Avangard ve deneysel sinemanın öne çıkan filmleri festivalin Başka Haller bölümünde meraklılarını bekliyor. Fol Sinema ile birlikte hazırlanan bu bölüm, sinemanın ve sanatın başka hallerini keşfetmeye çağırıyor. Müge Yıldız ve Serdar Kökçeoğlu, bölümün tüm filmlerini incelediler.
Hızla değişen bir dünyayı takip etmek ve okumak kolay değil. Hayatı hızlandıran teknolojiler gündelik hayatın önemli bir parçası ve gerçeklik algımız eskisine oranla çok daha karışık.
Şimdiki zamana dair bir film ortaya koymak isteyen sanatçının işi kolay değil ama imkansız da değil. En başta sinemayı keskin bir şekilde kurmaca ve kurmaca olmayan diye ikiye ayıran, ucuz kameraları ve cep telefonlarını amatör sinemacılara ve turistlere yakıştıran filmcilik klişelerini kaldırıp güzelce bir çöpe atması lazım.
Güncel bir hikaye anlatmanın yolu bir belgeselci gibi hareket etmekten geçiyor olabilir. Tıpkı bir belgeselcinin hikayeleri ödünç alabildiği gibi. Fol Sinema imzalı Başka Haller bize başka türlü bir sinemanın, başka türlü bir bakışın mümkün olabildiğini gösteriyor.
Başka Haller, İstanbul'un kültür-sanat hayatına başka türlü filmler kazandıran, sinemanın bir sanat olarak altını çizen gösterimler yapan Fol Sinema küratörlüğünde ortaya çıktı. !f İstanbul'un bu yıl kapılarını açtığı bu bölüm aslında Fol Sinema'nın Şubat 2015'te yaptığı Işığın Peşinden / Aynanın İçinden başlıklı Stan Brakhage, Tony Conrad, Jeanne Liotta gibi Kuzey Amerika Deneysel Sineması'nın önemli örneklerini 16mm'den gösterdiği ilk gösterimlerine kadar uzanıyor
Zaman, imajlardan oluşan ve hızlı akan bir nehir ve her zamanki gibi deneysel sinemanın en büyük ilham kaynaklarından biri. Hal böyle olunca, zaman imajını yakalamaya çalışan sinemacılar yolculuklara çıkıyor. Kimi uzak topraklara gidiyor kimi ise sadece evine dönüyor. Yolcuya eşlik eden ise zamanın kalbini kazanma arzusu ve çantasındaki kamerası oluyor.
Frederick Wiseman, In Jackson Heights ile dünyanın her köşesinden gelmiş insanlarla dolu bir mahalleyi anlatıyor. Mahalle değişiyor tabii ve Wiseman'ın kamerası da bu tehlikeli değişimi gözler önüne seriyor.
Mahallelerin değişimi önce sokak isimlerinden başlayabilir. Gerçek bir keşif filmi olan 1985 yapımı TEKerLEME'nin ülkesine dönen kadın kahramanı sadece sokak isimlerinin değiştiğini değil, darbe sonrasında değişimin bir virüs gibi yayıldığını da fark ediyor.
Chantal Akerman da No Home Movie'de evine dönüyor ve o evde tek başına sakin bir hayat süren annesini geçmişe doğru bir yolculuğa çıkarıyor. Kişisel tarihlere ve insanlar arasındaki mesafelere dair bir belge ortaya koyuyor.
Mesafeler demişken, Ben Rivers'ın uzun isimli (The Sky Trembles and the Earth Is Afraid) filmi bizi uzaklarda çekilen bir filmin kamera arkasına, oradan da masalsı olmayan, sarsıcı bir çöl hikayesine taşıyor. Çöl artık büyüleyici veya masalsı değil onun gözünde.
88:88 ise bir video klip ritmine sahip olmasına rağmen asla büyüleyici bir video klip değil. Hip hop ruhu taşıyan bir görsel günlük. Sahici, sokağın 'ev' sahiplerini anlatan bir hip hop şarkı sözü gibi.
Seçkinin son filmi Counting de sokaklarda geziniyor. Yönetmen Jem Cohen dünya memleketlerinin sokaklarında zamanın kalbine doğru bir yolculuğa çıkıyor ve umudun, direnişin izini sürüyor.
