Eva'ya Huzur Yok
“Şu kapıyı açın” İşte size anlamı açık bir tümce.-
Ama bize dümdüz bir kırlıkta söylenirse, anlaşılmaz
oluverir. Ancak bir eğretileme anlamı varsa kavrayabiliriz onu.
Ve bu çok değişken koşulları ancak bir dinleyici aklı,
ekler ya da eklemez, sağlayabilir ya da sağlayamaz.
( Paul Valery imge ve sanrı -notlar -Harf Yayınları )
35.İstanbul Film Festivali’nde gösterilen Eva’ya Huzur Yok filmi, Fransa. Arjantin ve İspanya ortak yapımı bir film. Filmin Yönetmeni Pablo Agüero. Yönetmen,
devlet başkanı Juan Peron’un karısı Eva Peron’un 1952 yılında ölmüş olmasına rağmen, Arjantin’nin siyasi tarihinde hala süren gölgesini görünür kılıyor.
Yönetmen Pablo Agüero Eva’ya Huzur Yok filmini Eva’nın hayat hikayesi üzerinden değil, Eva’nın mumyalanmış cesedinin yolculuğu üzerinden inşa ediyor.
Film, otuz beş yaşında kanserden ölen Eva Peron’un cesedinin mumyalanışıyla başlar. Mumyalayan, Eva’nın asık yüzünü gülen bir yüze çevirmeye çalışır. Eva’nın mumyalanan cesedi, askeri bir kamyonla bir sandık içinde bir er ve bir albay tarafından kimsenin bilmediği bir yere götürülür.
Filmde kamyonun kasası, Arjantin’e gönderme yapan bir iç mekan gibi kullanılmıştır. Eva’nın cesedini kimsenin bilmediği bir yere götürmekle görevli er bu iç mekana gelince, merakla sandığı açar. Hiç bir kadına sarılmamış, bir kadınla beraber olmamış er için, mumyalanmış cesede sarılmak unutulmayacak bir andır. Tıpkı o güne kadar görmedikleri, kendileriyle birlikte grevlere katılmış, halkın yanında yeralmış Eva Peron’u, ölmüş olsa bile, hiç unutmayacak Arjantinliler gibi.
Kamyonun kasasına binen albay, erin sandığı açtığını öğrenir. Sadakat üstüne bir tartışma başlatan albaya er, sadık olduğunu ama yaşadığı bu olayı herkese anlatacağını söyler. Albay ve er aslında ayni dili konuşmamaktadır. Albay için önemli olan, kimsenin bilmemesi gereken Eva’nın cesedinin saklanacağı yerken, er için ise önemli olan, bir erkek olarak ilk defa bir kadına sarılmış olmaktır. As üs ilişkisi diğerini anlamaya imkan vermediği gibi, koşullardan bağımsız düşünmek de, koşullanmış dünya görüşü de, diğerini anlamaya imkan vermez.
Albay eri döver. Er de karşılık verir. Albay Eva’nın cesedinin saklandığı yeri gizlemesi için şiddeti kullanır. Albay’ın ere uyguladığı şiddet, Arjantin’deki Askeri darbelere gönderirken, bir diktatöre dönüşen Juan Peron’u da anımsatır. Yönetmen, albay figürü ile farklı iki durumu ima ederken, hem o - hem o değil durumu yaratarak “ tuzak” kuruyor.
Eva’nın ölümünden üç yıl sonra, Juan Peron bir askeri darbeyle devrilir. Yurt dışına kaçar. Askeri cuntanın Eva Peron’un mumyalanmış cesedini artık gizlemesine de gerek yoktur. Çünkü cunta için Eva Peron’un cansız bedeni, bir can simididir.
Eva’nın mumyalanmış cesedini ordunun görevlendirmesiyle ve onun uygun gördüğü yere gizlice götüren albay yargılanır. Eva’nın yerini söylemesi karşılığında özgür bırakılırken, Eva’nın gizlenen cansız bedeni de “ özgürlüğüne ” kavuşturulur.
Yönetmen Pablo Agüero, 1950 lerden kalma siyasi görüntüleri, Eva’nın halka seslenişinin belgesellerini kullanarak Arjantin siyasi tarihine gönderme yaparken, halkın Eva Peron sevgisinin giderek mitleştirilişini siyasi çevrelerce bir siyasi araca dönüştürülüşünü görünür kılıyor.
Benzer bir durum bu coğrafyada da işlemektedir. Mitleştirilen, her durumun ölçüsü gibi kullanılan, koruma yasalarıyla dokunulmaz kılınan , her vesile ile araçsallaştırılan cansız bedenlere bu coğrafyada da huzur yok.
Yönetmen Pablo Agüero, Eva Peron’la ayni kaderi paylaşan cansız bedenleri huzura kavuşturmanın, onlara yüklenen “politik kuvvetten” vaz geçmekle mümkün olduğunu algılamamızı sağlıyor.