Sonu gelmeyen bir bekleyişin, varoluşsal bir cebelleşmenin oyunu, Samuel Beckett’in dehasının ürünü Godot’yu Beklerken, Studio Oyuncuları’nın performansı ve Şahika Tekand’ın yönetimiyle sezonun öne çıkan oyunlarının başında geliyor.
1990’da ilk kez bir Beckett oyunuyla yola çıkan Studio Oyuncuları ve Şahika Tekand, geçtiğimiz yıl 20’ncisi düzenlenen İstanbul Tiyatro Festivali’inde Beckett’in 1948’de kaleme aldığı oyunu Godot’yu Beklerken ile izleyiciyle buluştu. Festivalin açılış oyunu olan Godot’yu Beklerken, bu sıralar Zorlu PSM, Drama Sahnesi’nde izleyiciyle buluşmaya devam ediyor.
Bilinmezin beklentisi, bir varoluş sıkıntısı, vazgeçilmeyen bir mahkumiyet durumu, bilinmeyen ama umulan bir varış noktasının bir türlü sonlanmayışı üzerine çaresiz bir uğraş... Godot’yu Beklerken, sorular ve sorunlar ekseninde gerçekleşen sürecin yer aldığı bir metin. Kimilerine uzun, hatta belki sıkıcı gelebilecek oyunda, insana ve topluma dair alt metinlerde çok şeyin gizlendiğini görmek gerekiyor. Umutsuzluk ve eylemsizlik, sıradan hayatlar ve dertler, kopuk ve tekrardan oluşan tekdüze diyaloglarla iletişimsizlik ön plana çıkarılıyor. Beckett’in 1948’de kaleme aldığı bu oyun, absürt tiyatronun bir ürünü. Klasik oyunlarda var olan giriş-gelişme-sonuç ya da karakterlerin belirlenen rolleri bu oyunda yok. Hatta karakterlerin birbirlerine bu kadar zıt olup, kimin neyi tam olarak temsil ettiği dahi kestirilemiyor. Nerede, ne zamanda olunduğu değil izleyiciler, oyuncular tarafından da bilmiyor. Her gün tekrar edilen, başa dönen bir düzende ilerleyen oyunda bellek, görevini yitiriyor ve gerçeklikten kopuşla yaşanan kırılmayla yola devam ediliyor.
Bir şeyin varlığını ve yokluğuna karar verebiliyor muyuz? Bundan nasıl emin olabiliriz? Burada bir dualiteden bahsetmemiz mümkün, Godot var mı, yok mu? Kır yolunda, yapraklarını dökmüş, cılız bir ağacın ve bir ay/güneş imgesinin önünde Vladimir, Estragon, Pozzo, Lucky, bir çocuk ve melon şapkalar sahneyi dolduruyor. Stüdyo Oyuncuları, Godot’nun sancılı beklenişiyle doldurulan sahnede, metnin durağan ve monotonluğunu, performatif sahneleme ile yarattıkları teatral gösteri bağlamında sunuyorlar. Sade bir dekor önünde, her eylemi bir uyum içinde gerçekleştiren adeta bir takım gibi davranan bu kadro özel bir anlam oluşturuyor.
Oyun iki ana karakter olan Estragon (Gogo) ve Vladimir (Didi)’in diyaloglarıyla başlıyor. İkisi de paspal, hırpalanmış ve rahat olmadıkları kıyafetler içinde olduklarını söylem ve hareketleriyle belli ediyorlar. Didi, şapkasını çıkarıp sürekli içini kontrol ediyor, Gogo ise çizmesinin ayağını vurduğundan şikayet edip onu çıkarmaya çalışıyor. İkili sürekli bir diyalog halindeler ancak buna rağmen aralarında ciddi bir iletişimsizlik söz konusu. Bir döngü halinde olan kopuk cümleler, zıtlaşmalar, konuşmayı yarıda kesmeler diyaloglarının ana eksenini oluşturuyor. Sahneye bir anda Pozzo ve Lucky giriyor. Acımasız Pozzo, hizmetkârı Lucky’ye yani onun deyimiyle “domuz”a tahammül edilemeyecek kadar kötü davranıyor. Ve ikisi arasında da sürekli tekrar edilen emir ve şiddete dayalı tek taraflı bir diyalog yaşanıyor. Pozzo emreder, hakaret eder ve Lucky bitkinliği içinde emirleri yerine getirir. Bu noktada karakterlere hayat veren Cem Bender, Sedat Kalkavan, Yiğit Özşener ve Onur Berk Arslanoğlu’nun performanslarından söz etmeden geçmemeli. Cem Bender ve Sedat Kalkavan yani Gogo ve Didi yaklaşık iki saat boyunca metnin vermeyi amaçladığı monotonluğu başarıyla sürdürüyor, sahneye bir anda giren Pozzo ve Lucky yani Yiğit Özşener ve Onur Berk Arslanoğlu ise girdikleri anda akışın ritmini hızlandırıyorlar. Onur Berk Arslanoğlu’nun olağanüstü soluksuz tiradı ve dans performansı ise gerçekten ayakta alkışlanıyor. Lucky, oyunun vicdanları rahatsız eden karakteri olarak kalmayıp, sessizliğinin aklından geçenlerin bedenine ve sözlerine yansımasıyla baskıların büyük patlamasını yansıtıyor.
Godot’yu Beklerken, Şahika Tekand’ın geliştirdiği performatif sahneleme ve oyunculuk yöntemi ile izleyiciyle buluşuyor. Tekand’ın oyuna lezzetini veren, gerçek bir oyun izlediğimizi hissettiren ve oyunculara fazlaca iş düşüren bu yöntemi, geleneksel metinleri bile teatral olana yerleştirmesiyle öne çıkıyor. Yine oyunun sahnelenişinde ve geçişlerdeki uyarıcı notalar; ışık oyunları, sahnenin sonunda oyuna giren haberci çocuğun elindeki tablet ve ondan gelen bildirim sesi de bu akışta oyuna dinamizm katarken teatral anlamda güçlü bir atmosfer yaratıyor.
Şahika Tekand, rejisörlüğünün yanı sıra ışık ve ses tasarımının da yaratıcısı. Yönetmen yardımcılıklarını Verda Habif, Nazlı Deniz Korkmaz, Arda Kurşunoğlu ve Nilgün Kurtar’ın yaptığı yapımda rolleri oynayanlar: Cem Bender, Onur Berk Arslanoğlu, Sedat Kalkavan, Mehmet Okuroğlu, Yiğit Özşener ve Nilgün Kurtar’dan oluşuyor. Sade ve etkileyici sahne tasarımı ise ressam Esat Tekand’a ait.
Sonsuz bir bekleyiş içerisinde bazen güldüren bazen hüzünlendiren, defalarca sinemaya ve tiyatroya uyarlanan ama güncelliğini hiç kaybetmeyen trajik bir oyun, Godot’yu Beklerken. Okuyucu ve izleyici açısından kişisel zevklerin çatışabileceği bir metin olduğu gerçeğini bir kenara koyarsak, Şahika Tekand ve Studio Oyuncuları’nın elinde bu güçlü oyun güncellikle bezenerek izleyicinin merakını ayakta tutan ve bilen biri için bile performans takibine dönüşen zevk verici bir hal almış. Sezonun son iki gösterimden birinde mutlaka yerinizi ayırtın.
Godot’yu Beklerken, 24 Nisan ve 15 Mayıs Pazartesi 20:30’da Zorlu PSM Drama Sahnesi’nde izleyici ile buluşacak.