne tasarımı’ kendi sanatsal yaratımında farklı sanat dallarından destek alıyor mu? Tiyatronun sahne tasarımında görevli tasarımcıların 2014-2015 tiyatro sezonunda ortaya koyduğu ürünlere bakarak bu sorunun cevabını arayabiliriz. Sonuçta tiyatroyu sadece kendi yağında pişen bir sanat olarak görmemiz mümkün değil. Sahnede oluşturulan tasarımların sinema, heykel, resim, müzik, fotoğraf gibi çeşitli sanat dallarından destek alarak sanatsal çizgisini belirlediğini görüyoruz. Özellikle bu sezon ortaya konan ürünlerde dikkatleri çeken bir unsur, sinemadan tiyatroya aktarılan oyunlarda oluşturulan ‘sinematografik’ sahne tasarımları! Matematiksel algının ürünü olarak ortaya çıkan bu tasarımlar üç boyutlu yapısıyla tiyatroyla sinemanın harmanlanmış halini belirliyor. 2000’li yılların başında doğan ve günümüzde de devam eden ‘In Yer Face Tiyatro’ akımının bir getirisi olarak tiyatronun gitgide farklı sanat disiplinlerine yaklaşması, sahne tasarımındaki atmosferi bambaşka alanlara kaydırdı. Gerçekçi tasarımların yerine, artık fütürist masalları anımsatan gerçeküstü tasarımlar sahnedeki yerini alıyor. Lafı çok dolandırmadan 2014-2015 tiyatro sezonunda ortaya konan sahne tasarımlarına bakarak, tiyatronun bu alanda çağdaş sanatla kurduğu ilişkiyi irdeleyelim.
Çolpan İlhan / Sadri Alışık Tiyatrosu’nun sahnelerine taşıdığı KenKesey’in romanından sinemaya uyarlanan Jack Nicholson'un yıldızı olduğu beyaz perdenin kült filmleri arasında yer alan 1975 yapımı Guguk Kuşu (One Flew Over Cucko's Nest), sinematografik tiyatronun seçkin örneklerinden birine dönüştü. Şakir Gürzumar’ın yönetiminde, Şirin Dağtekin Yenen’in yaptığı sahne tasarımı, 1975’ten başlayarak aralıksız 12 sene boyunca sinemalarda yer alan filmi başarılı biçimde tiyatro sahnelerine taşıdı. Sahnede kullanılan derinlikli ve üç boyutlu sahne tasarımı, sinemada bölümler arası geçişi anımsatan bir düşünceyle yerleştirilmiş. Sinemaya uyarlanmış metnin tiyatroya dönüştürülme sürecinde öyle bir ortam oluşturulmalı ki seyirci beyaz perdedeki tadı alabilmeli, özellikle kültleşmiş bir eser varsa karşınızda atacağınız adımlar çok önemli. İnsanların belleğine kazınmış akıl hastanesi ortamı bölüm geçişlerinde sekteye uğramadan dört ayrı bölüme ayrılmış. Sahne tasarımında sinematografik görüntünün oluşumu, birbirini bozmadan art arda devam eden sahnelerin iç içe bütünlük oluşturmasıyla sağlanmış. Düşünün ki karşınızda bir film karesi var ve o kare hemen başka bir görüntüye geçiyor. İşte Guguk Kuşu’nu izlerken sahnenin sizde bıraktığı etkiyle bu tadı rahatlıkla alıyorsunuz.
Bakırköy Belediye Tiyatrosu’nun bu sene sahnelediği George Orwell’ın kült eseri Hayvan Çiftliği’nde Emrah Eren yönetimindeki sahne tasarımda Barış Dinçel’i görüyoruz. Dinçel, adeta soyut bir resim çalışması sunmuş bizlere. Direkt hayvan barınakları yapmak yerine, demir parmaklıkların birleştirilmesiyle oluşturulmuş yükseklikler ve şekiller karşımıza bir tablodaki fırçaların ince çizgilerini anımsatıyor. Fütürist düşünceden yola çıkıp, resmin gizemli soyut görüntüsünü sahneye taşımak zekice bir düşünce. Siz resmedilen görüntünün içinde hayvan barınaklarını, çiftliği hayal ederken akan olaylar seyirciyi masalsı sahnenin içine doğru hızla çekiyor. Sahne tasarımda anarşist dünya tasviri gerçekleşirken soyut resmin içinde kendinize bambaşka dünya kuruyorsunuz.
Oyun Atölyesi, Muharrem Özcan’ın yönettiği, Özlem Karabay’ın sahne tasarımını yaptığı Steven Berkoff’un dünyaca ünlü eseri Dolu Düşün Boş Konuş’ta ise sahnedeki her objeyi –oyuncular da dahil- heykel sanatından yola çıkarak oluşturmuş. Oyun insanın iç sesi ve dış sesi ayrımıyla ilerlerken, kişilerin iki yüzlü aile/toplum ilişkileri donmuş insan bedenleriyle anlatılıyor. Burada enteresan olan oyuncuların da sahne tasarımının içinde yer almış olması. Karşıdaki insana söylenmeyen gerçek duyguların seyirciye ulaştırılmasında insan bedeni bir numaralı tasarım olurken, heykelleşen insan bedenleri Absürt Tiyatro’nun metaforik parçasına dönüştürülmüş.
Erdal Beşikçioğlu’nun grubu Tatbikat Sahnesi Jean Paul Sartre’ın Mezarsız Ölüler eserinde, mekan sanatlarından yararlanarak sahne tasarımına farklı bir tarz katmış. Kat kat morg odasına dönüştürülen yapı, sahneye mimari derinlik verecek şekilde ayarlanıp olayları somutlaştırıyor. Beşikçioğlu, Sartre felsefesini çözümlerken ‘mezarsız’ olgusunu sahne tasarımının üzerine yıkmayı başarmış. Marksist gerillaların sorgu odasına uzandıkları mimari bölümler oyunun bu sezonun en iyileri arasına sokan önemli bir ayrıntı!
Tiyatro Yan Etki’nin dâhi yönetmeni Serkan Üstüner, Sarah Grochala imzalı Romeo’yu Beklerken oyununda sahne tasarımını fotoğraf çekercesine bir araya getiriyor. Acımasız savaşın içinde kalan iki kız kardeşin hayata tutunma gayreti seyirciye fotoğraf karelerinin birleştirilmesiyle sunulmuş. Ev ortamının izbe görüntüsüne, savaşın içinden çıka gelen bir adam dahil oluyor. Her sahne, her kare savaşın fotoğrafını gösteriyor bizlere. Sahneye baktığınızda tasarımın fotoğrafa dönüşen çarpıcı görüntüsüne hayran kalıyorsunuz. Savaş şöyledir böyledir diye didaktik ögeleri kullanmak yerine, savaşın içinde Romeo’sunu bekleyen küçük kızla, hamile ablanın hayata tutunma gayreti suratınıza çarpan fotoğraf karelerinin ayrıntılarında gizli.
Tiyatro sahne tasarımının çağdaş sanatla kurduğu ilişki arttıkça oyun kalitesinde yukarı doğru çıkan ivmeyi rahatlıkla görüyoruz. İncelediğim beş oyun 2014-2015 tiyatro sezonuna damgasını vurmuş çalışmalar. Sahne tasarımcılarının çağdaş sanatın farklı bölümleriyle ilgilenmeleri tiyatroyu geleneksel görüntüsünden çıkarıp, güncel dünyanın bir parçası haline dönüştürüyor.