29 KASIM, CUMA, 2024

Zamanı Aşan Bir Başyapıt: “Uçurtmayı Vurmasınlar”

Tunç Başaran’ın yönettiği, Feride Çiçekoğlu’nun yazdığı 1989 yapımı Uçurtmayı Vurmasınlar, 12 Eylül sonrası toplumsal travmaları cesurca ele alırken, kadınların dayanışmasını ve umudunu cezaevi mikrokozmosunda işliyor. İnci ve küçük Barış’ın saf ilişkisi, özgürlüğe ve insanlığa dair güçlü bir mesaj verirken, film estetik sinematografisi ve unutulmaz oyunculuklarıyla zamansız bir başyapıt olarak öne çıkıyor. Sinemamızın unutulmaz yapıtları arasında yer alan Uçurtmayı Vurmasınlar, 4K kalitesinde restore edilmiş hâliyle bugünlerde MUBI’de yeniden seyirci karşısına çıkıyor. Hem sinemaseverler hem de Türk sinemasının tarihi açısından önemli olan bu restorasyonla birlikte filmi sizler için yeniden değerlendirdik.

Zamanı Aşan Bir Başyapıt: “Uçurtmayı Vurmasınlar”

Uçurtmayı Vurmasınlar, yönetmenliğini Tunç Başaran’ın, senaristliğini ise Feride Çiçekoğlu’nun üstlendiği, 1989 yapımı uzun metrajlı Türk sinema filmi prömiyerini gerçekleştirdiği 1989’un kasım ayından günümüze dek izleyicisini etkilemeyi sürdüren 35 yıllık bir klasik. Filmi değerlendirirken ilk olarak, çağdaşlarının arasından sinematografik dili ve anlatımıyla kolayca sıyrıldığını göz önünde bulundurmak gerek. 12 Eylül askeri darbesinin toplumsal, siyasal ve kültürel çöküntüsüne paralel olarak ilerleyen hızlı modernleşme sürecinde, bağımsız Türk sinemasının temellerinin atıldığı, kadın konulu filmlerle birlikte sanatçı bunalımlarının perdeye taşındığı günlerde çekilen Uçurtmayı Vurmasınlar, kesinlikle cesur bir yapım olarak öne çıkıyor. 1986 yılında yürürlüğe giren sansür yasasına ve dönemin gergin atmosferine rağmen bu denli etkili ve eleştirel bir hikâyeyi perdeye taşımak, Tunç Başaran’ın vizyonu ve Feride Çiçekoğlu’nun keskin kalemiyle mümkün olmuş. Dahası, film aynı yıl Türkiye’nin ilk özel televizyon kanalı Magic Box’ın kurulduğu bir dönemde yayımlanarak, konuya ilginç bir boyut katıyor.

​Tunç Başaran’ın toplumsal gerçekliği ele alırken ortaya koyduğu başarılı filmlerinin yanı sıra senarist Feride Çiçekoğlu’nun yarattığı içeriğin anlamı ve zarifliği de bir o kadar değer ortaya koyuyor. Feride Çiçekoğlu’nun Vesikalı Şehir kitabında da kadınların farklı şekillerde zapturapt altına alınmasını gerekli bulan, bir çerçeveye sıkıştırılarak himaye altında olması gerekliliği, eşiklerinde sıkışıp kalan toplumun çoğu ferdi üzerinden tüm çıplaklığıyla aktarılır. Burada ise bunun final hâlini yani zapturapt altına alınan kadınların toplandığı mikrokozmosu görüyoruz. Çiçekoğlu’nun tarif ettiği makro ölçekli bir çerçeveden mikro bir habitata ve her biri toplumun bir zümresini temsil eden birbirinden farklı kadınların genel bir çerçeveye hapsedildiği kapalı bir cezaevine tanık oluyoruz. Elbette burada Feride Çiçekoğlu’nun yaşamındaki paralel olaylara dayanarak 12 Eylül darbesi sonrası tutuklu kaldığı 80-84 yıllarının ardından 89 yılında böylesi çarpıcı ve derinlemesine işlenmiş bir çalışmayla karşılaşıyoruz. Bu bağlamda İnci karakterini yazarın kendisiyle özdeşleştirmek kaçınılmaz olurken İnci aracılığıyla, yazarın hem bireysel hem de toplumsal ölçekte keskin gözlemlerine şahitlik ediyoruz ve bu gözlemler, filmi daha da etkileyici kılıyor.

