Daha önce Tonita'nın Kulübü isimli MoMA'da prömiyerini yapan belgesel filmin yönetmenliğini de yapan Beyza Boyacıoğlu, yeni çalışmasında da Zeki Müren'i çok boyutlu ve çok formatlı bir şekilde inceliyor. Boyacıoğlu bir anlamda Türkiye'nin en ayrıksı karakterlerinden Müren'in bugün halen aramızda dolaşan hayaletlerini ortaya çıkarıyor. SALT Araştırma Fonu tarafından da desteklenen proje önümüzdeki aylarda karşımıza çıkacak.
Kimdir Zeki Müren? Türkiye sosyopolitiğinde nereye düşmektedir? Son zamanlarda Müren'e olan ilginin kaynağı nedir? Bu sorulara cevap bulmak kolay değil belki, ancak arayışlar sürüyor.
Zeki Müren'in dönemin ilerici bir aktivisti mi, yoksa düzenin medya-popüler kültür kurallarına ayak uyduran bir konformist mi olduğu konusunu ilk olarak Boyacıoğlu'na soruyorum. Şöyle cevaplıyor: "O hiçbir zaman çıkıp da toplumsal bir harekete katılmadı. Müthiş nüfuz sahibi biri olmasına rağmen suya sabuna dokunmaması eleştirilen bir yanı. Ama aynı zamanda Zeki Müren kendi bedenini bir direniş alanı olarak kullandı. Bunu da çok zekice ve yaratıcı bir şekilde yaptı. Kendi deneyimimden örnek vereyim. Türkiye gibi muhafazakar değerlerin baskın olduğu bir toplumda büyürken, queer bir bireyi televizyonda izleyip, yargılamadan ve severek büyüdüm."
Boyacıoğlu'un çalışmasına gelelim. Niçin Müren'i çalışmayı tercih etti, hangi saiklerle yola çıktı? "Bu projenin doğuşu, Zeki Müren hayranı olan anneannemle beraber çocukken sıkça izlediğim TRT programlarına dayanıyor” diyen Boyacıoğlu, söze şöyle devam ediyor: “Bu programların içerisinde Zeki Müren’in klipleri ve onun müziklerinin seslendirildiği Türk Sanat Müziği programları var. Kendisi Zeki Müren’in çağdaşı ve onun gibi Bursalı olan anneannem, Müren’in daha bir çocukken mahallesinde gerçekleştirdiği performansları hayranlıkla anlatırdı. Ben ve ablam da bu hikayeleri masal gibi dinlerdik. Zeki Müren bana bir aile ferdi tarafından sevdirildiği için bir çocuk olarak onun aykırı imgesini sorgulamak hiç aklıma gelmemişti. Tam aksine, onun abartılı kıyafetlerini ve hem erkeksi hem dişi sahne personasını bir çocuk olarak merak uyandırıcı ve fantastik buluyordum."
20 küsur sene sonra yolu tekrar Zeki Müren’le birleşmiş yine... “Massachusetts Institute of Technology’de (MIT) Karşılaştırmalı Medya Çalışmaları bölümünde yüksek lisans yaparken, tezimi Zeki Müren üzerine yazmaya karar verdim” diyor. Nasıl oldu da Zeki Müren, muhafazakar bir toplumun içinde böylesine aykırı bir duruşla kendisine bir efsane yarattı? Ölümünden 20 sene sonra nasıl oluyor da hâlâ onun attığı taşın dalgalarını müzikte, sanatta ve toplumsal hareketlerde görebiliyoruz? Öncelikle bu sorularla yola çıkmış.
Boyacıoğlu'nun çalışmasının ilgi çekici yönlerinden biri de standart bir formda olmaması, çok farklı form ve çalışma biçimlerini bünyesinde barındırması. Çalışmanın birinci ayağı akademik bir çalışma, ikinci ayağı bir belgesel, üçüncü ayağı da Zeki Müren Hattı çalışması. Neden çok parçalı form tercih ettiği sorusuna Boyacıoğlu şöyle cevap veriyor: "Medya kuramcısı Henry Jenkins’in icat ettiği ‘transmedya’ terimi bir hikayenin farklı kollarının birden fazla mecrada anlatılması anlamına gelir. Kullandığım üç platform da Zeki Müren’in hikayesinin başka bir ayağının derinine iniyor."
Ancak Boyacıoğlu'nun çalışmasının çok boyutlu olması sadece formel bir tercih değil, aynı zamanda Müren'in kendisini de farklı platformlarda ifade etmesi. Bir anlamda "mediumlar" ile içerik örtüşüyor. "İlginç olan, Zeki Müren’in kendisinin de bir transmedya karakteri olarak algılanabileceği. Müren, hazinesi repertuarı, besteleri ve efsanevi yorumu olan bir radyo sanatçısı olarak ortaya çıkıyor ve bir anda star mertebesine ulaşıyor. Ardından filmlerinde ‘Zeki Müren’ isminde fakir ama gururlu müzisyeni oynuyor. Sinemada kadınlara aşık oluyor, ama aşkı uğruna onurunu hiç feda etmiyor. Ardından gazinoya adım atıyor ve bugün Zeki Müren deyince aklımıza gelen o ihtişamlı sahne personasına bürünüyor. Televizyonun ilk yıllarından itibaren konserlerini canlı yayınlatıyor, stüdyo konserleri gerçekleştiriyor, kariyerinin son zamanlarına doğru müzik klibi tarzında kayıtlar yapıyor ve 1996’da TRT stüdyolarında vefat ediyor. Müren’in radyo, sinema, gazino ve televizyon personaları farklı hikayeleri ve farklı ‘Zeki Müren’leri anlatıyor ama bir araya geldiklerinde Zeki Müren efsanesini inşa ediyorlar."