In Jackson Heights
Bir televizyon klasiğidir; sunucu konuktan kameraya döner ve ''biraz da sokağın görüşünü alalım'' der. Muhabirin sokaktan çevirdiği ve programın da yayına uygun gördüğü insanların verdiği cevapları dinleriz. Frederick Wiseman da sokağa inmiş ama bir iki röportajla yetinmemiş, üç saatin üzerinde bir belgeselle dönmüş. New York'un Queens bölgesinde Jackson Heights mahallesine uzatmış kamerasını. 167 dil konuşulan, bütün dinlerin var bu olduğu mahallede farklılıklar felaket değil etkileyici bir işbirliği getirmiş. Bir yandan Amerika'da hayatta kalmanın zorluğunu bilenlerin dayanışmasını, birlikte hak aramak için verdikleri mücadeleyi izlerken, mahalleyi bekleyen soylulaşma tehlikesine de şahit oluyoruz. Bir halk meclisinde mahalleyi bilgilendirmek için yapılan bir konuşmada mahalle sakinlerini bekleyen tehlikeleri dinlerken, İstanbul'un soylulaştırılan mahallerini hatırlamamak elde değil. Hüzünlü yanlarıyla ve özellikle taksi şöförlerine dönük bir ingilizce kursunda tavan yapan ince mizahıyla etkileyici bir mahalle güzellemesi.
S.K.
TEKerLEME
İstanbul, 1985. Genç bir kadın memleketine geri döner. Onu sokak isimleri değişen bu kentte karşılayan, sanat ve reklam dünyasından insanlar olur. 80’lerin rehavet ortamında konuşulacak çok şey vardır belki ama konuşmalarda öne çıkan tekerlemeler, edebiyatçıların ve reklamcıların çok sevdiği serbest çağrışım oyunları, karışlıklı okunan gazete haberleri ve yemek tarifleri olur. Oyundan uzaklaşılan zamanlarda ise dile, Ece Ayhan ve İsmet Özel dizeleri dolanır. Hayatın gerçekleri kendini ekonomik çıkış arayışlarında, yatırım hedeflerinde gösterir. Ülke bir başkasıdır artık. Godard gibi usta yönetmenlerin etkisindeki film, Mustafa Irgat, Mehmet Güreli ve İzzet Yasar gibi isimleri buluşturuyor. Bu unutulmuş tez filmi 80’lerin ''entel'' Yeşilçam filmleriyle aynı ruh halinde ama ironisi ve mizahı onu farklı kılıyor. Teklemediği zamanlarda bir tekerleme gibi baş döndürücü bir ruh hali belgesi. Filmde geçen Korkuyu Beklerken övgüsünü filmin geneli için hatırlayabiliriz: Anlatılmaz ki, izlemelisiniz!
S.K.
No Home Movie
Dünya sinemasının en önemli yönetmenlerinden olan Belçikalı Chantal Akerman, son filminde annesiyle beraber onun Brüksel'deki evine kapanıyor. Arka tarafında küçük ama yeşil bir bahçe olan sade bir dairedir bu. Akerman evin zamansız mutfağında annesiyle birlikte uzun bir sohbete dalar. Auschwitz kampından kurtulan Polonyalı kadın, evin köşelerinde sürekli kendilerini izleyen kameraya çok fazla ses çıkarmaz ama geçmişini açma konusunda da çok istekli davranmaz ve film, ihtiyar bir kadının yaşam hikayesine dönüşmez. Akerman'ın çoğu zaman kapı köşelerine yerleştirdiği kamera, evin sessizliğini ve sakinliğini kaydederek, iki kadın arasındaki konuşulmayanları da yakalar ve mesafelerin altını çizer. Akerman'ın mesafeler konusundaki takıntısı, evden uzakta olduğu zamanlarda annesiyle yaptığı Skype muhabbetlerinde de göze çarpar. Şüphesiz yönetmenin News From Home ve Jeanne Dielman gibi önemli yapıtlarıyla akraba, çok özel bir 'ev sineması' örneği. 2015 yılında aramızdan ayrılan Akerman filmlerin kurmaca, belgesel, deneysel veya amatör diye ayrılmasının anlamsız olduğunu, önemli olanın kamera önünde bir anlam yaratmak olduğunu hatırlatıyor.
S.K.
The Sky Trembles and the Earth is Afraid and the Two Eyes Are Not Brothers
Ben Rivers sinemasal evreni en zengin yönetmenlerden biri. Paul Bowles’ın A Distant Episode hikayesinden ilhamla bu evreni ezoterik ve masalsı bir yolculukla daha çok zenginleştiriyor. Atlas Dağları’nda engebeli, zikzaklarla dolu bir rotayı takip eden filmi, Fas Çölü’nde ruha işleyen, mekanı aşan bir manzarada beliriyor. Rivers’ın bu evreninde yönetmen olarak portresi çizilen Oliver Laxe ise film ilerledikçe filmle bir olur, bir dönüşüm geçirir. Film içinde film, gerçekliğin duvarlarını yıkıp çarpıcı bir düşe dönüşür, çöl manzarası tıpkı Deleuze’ün nomad düşüncesinde olduğu gibi kimseye ait olmayan, dogmatik düşünceden uzak yeni bir mekanın geniş olasılığını içerir. Bu olasılıklar dünyası çölün gizemli sesini Rivers’ın yenilikçi ses kullanımına ortak eder. Böylece Rivers enigmatik çöl manzarasında gerçekliğin ötesine geçerken, yönetmen olarak filmde kendisi de dönüşüm geçirir. Sinematografisiyle bu yolculuğun hayaletlerinden biri olur, üstelik bu yolculuğunda yalnız değildir; ona Werner Herzog, Alejandro Jodorowsky, Frank Cole ve Paul Bowles eşlik eder.
M.Y.
88:88
Zamanı askıya alabilir misiniz? Ya da zamanı durdurabilir ve üst üste bindirebilir misiniz? Kanadalı genç yönetmen Isiah Medina ilk filminde bu sorulara cevap arıyor ve inanılmaz bir zaman deneyimi ekrana getiriyor. Faturalarınızı ödemediğinizde ekranda beliren 88:88 görüntüsü zamanı bir nevi askıya alır, Medina’ya ilham veren bu imge zamanı kesip, dondurup, birbiri üstüne getirmesinin de şansını veriyor. Beyin ekrandır ve hayat imajlarla dolup taşan bir nehirdir. Ve bu hayatta zamanı askıya alabileceğini keşfeden Medina’ya ve aslında Godard’ın söylediği gibi elinde kamerası olan bir telefon taşıyan herkese verilen en büyük şans bir filmde imajlara uygulayabileceğimiz cut'lardır. Film bir video kolaj, hayatın kesiti ya da ta kendisidir, hissedilen zaman saatlerin zamanın ötesine geçer. Notlar, skeçler, kitaplar, alıntılar, şiirler Medina’nın 16mm, dijital kamerasında ya da telefonunda gündelik hayatla birleşir ve hip hop müziği, Yunan ve Fransız felsefesiyle yepyeni bir boyut kazanır. Ayrıca Guy Maddin’den sonra Winnipeg’e bir kez daha deneysel bir yolculukla geri dönmek inanılmaz bir nostaljinin de kapılarını aralar.
M.Y.
Counting
15 bölümden oluşan bir Jem Cohen filmi. New York, Moskova, St. Petersburg, İstanbul ve Porto’da Cohen, retinasına düşen görüntülerle bir yolculuğa çıkıyor. Şehirler bir inşaat ve çalışma alanı; renklerle ve farklı seslerle dolu. Reklam panoları, terkedilmiş nesneler, sokak ışıkları, kediler, köpekler, gelip geçen insanlar, yansımalar, gölgeler sokağın ve şehrin merkezinde zamanın nabzını tutuyor. Cohen sokağı ve aslında zamanı gözler; görüntüler bir kez daha nehir gibi akar ve bu akış içinde zamanı sayarız. Yıllar, aylar, günler, saatler mekan içinde kendi zamanını bulur. İstanbul’da kedilere ve köpeklere eşlik ederken gökyüzünde, Chris Marker’ın hayaletini çağırır, Rusya’da Ekim ayında yaşlı bir kadında Çehov’un hatırasını ararız. Bir flaneur gibi Cohen ile seyahat etmek zamanın kalıntılarını gündelik hayata katar ve şehirler bir palimpseste dönüşür. İzlenen ve izleyen aynı gözde birleşirken görüntüler, Cohen’in o zamandaki duygusunu ses ve müzikle yoğun bir ilişkide hissettirir. Ve böylece bir kez daha zaman imajı kendisini ortaya çıkarır ve böylece kameralı insan zamanın ruhunu keşfe çıkar.
M.Y.