SEJLA KAMERİC
“BOSNALI KIZ”İN KALBİ ÇARPINCA
“Sanatçılarda herhangi bir dönemin altta yatan anlamını açımlama gücünün olma nedeni, tamı tamına sanatın özünün sanatçıyla dünyası arasında güçlü ve canlı bir karşılaşma olmasıdır.” Rollo May Metis Yayınları
Sejla Kamerić’in 11 Aralık 2015 de açılan “Bim Bam Bom Çarpınca Kalp” isimli sergisi, 28 Şubat’a kadar, Arter Sanat İçin Alan’da devam ediyor. Serginin küratörlüğünü Başak Doğa Temür yapmış.
Sergiye eşlik eden kitap, Esen Karol tarafından tasarlanmış. Kitapta, Başak Doğa Temur’un İstanbul ve Saraybosna’da Sejla Kamerić ile yaptığı söyleşi yer alıyor. Sejla Kamerić bu söyleşide, işlerinin ortaya çıkış süreçlerini anlatıyor.
Serginin ismi, farklı çağrışımlara imkan veren liste başı olmuş popüler bir şarkının nakaratından alınmış. Başak Doğa Temur’un ifadesiyle bu isim; “…bir patlamayı hatırlatan yansımalı sözcükler aracılığıyla aşkın derin etkiler bırakan,tahrip edici doğasını akla getiriyor.” Bir sergi adı olarak kullanıldığında ise, sanki her şartta her durumda yaratma sevdasının tahrip edici doğasını işaretliyor.
Sejla Kamerić’in işleri, onun çok yönlü ilgisinin ve farklı medyumlarla ifade edişinin olduğu kadar, sanatçının yaratma sevdasının da göstergesidir.
Sejla Kamerić, içinden geçtiği savaşın iz ve etkilerini, sanat eyleminde görünür kılar. Sanki ona bir soru yöneltilmektedir de o cevabını işleriyle, kamusal alana müdahale ederek verir.
Avrupa Birliği’nin genişleme politikalarının ilk aşamalarında, üye ülkelerin sınır kapılarına “AB Vatandaşları” ve “Diğerleri“ tabelaları yerleştirilir.Sanatçı bu tabelalardaki “Diğerleri” kavramının ötekileştirici niteliğini görünür kılmak ve kimlik kavramını sorgulamak için bu tabelaların benzerlerini yeniden üretir. Sanatçı işini, Lubliyana’da, Sloven mimar Plećnik tarafından tasarlanmış Tromostovje (Üçlü Köprü) üzerine yerleştirir. Kopyala yapıştır yöntemi ile sınır kapısından kamusal alana yapıştırılan bu iş, “Ötekiler” kimdi? “Biz” kimiz? gibi kimlik sorunlarını tartışmaya açarken, köprüden geçen insanlar arasında ise sahte bir ayrım yaratır. Sınır kapılarında bir düzen yaratan bu tabelalar, bağlamından çıkarıldığında, düzen düzensizliğe dönüşür. Etnik bir savaşın içinden geçmiş bir sanatçının “Ötekiler” kimdi? diye sorması ve sordurması, yaşanmış bir sürece dönüp bir daha bakılmasını istemesi, onun sanat serüveninin ana eksenidir.
Sejla Kamerić’in bir diğer işi, üzerine kırmızı boyayla’İşgal Altında’ (Zauzeto/ Occupied) ibaresini, yazdığı büyük bir bez afiştir. 2000 yılında Çağdaş Sanatlar Merkezi olacak olan binanın dışına asılan bu iş, savaş sırasında farklı taraftan askerlerin, harap binaların üstüne “İşgal altında” ibareleri yazarak işgal ettikleri yerleri işaretlemelerini çağrıştırdığı gibi, savaş sonrasında komünizmde özel mülkiyetten devlet mülkiyetine geçmiş olan ev, tarla vb malların,komünizm sonrası tekrar özel mülkiyete geçişi sırasında yaşanan kanlı olaylar, “İşgal altında” kavramının bu toplum için özel bir anlamı olduğu gerçeğini görünür kılar. Sanatçının bu işi uzun yıllar asıldığı yerde kalır. O bina da uzun yıllar “İşgal Altındaki bina” olarak
tanımlanır.
Tour de France isimli seyahat şirketi, Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcının yüzüncü yılını kutlamak için şenlik havasında pek çok etkinlik düzenler. Birinci dünya savaşının başlangıcını kutlamak, abesle iştigal etmekten başka bir şey olmasa gerek. Sejla Kamerić bu duruma hava alanı dahil, reklam panoları üzerine çeşitli patlama fotografları yerleştirerek tepki gösterir. Sanatçı “Summerisnotover” isimli işiyle kamusal alana müdahale ederek savaşın bitmediğini görünür kılar. Bu fotografların üzerine sosyal medyada kullanılan #yaz daha bitmedi, #filtresiz,# gününeniyisi gibi ibareleri yerleştirerek, kime göre?, neye göre? gibi soruların sorulabileceğini öngörür.
Sejla Kamerić’in kamusal alana yerleştirdiği ilginç işlerinden biri de Bosnalı Kız (Bosnian Girl) isimli posteridir. Saraybosna sokaklarında sergilenen bu iş, sanatçının kendi portresi üzerine yerleştirdiği grafitiden oluşuyor. Sanatçının poster üzerine yerleştirdiği “Dişsiz…? Bıyıklı…?, Leş gibi kokuyo,? Bosnalı Kız” grafitileri savaş sırasında Birleşmiş Milletler Koruma gücünden Hollandalı bir asker tarafından duvara yazılmış. Sanatçı, birebir duvardan aldığı bu grafitileri olduğu gibi kendi portesi üzerinde kullanır. Sejla Kamerić bu işiyle koruma eyleminin iç yüzünü açık ettiği gibi, bu sözlerin kendisine ve herkese söylenmiş olduğunun altını çizer.
Sejla Kamerić Bosnalı Kız (Bosnian Girl) işinde olduğu gibi kendi bedenini bir sanat nesnesi olarak kullandığı iki işi sergide yer alıyor. Sanatçı, Van Gogh’un Sienna isimli fahişeye olan aşkının bir ifadesi olan “Sorrow” (Keder) isimli illüstrasyonundaki gibi çıplak fotografını ayni kompozisyonda düzenler. Van Gogh, illüstrasyonunun üzerine (Nasıl olur da dünya üzerinde yalnız bir kadın olabilir?) cümlesini yazmıştır.Van Gogh’un yaşadığı yıllar düşünüldüğünde onun bu işi, hiç de yaygın olmayan bir iştir. Sejla Kamerić de fotografın altına ayni cümleyi yazar. Sanatçı bu işiyle Van Gogh’u bugüne getirirken, kendini hem Van Gogh’un, hem de Sienna’nın yerine koyar. Kadının rolü ve sanatçının sorumluluğu olduğu kadar, aşk ve empati üzerine düşünülmesini olası kılar.
Sejla Kamerić’in 2015 tarihli son işlerinden biri, yüzünde Pierrot makyajı, 210x155cm boyutlarında dokuz aylık çıplak hamile fotografıdır. Toplumda hamileliğin gizlenmesi gereken bir durum olduğu yanılgısı ile sanatçı ve çalışan kadın için çocuk sahibi olmanın sanat yapmanın, çalışmanın engelleneceği düşüncesine karşı sanatçı, hem hamileliğini, hem de hamile bedenin görünürlüğünü kullanarak toplumdaki ön yargılara karşı bir eylemde bulunuyor. Ayrıca siyah bonesi, beyaza boyanmış yüzü,sağ gözünün altında siyah göz yaşı damlası makyajı ile dünyanın ortak imge hafızasına kazınmış bir karakter olan Pierrot’ya gönderme yapar. Bedenle yüz arasında bir karşıtlık vardır. Hüzünle, acıyla, kaygıyla bakan bir yüz ile yeni bir hayatın müjdesi olan hamileliği ve çıplaklığını gururla taşıyan beden.
Sejla Kamerić, Başak Doğa Temür’le yaptığı röpörtajda, Bosna’da gece klüplerinin, müşterilerinin bileklerini damgaladıklarını, hayatının tuhaf bir döneminde gittiği farklı gece klüplerinin damgalarıyla uyandığını, kendisini özgür ve mutlu hissettiğini anlatır. Aslında kimlik arayışındaki gençler için gece klüpleri, kopuş ve kaçışı özgürlük zannettikleri mekanlardır. Sejla Kamerić bu deneyimini, Almanya’da düzenlenen, Elektronik Müzik ve Yeni Medya Festivali’i için, “Frei” yazan damgalara dönüştürür. Festival süresince etkinlikleri izleyenlerin bilekleri, sanatçının hazırladığı damgalarla damgalanır. Frei kelimesi, özgürlüğü olduğu kadar karşıtı olan tutsaklığı da düşündürür. Sanatçının bu işi ister istemez, toplama kamplarına götürülen Yahudilerin bileklerine damgalanmış numaralara da gönderme yapar.