​Film, yalnızca kadınların hikâyelerine odaklanmakla kalmıyor; aynı zamanda toplumsal sınıfların, hiyerarşilerin ve işlevsiz bürokrasinin eleştirisini de incelikle işliyor. Toplumun çeşitli zümrelerini temsil eden karakterler üzerinden, bu sistemlerin saçmalıkları ve çelişkileri göze sokulmadan, ustalıkla anlatılıyor. Gücü elinde tutan bürokrasi ancak yüceltilmiş değil. Aksine, kendi açmazlarına mahkûm bir yapı olarak resmediliyor.

Filmin merkezinde yer alan İnci ve küçük Barış’ın ilişkisi, izleyiciyi derinden etkileyen, saf ve naif bir bağ oluşturuyor. Bu ilişki, bir yandan izleyicide derin bir sıcaklık hissi uyandırırken diğer yandan özgürlük ve umut temalarını daha da güçlendiriyor. İnci’nin koruyuculuğu ve Barış’ın çocukça masumiyeti, cezaevinin soğuk duvarlarına rağmen insan olmanın özünü ve dayanışmanın gücünü hatırlatıyor. Yakın plan çekimlerle karakterlerin duyguları izleyiciye ustalıkla aktarılırken, genel planların soğukluğu ve klostrofobik atmosferi, özgürlüğün kısıtlanmasının getirdiği rahatsızlığı somutlaştırıyor. Bu teknik, izleyicide özgürlük için mücadele etme isteğini körüklüyor ve filmin mesajını oldukça güçlendiriyor.

​Oyuncu kadrosunda yer alan Nur Sürer, Ozan Bilen, Füsun Demirel, Güzin Özipek, Yasemin Alkaya, Meral Çetinkaya, Zeynep Eronat, Sevgi Sakarya, Sema Çeyrekbaşı, Esin Eden, Fatoş Sezer filmin tüm sahnesinde homojen bir uyum sergileyerek adeta oyunculuklarıyla dolu dolu performanslar sergiliyorlar. Dar ve sınırlı bir mekânda geçen hikâye, estetik bir görsellikle anlatılırken, simetrik kadrajlar ve çarpıcı fotoğraflamalar, filmin sinematografik başarısını pekiştiriyor. Oyuncuların doğal mizansenleri ve sahne hakimiyetleri, izleyiciyi hikâyenin içine çekiyor. Barış rolündeki Ozan Bilen’in yaşına göre sergilediği kalp ısıtan performans tekrar izlendiğinde bir kez daha hayranlık uyandırıyor.

​Filmin en güçlü mesajı, umuda ve dayanışmaya olan inancı. Final sahnesinde, tüm yaşanan sıkıntılara ve acılara rağmen Barış’ın yüzündeki gülümseme, izleyiciye umut aşılıyor. Kadınların cesareti ve birlikteliği, sadece kendileri için değil, Barış ve onun temsil ettiği gelecek için de bir umut ışığı oluyor. Sonuç olarak, Uçurtmayı Vurmasınlar, yalnızca bir dönem filmi değil, aynı zamanda toplumsal eleştirileriyle, insani dokunuşlarıyla ve sinematografik zenginliğiyle evrensel bir eser. İzleyicisine her defasında farklı bir duygu ve düşünce katan bu yapım, zamanı aşan bir başyapıt olmayı sürdürüyor.


Uçurtmayı Vurmasınlar filminin 4K kalitesinde restore edilmiş yeni sunumunu sadece MUBI’de izleyebilirsiniz.

https://www.youtube.com/watch?v=kjM9yktnl8c

0
1295
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage