Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde, 1937’de devlet desteğiyle kuruluyor Resim ve Heykel Müzesi. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ne bağlı olan müze, Türkiye’nin son yüzyıldaki sanatsal üretimini belgeleyen çok geniş bir koleksiyona sahip. Bu koleksiyon çok uzun süre Dolmabahçe Sarayı’ndaki Veliaht dairesinde sergileniyor. Fakat 2014’e geldiğimizde basında binanın restore etmek için yeterli kaynak bulunamadığı için viran halde olduğu ve bu yüzden boşaltıldığı haberlerini okuyoruz. Bundan sonra Resim ve Heykel Müzesi Antrepo no:5’e taşınıyor. Veliaht dairesinin ise bir bölümü 7 yıllık bir restorasyon gördükten sonra Milli Saraylar’a bağlı Resim Müzesi’ne dönüştürülüyor.
Müzenin dışarıdan görünümü. Fotoğraf: habervesaire.com
Dolmabahçe Sarayı’nın resim müzesi yazan kapısından içeri giriyoruz. Denize yakın tarafta yer alan müzeye gitmek için bahçede biraz dolaşmamız gerekiyor. Yarı ıslak toprak yürüme yolundan, tavus kuşu ve kazların dolaştığı bir süs havuzunu geçtikten sonra yönlendirme tabelaları ile müzenin girişine ulaşıyoruz. Şeker gibi güneşli bir hava var, önce müzenin önünde denize nazır parkı dolaşıyoruz. Bu sırada yapının muhteşem ön cephesini görme fırsatımız oluyor.
Bugün müzeyi ağırlayan veliaht dairesi, Osmanlı’da padişahın tahta çıkmaya aday oğullarının yaşadığı, saraya bağlı kocaman bir köşk.
Lodostan biraz sersemlemiş vaziyette müzeye adım atıyoruz. İlk iş galoş giymek. Sonra broşürümüzü ve biletlerimizi alıp üst kattan başlıyoruz…
Müze Milli Saraylar koleksiyonundan 200 civarı tabloya ev sahipliği yapıyor ve eserler temalara göre isimlendirilmiş 11 ayrı bölümde sergileniyor. Her bir bölüm sarayın farklı bir salonunda yer alıyor. Değerli ressamların tabloları ve yapının ihtişamlı süslemeleriyle görülmeye değer, İstanbul’un merkezinde adını pek sık duymadığımız bir hazine burası.
Koleksiyon, çoğunlukla 19. Yüzyıl’a tarihlenen ve saraylarda yer almış eserlerden oluşuyor. Dolayısıyla o dönemin ilgi çeken mevzularını, saray yaşantısını ve sanatsal anlayışını belgelemesi açısından önem arzediyor.
Müzenin iç görünümü. Fotoğraf: zaman.com.tr
Koleksiyonda dikkatimi çeken ilk nokta estetik değerler. Yağlıboyanın kullanımı, renk seçimi, kompozisyon… Yani gerçek yaşamı tuvale aktarmadaki teknik ustalık muhtemelen eser seçiminde önemli bir kriterdi.
Diğer yandan resimlerin belgeleyici özelliği de söz konusu bu dönemin sanatında. Yan yana bir şehirden diğerine gitmenin bile günler aldığı, fotoğraf makinesinin yeni yeni ortaya çıktığı bir dönemden bahsediyoruz. Dış dünyayı bilmeyi mümkün kılan tek şey seyahatnameler ve resimler. Mesela Ayvazovski salonunun girişinde hemen solda asılı küçücük bir tablo var. Kimbilir kaç insana Mısır’ın sokaklarında dolaştığını, kahvelerine girip çıktığını hayal ettirdi bu resim…
Mısır demişken oryantalizm mevzusuna değinmeden geçmeyeyim. Bu dönemde yabancı ressamlarda Doğu’ya karşı inanılmaz bir ilgi uyanıyor. Doğu’ya seyahat etmiş etmemiş çoğu ressam bu ‘büyülü’ dünyadan, Fas’tan, Mısır’dan, İstanbul’dan sahneler yapmaya başlıyor. Belki hiçbir zaman gidemeyecekleri bu yerlerin hayalini kurmaya olanak sağlıyor bu tuvaller. Müzede Oryantalist Ressamlar: Doğu’nun Cazibesi adlı bölümde örnekleri olsa da diğer bölümlerdeki yabancı ressamlarda da oryantalist izlere rastlamak mümkün.
Bir diğer ilgi çekici noktaysa tabloların bize eski İstanbul’u göstermeleri. Sokak peysajlarında ufkun binalarla değil gökyüzüyle, ormanlarla dolu olması, Eyüp’ün tenha deniz kıyısı, İstanbul limanının kalabalıklığı… İnsanı bayağı şaşırtıyor. O zaman olan bazı şeyler bugün yok veya bina kalabalığının içinde kaybolmuş. Bugünkü çoğu şey ise o zaman kimsenin gelmezdi… İstanbul’u konu alan resimler Abdülmecid Efendi / İstanbul Görünümleri salonunda…
Bu salonlar dışındaki bölümler ise: Sultan Abdülmecid / Sultan Abdülaziz Salonu, Osmanlı’da Batılılaşma, Goupil Galerisi’nden Saraya Alınan Tablolar, İvan Konstantinoviç Ayvazovski Salonu, Saray Ressamları, Yaver Ressamlar, Türk Ressamları (1870-1890), Türk Ressamları (1890-1930), Portreler ve Tarihi Konulu Kompozisyonlar/Osmanlı Sarayı’nda Manzara.
Müzenin iç görünümü. Fotoğraf: aljazeera.com.tr
Gelelim müzenin genel durumuna…
Şeker gibi bir havada, bir pazar günü gezmemize rağmen, çocuğunu zapt etmeye çalışan bir İspanyol aile, yüksek sesle konuşarak gezen Arap kadınlar ve birkaç başka turist dışında pek kimse yoktu müzede. Bunun nedeni herhalde müzeye, olaylı el değiştirme haberleri dışında, sosyal medya ve basında az yer verilmesi ve tanıtım konusundaki yetersizlik… Müzenin kendi websitesi yok örneğin. Sadece müze girişinde edinebileceğiniz güzel bir broşür mevcut.
Müzenin iç mekan restorasyonu gayet güzel görünüyor. Fakat sanki genelde bir estetik tutarsızlık var hem müze içinde hem de çevresinde. Yapının iç pencerelerinden görünen bir boşluk var ve bu kısım bembeyaz betondan mesela. Kapıdan müzeye kadar olan alanda bir iki tane ufak yapı var ama sarayla hiçbir bütünlük oluşturmuyor denebilir.
Eserlerin zarar görmesini engellemek için hareket sensörleri var. Pratikte esere çok yaklaştığınızda ötmesi gerekirken önünde insan yokken bile, üstelik oldukça sık ötüyorlar. Çalışanların da pek ilgili olduğunu söyleyemem, genelde biraz gevşek bir görüntü var bu konuda.
Burası hem yapı hem koleksiyonu açısından bir hazine gerçekten. Üzerinde çok emek olduğu belli fakat yapılması gerekenler hala var. Umarım gelecek yıllarda biraz daha ilgi gösterilir ve daha çok insan tarafından tanınması sağlanır. Ve yine umarımki Resim ve Heykel Müzesi de yeni yerinde, belki yeni ismiyle (Çağdaş Sanat Müzesi şeklinde değiştirilmesi söz konusu) tekrar ziyarete açılır…
Keyifli gezmeler,
-Rana
Pazartesi-Perşembe hariç her gün 9:00-16:30 arası açık.
Ücretler tam: 5 TL öğrenci: 2TL
Bu yazı daha önce ranakelleci.wordpress.com'da yayınlandı.
Şehrin merkezinde bir hazine: Milli Saraylar Resim Müzesi