Arter’in girişinde yer alan Sejla Kamerić’in 51x193x20cm boyutlarında led ışıklarla aydınlatılmış Liberty kelimesinin harfleriyle oluşturulan işi, sanatçının grafik tasarım eğitiminin izlerini taşır. “Özgürlük” kavramı ona beyaz parlak harfleri çağrıştırır. Sejla Kamerić özgürlüğün korunması gerektiğini düşünerek harflerin üzerine kuşkonmaz dikenleri yerleştirir.
Arterin girişinde yer alan bir diğer işi ise BFF isimli bir yerleştirmedir.İngilizce’de “En iyi arkadaşım” anlamında kullanılan BFF kısaltması, aşırı tüketimin göstergesi olarak kullanılmış.190x270x210 boyundaki oyuncak ayı, ikinci el kıyafetler, kürk, deri, kumaş ve ped şişelerden üretilmiş. Sanatçı bu işiyle, her ne kadar ikinci el eşyaların geri dönüşümünü işaretliyor olsa da, abartılarak büyütülmüş oyuncak ayı, tüketimin boyutları kadar, savaşta tüketilmiş, yaşanmamış çocukluklara da gönderme yapar.
Sejla Kamerić’in büyük boyutlu bir diğer işi ise “Kırmızı Halı”(Red Carpet) isimli. Bu “halı”, şeritler halinde kesilen kırmızı renkli ikinci el kıyafetlerin tezgahta dokunmasıyla oluşturulmuş. Dokuma üzerinde yer yer giysi etiketleri ile yaka ve fermuarlı cepler görülüyor. Sanatçı üzerinde seçilmiş insanların yürüyebildiği evrensel bir sembol olan Kırmızı halıya gönderme yaparken, ikinci el kıyafetlerden dokunmuş bu kırmızı halıyla, sembolü önemsizleştirip, sıradanlaştırıyor.
Sejla Kamerić ‘in “Kırılgan Ümit Hissi” (Fragile Sense, of Hope) isimli işinde, şiddetli patlamalarda pencere camlarının patlamasını engellemek için camların bantlanmasından yola çıkarak, altın varakla bantladığı camlarla bir yerleştirme gerçekleştirir. Bantlansa bile camların daha büyük parçalar halinde kırılmasının önüne geçilemiyeceği gerçeği, hiç bir tedbirin savaş şartlarında işe yaramıyacağını görünür kılar.
Sejla Kamerić “Haziran Her yerde Haziran” isimli işini bir otoportre olarak isimlendirir. Sanatçının yatak odasının duvarında, muhtemelen Haziran ayındaki silahlı çatışmaların kurşun deliklerini gösteren, elde basılmış farklı büyüklükteki siyah beyaz fotograflardan oluşan bu iş savaşın dehşetini gözler önüne seriyor.
Sejla Kamerić’in retrospektif görünümlü bu sergisinde, video ve film festivallerinde gösterilen filmleri bulunuyor. Savaş sırasında film seyredebilmek için, bir grup gencin Apollo isimli bir sinema oluşturma eylemini gösteren “Apollo-İlk savaş sineması” isimli bir video ile birlikte sergide, ”Ben ne anlarım ki” isimli 35mm’ye aktarılmış renkli filmi yer alıyor. Bu filmde bir evin farklı mekanlarında büyüklerin yerini alan çocuklar görünüyor. Hiç bir diyaloğun olmadığı bu filmde, sanki savaş sonrasında sadece çocuklar kalmış gibi.
Sejla Kamerić bir çok çalışmasında Saraybosna’nın tarihi ve Yugoslavya’daki savaşla ilişkiler kurar. Savaşın izlerini hissettirir. Filmlerinde izleyicinin kendi deneyimlerine odaklanmasını sağlar.
Sejla Kamerić, hayatı boyunca ayni konuya, tek bir medyuma odaklanabilecek bir sanatçı değildir. Sürekli yeni şeyler öğrenen, tek bir temaya odaklandığında bile, farklı medyumlar arasında gidip gelen, yerleşik tanımları ve kategorileri sorgulayan bir sanatçıdır.