Akademik çalışma temel olarak, Zeki Müren’in bir popüler kültür efsanesine dönüşümünün altındaki tarihsel, toplumsal ve kültürel etkenleri, ve Müren’in kitle iletişim araçlarıyla ilişkisini inceleyen kapsamlı bir araştırma olacak. "Yüksek lisans tezimde, tarihsel araştırma, metinsel analiz ve sözlü tarih metodlarını kullanarak Zeki Müren’i anlamaya çalışıyorum. Araştırma, Zeki Müren’in kariyeri ve kullandığı medya platformları (radyo, sinema, gazino ve televizyon) üzerinden Müren’in bir star olarak inşaasını inceliyor. Araştırmanın son bölümünde ise sözlü tarih çalışmaları yardımıyla Zeki Müren’in farklı topluluklar ve altkültürler tarafından nasıl alımlandığını yazacağım."
Gelelim belgesele. "Uzun metraj bir film olan Uzaydan Gelen Prens: Zeki Müren belgeseli, Zeki Müren’in hayaletinin bugün nerelerde ne muzırlıklar yaptığını araştırıyor. Türk Sanat Müziği Korosu Beklenen Şarkı’yı söylediğinde İstanbul Radyosu nasıl inliyor, İşte Benim Zeki Müren sergisinin hatıra defterinde neler yazıyor, Bodrum’daki Zeki Müren korosunun şefinin Zeki Müren anıları, Zeki Müren’in protestolarda bize #diren buyurması, queer bir birey olarak büyüyen kişilerin “Dünyada bir ben bir Zeki Müren var sanırdım” demesi, Zeki Müren’i ilham edinen genç müzisyenler ve sanatçılar… belgeselin parçaları arasında. Asıl anlatmak istediğim Zeki Müren’in hayat hikayesinden ziyade — zaten onu yapmış olan bir TRT belgeseli var — onun başlattığı toplumsal ve kültürel hareketliliğin bugüne yansımaları. Film, Türk Eğitim Vakfı ve TRT’nin izniyle Zeki Müren’in arşiv materyallerini gözler önüne serecek." Filmin post prodüksiyon ve arşiv materyalleri masrafları için de eylül ayında bir kitlesel fonlama kampanyası başlatılacak ve kampanya başarılı olduğu takdirde 2017 yılı başında da film tamamlanmış olacak.
Projenin şimdiye kadar en çok ilgi çeken bölümü ise Zeki Müren hakkında anılarımızı bırakacağımız telefon hattı. Öncelikle niçin böyle bir hafıza toplama işine giriştiğini soruyorum. "Tahmin edersiniz ki Zeki Müren’i yazıyla ancak bir yere kadar anlatabilirsiniz” diyor ve devam ediyor: “Zeki Müren Hattı ise bir sözlü tarih çalışması. Amacı Zeki Müren hakkında bir kolektif bellek veritabanı inşa etmek. Benim kameramla ulaşamadığım ama Zeki Müren hakkında fikir beyan etmek herkes 02129880208 numarasını arayıp diledikleri bir mesajı bırakabilirler. Başkalarının bıraktıkları mesajlar www.zekimurendebiziduyacakmi.com sitesinden dinlenebilir. Web sitesi yakında daha kullanışlı bir tasarıma kavuşacak ve web sitesi üzerinden de mesajları kabul etmeye başlayacağım. Zeki Müren Hattı’nın öncelikli amacı bir toplumsal hafıza veritabanı oluşturmak. Biriken hikayelerin paylaşımını kolaylaştırmak ve daha fazla katılıma teşvik etmek amacıyla yeni bir websitesi tasarımı üzerine çalışıyorum. Yani hat kendi başına bir interaktif belgesel projesi. Gelen materyaller projenin diğer kısımlarına sızabilir ama öncelikli amaç hattın kendi ayakları üzerinde duran bir platform olması."
Evet, Zeki Müren son yıllarda öne çıktı. YKY'deki sergisinin yanında LGBTİ hereketi pankart vb. çalışmalar da sanatçıyı tekrar öne çıkardı. Gezi hareketindeki Zeki Müren'li yazılamalar ilgi gördü. Son olarak bu ilgiye soruyorum Boyacıoğlu'na. Cevabı ilgi çekici: "Benim jenerasyonumun bugün kendilerine Zeki Müren’i sembol edinmeleri şaşırtıcı bir durum değil. Ayrıca Zeki Müren’in neyi neden yaptığı belki de artık çok da mühim değil. Zeki Müren’in imgesini direniş sembolüne dönüştürenlerdir artık o imgenin sahibi. Güle güle de kullanalım."