08 MAYIS, CUMA, 2015

Ziver Bey ve Charlie Chaplin Aynı Bedende!

Tiyatroda kimi yönetmen ve oyuncular için seyircide “Ne yapsa izlerim” güveni vardır ya, Engin Alkan da bu güveni ince ince nakşeden isimlerden. Mart ayında prömiyer yapıp bir anda sezonun en çok merak edilen müzikallerinden biri olan Şekerpare de bu hipotezin güzel bir örneği. Oyunun yönetmeni ve oyuncusu Alkan ile Türkiye sinemasının bu unutulmaz eserini Chalie Chaplin ile buluşturmayı başaran uyarlamasını konuştuk.

Ziver Bey ve Charlie Chaplin Aynı Bedende!

1983 yılında Atıf Yılmaz’ın çektiği Şekerpare’yi müzikale uyarlama fikri ne zamandır vardı aklınızda? Oturup yazmanız için ne tetikledi sizi?

Şekerpare’yi sahneye uyarlamak üç dört yıldır aklımda vardı aslında, hatta birkaç yıl önce ilk yazım çalışmalarına da başlamıştım fakat araya giren başka projeler nedeniyle devam edememiştim. Bu yıl Şehir Tiyatroları’nda yeni bir komedi-müzikal talebi oluşunca, geçtiğimiz yaz sonunda oyunlaştırma çalışmalarına başladım.

Oyunda filmde olmayan karakterler de var. Oyunlaştırırken mi doğdu bu ihtiyaç? Biraz yazma ve prova sürecinden bahseder misiniz? 

Farklı disiplinde ortaya konmuş bir eseri uyarlarken sadece konuyu ve kurguyu değil eserin sizde bıraktığı etkiyi de sahneye taşımak zorundasınızdır. Bu bağlamda özgün eserin sahne dilindeki karşılıklarını oluşturmak için yeni sahneler açmak ya da yeni yan karakterler yaratmak gündeme gelebilir. Burada da öyle oldu. Uyarlamanın metninin oluşması iki-üç ay gibi bir zamanımı aldı ancak metnin son haline ulaşması, tüm prova sürecine yayıldı. Hatta oyun seyirciyle buluştuktan sonra da bu süreç devam etti. Öyle ki şu anda oyun ilk seyircili provasındaki oynanış süresinden 30-35 dakika kısa sürüyor.

Engin Alkan ©Korhan Karaoysal

Oyunun oldukça kalabalık bir kadrosu var. Nasıl bir ruhla çalıştınız, biraz anlatır mısınız?

Öğrencilik yıllarından beri birlikte çalıştığımız dramaturg Sinem Özlek, bu çalışmanın da demirbaşlarından biriydi. Yıllardır birlikte çalıştığımız tasarımcılar Cem Yılmazer ve Duygu Türkekul, koreograf Senem Oluz bu kez de beni yalnız bırakmadılar. En son İstanbul Efendisi’nde birlikte çalıştığımız Barış Dinçel’le bu projede yeniden bir araya geldik ve muazzam bir dekora imza attı. Çok bildiğimiz longa ve sirtoların orkestrasyonlarını yapan Burçak Çöllü ile ilk kez çalışmakla birlikte çok uyumlu bir dil kurabildik. Oyunun oyuncu kadrosu çok genç ve bir o kadar da yetenekli sanatçılardan kuruldu. Böylesi bir yapımı sırtlayabilmek önemli bir sorumluluktu, riskler içeriyordu ancak yüksek bir motivasyonla içlerinde yarının parlak ışıklarını barındıran şahane bir ekip olmayı başardılar.

Türk sinemasının kült filmlerinden birini sahneye taşımak hem büyük emeğin hem de riskin altına girmek olsa gerek. Ortaya filmin ölümsüz ruhunu arkasına almış ama kendi tarzını yaratmış yepyeni bir eser çıkmış. Nasıl kurdunuz bu dengeyi?

Hem de ne risk (gülüyor). Çok ince bir ipin üzerinde yürüdük adeta. Düşünceme göre hem özgün eserin kötü bir taklidi olmamalıydık, hem de başarısından ilham aldığımız ustalarımızı da anımsatacak bir dil keşfetmek zorundaydık. Bu doğrultuda titizlik ve hassasiyetle uzun provalar yaptık. Provalar süresince emek vererek biriktirdiklerinizden vazgeçmek kolay bir iş değildir, kendinize kıymaya bir yanınız ayak diretir. Çok çalıştığımız fakat beğenmediğimiz pek çok şeyi cesaretle çöpe attık ve istenilen kıvama ulaşıncaya kadar yeniden ve yeniden denedik.

Şekerpare de tıpkı önceki sezonlardaki Şark Dişçisi, Huysuz vb. müzikalleri gibi uzun bir oyun. Prodüksiyon büyük olduğundan doğal bir süreç mi bu, yoksa metne mi kıyamıyorsunuz ya da doğaçlamalarla mı uzuyor? Özetle nedir bu işin sistematiği? 

