Genco Erkal’ın uyarladığı, yönettiği ve Tülay Günal’la rollerini paylaştığı Güneşin Sofrasında – Nâzım ile Brecht tiyatrosuz geçen yaz aylarına armağan gibi geldi. Doğanın ritmine kendini bırakmış, tarihi bir mekanda, yıldızların altında, kedilerin arasında dostlarla birlikte bir geceye davet adeta...
Yaz aylarının gelmesiyle tiyatroların perdelerini kapamasının ardından tiyatro izleyicisine en büyük müjdeyi Genco Erkal, 20 Haziran’da attığı bir tweetle verdi. Yaz sezonu boyunca iki eski yoldaşını, Nâzım’ı ve Brecht’i aynı sahnede, Güneşin Sofrasında buluşturacağını müjdeledi. Daha sonra ülkede yaşanan siyasal ve toplumsal travmaya sebep olan olayların etkileri hala devam ederken bu durumdan oyun da etkilendi. Bir süre izleyicisiyle buluşamayan oyun, oluşturulan kamuoyu sonucu tekrar sahnesine ve izleyicisine kavuştu. Sanata ve sanatçıya en ihtiyaç duyduğumuz zamanlardan geçerken umudu, özgürlüğü, insan olmayı ve insanca yaşamayı öğütleyen her satıra tekrar kavuşmanın sevincini yaşıyoruz bu sıralar.
Muammer Karaca Tiyatrosu, Ali Paşa Han’dan sonra Dostlar Tiyatrosu’nun yeni yuvası İstanbul’un en güzel semtlerinden birinde Moda’da Kadıköy Lisesi bahçesinde bulunan Mahmut Muhtar Paşa Konağı oldu. Konak bu yaz sahnede 57 yılı geride bırakmış usta isim Genco Erkal’a ve performansıyla büyüleyen partneri Tülay Günal’a ev sahipliği yapıyor. Saatler 21.00’i bulduğunda konaktan bir şarkı yükseliyor: “ Şu sılanın ufak tefek yolları, ağrıdan sızıdan tutmaz elleri, tepeden tırnağa şiir gülleri, yiğidim aslanım burada yatıyor…” şarkı devam ederken Genco Erkal, Nâzım Hikmet’in 1938’de cezaevinde kaleme aldığı şu satırları okumaya başlıyor: “Bugün pazar. Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar. Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak bu kadar mavi, bu kadar geniş olduğuna şaşarak kımıldamadan durdum…” Oyunun nasıl başladığı nasıl biteceğinin de işaretlerini veriyor. Oyunda baştan sona her satır kulaklarımızdan sızıp kalbimizi titretiyor.
20. yüzyılın yetiştirdiği iki ozan Nâzım Hikmet ve Bertolt Brecht. Kaleme aldıkları tüm satırlar bugün bile güncelliğini koruyor. İkisi de yaşadıkları dönemden bugüne ve geleceğe taşınacak emek mücadelesinin iki önderi. Her satırları sisteme getirilen bir eleştiri. Genco Erkal, 70’li yıllardan beri bu iki ismi sahnesinde yaşatıyor. Sanat ve mücadeleyle geçen 57 yılda hem ülkemizde hem de dünyada olup bitenlere diyeceklerini sahneden söyledi ve söylemeye devam ediyor.
https://www.youtube.com/watch?v=kBj33RMwce0
Oyun kendi içinde ikiye bölünüyor. Bir yarısında Nâzım’ın Ben İçeri Düştüğümden Beri, Güzel Günler Göreceğiz, Yaşamaya Dair, Tahir ile Zühre Meselesi, Memleketim, Masalların Masalı; ikinci yarısında ise Brecht’in Ben Bertolt Brecht, Halkın Şiiri, Köpekbalıkları İnsan Olsaydı ve iki şairin daha nice eseri yer alıyor. Edebiyatın iki doruk noktasının satırlarına Kurt Weill, Hanns Eisler, Zülfü Livaneli, Fazıl Say, Timur Selçuk, Cem Karaca, Edip Akbayram gibi ustaların da eserleri eşlik ediyor ve ortaya harika bir müzikli söyleşi çıkıyor. Müziklere piyanoda Yiğit Özatalay, viyolonselde Deniz Doğangün, klarnet ve saksafonda Çağdaş Engin hayat veriyor. Her bestede ve okunan her satırda memleket sevdasını, yaşama olan bağlılığı ve aşkı duyuyor izleyici.
Genco Erkal ve Tülay Günal sahnede adaleti, barışı, zorbalığı, savaşları, vatanı ve dünyayı anlatırken daha özgür ve adil bir dünya düzeni isteklerini, insanca yaşama olan özlemlerini dile getiriyorlar. Şiirler seslendirilen şarkılarla ve ışıklarla görsel ve işitsel bir şölene dönüşüyor, Mahmut Muhtar Paşa Konağı’nda. Oyuna kediler, martılar, ağaçlar ve yaz akşamı esintileri de eşlik ediyor. Dileğim ve dileğimiz yaşadığımız kötü günlerin en kısa zamanda geçmesi ve sanata, edebiyata dört elle sarıldığımız aydınlık günlerin gelmesi.