Şekerpare’de 13 farklı şarkı bulunuyor. Bu neredeyse bir albüm süresi kadar bir zaman demek, diğer saydığınız durumlarda da durum aynı. İşin içine müzik ve dans girince ortalama bir oyun süresinin üzerine çıkmanız kaçınılmaz oluyor. Bir müzikal eserde müziği metni süsleyen bir yan etki gibi düşünmüyorum, o yapı içinde müzikle kurduğunuz ifade metin kadar etkin olmalı. Ben sahnede zamanı metrik bir olgu olarak algılamam. Öyle ki 50 dakika süren bir oyun eğer sıkıcı olmaktan kurtulamamışsa size bir ömür sürdü gibi gelebilir. Sahnede zaman görecelidir. Üç saat oturduğunuz koltukta zamanın nasıl geçtiğini anlamamak da mümkündür. Benim için sahnede uzun ya da kısa oyun yoktur, zamanı doğru ya da yanlış kullanan oyunlar vardır.

©Korhan Karaoysal

Oyundaki Ziver Bey hafiften Charlie Chaplin’e selam yolluyor yorumlarını başkalarından da duydum. Siz ne dersiniz, bu seyircinin yakıştırması mı sadece?

Çok doğru bir saptama olmuş. Gerçekten de Charlie Chaplin’e özellikle de Büyük Diktatör filmine bir selam çakmak istedim. Hatta Ziver’in bazı diyaloglarını Büyük Diktatör’de konu edilen Hitler döneminin propaganda bakanı Goebbels’in metinlerinden esinlenerek kaleme aldım. Ziver de kullandığım makyaj da Chaplin’in sıklıkla kullandığı makyajdan izler taşır.

Senaryoyu oyunlaştırırken filmin senaristi Yavuz Turgul ile görüştünüz mü hiç? Oyunu izleyebildi mi?

Yavuz Bey’in iznini almadan bu işe girişemezdik elbette. Şekerpare’yi bildiğim kadarıyla henüz seyretmedi.

Sosyal medyada oyunun prömiyeri öncesi, sonrası büyük bir heyecanla paylaşıyorsunuz gelişmeleri. Sizi tanımayan biri ilk kez oyun yönettiğinizi bile düşünebilir. Sizde bu özeni, heyecanı yaratan esas nedenler nedir?

Büyük heyecan yaşadığım doğrudur, işimi çok seviyorum ve içgüdüsel olarak herkesin benim kadar sevmesini arzu ediyorum. Ancak sosyal medyada özellikle oyunların başlangıç aşamasında çok sık paylaşımda bulunmam bilinçli bir tercih. Bu bir yanıyla yeni doğum yapan oyunun duyurulması için gerekli. Öte yandan sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla başarıyı dövmekten beslenen kimi kemirgenler sardı çevremizi. Bizlere ve mesleğimize dadanan bu sanat simsarları daha oyunlar çıkmadan karalamaya başlıyorlar. O kirli gürültülerini kesmek için bu paylaşımlar gerekli oluyor.

Kız Kulesi’ni Galata Kulesi’ni sahneye taşıyor dekor. Oyunlarınızdaki dekor seçiminde özellikle hangi kıstaslara dikkat ediyorsunuz? 

Sahne plastiği çok önemli bir konu; sahnede yarattığınız estetik duygu, anlamdan bağını koparmamalı. Çalıştığım tasarımcılarla bu noktada anlaştığımı söyleyebilirim. Sahnede düşünsel bir işlevi olmayan, sırf oraya güzel durması için konmuş en ufak şeye tahammülüm yok. Söz gelimi o kuleler İstanbul’un tasviri olmakla birlikte aynı zamanda insanların içine tıkıldıkları kafeslerdir. Şekerpare’de çok estetik bir bütünlükle stilize edilmiş, hapis hücrelerini, ranzaları, soğuk demir ve zincirleri de görürsünüz. İyice dikkat kesildiğinizde, makam koltuğu haline gelmiş Dolmabahçe Saat kulesi, iç içe geçmiş semavi dinlerin simgeleri, kilise ve cami kubbeleri size oyun hakkında ipuçları verir.

Oyun müziklerindeki sözler de size ait. Tiyatro dışında şarkı yazar mısınız hiç?

Zaman zaman çok bağımsız şarkılar yazdığım olmuştur. Ama onları da zaman içinde yeri gelir mutlaka bir oyunumda kullanırım.

Engin Alkan ©Korhan Karaoysal

Müzikten bahsetmişken nisan ayında Şermola Performans’a destek gecesi için sahne aldınız. Farklı tiyatro dillerinin böyle bir amaçla ve müzikle bir arada görmek çok güzeldi. Siz neler söylersiniz o gecenin ardından?

Orada sahnedeyken de söyledim. Öyle koşullarda sanat yapmaya çalışıyoruz ki aslında bir avuç yürekli neferiz. Sürekli su sızdıran bir testi gibiyiz, hep azalıyoruz, azaltılıyoruz. Çoğalmaya çalışmaktan başka çaremiz yok. Farklılıklarımız bir yana  zaman zaman ortak yanlarımızı hatırlamak hepimize güç veriyor. Bir aidiyet duygusu yaratıyor. Hepimizin birbirimizin desteğine ihtiyacı var. O geceye katılan, o mekanı hıncahınç dolduran herkese teşekkür ediyorum.

Sezonun sonuna yaklaşıyoruz. Yeni sezon için yeni çalışmalarınız var mı? 

Kocaeli Belediye Tiyatrosu ve Antalya Belediye Tiyatrosu ile yönetmen olarak görüşmelerim devam ediyor, yaz aylarında çalışmaya devam edeceğim gibi görünüyor. Kış aylarında Şehir Tiyatroları’nda müzikallere biraz ara verip bir klasik metin üzerine çalışma niyetim var.

0
6540
0
Fotoğraf: Korhan Karaoysal
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage