Bize Kınalıada'yı ve Sabah'ları sevdiren, Sağanak Yağmurlu havada bile şarkılar söyleten, o Durakın nerede olduğunu bilmesek de bulma umudunu içimize işleyen, Yeşil Çimlere Gömülür bir şekilde uzanarak dinlediğimiz müziğiyle ruhumuzu dinlendiren, Nilipekkimki diye sorabilecek kadar da samimi, ukulele sesli kadın Nilipek'in BKM'de misafiri olduk. Bakın neler anlattı.
Müziğe ve resme olan ilgin ne zaman başladı? Yeteneğini nasıl keşfettin?
Hem müzik hem de resim keyif aldığım şeylerdi. Küçüklüğümde, evde şarkı söylemekten de keyif alıyordum, bir şeyler çizip anneme göstermekten de. 5 yaşından itibaren de belirli müzik eğitimlerine katılmaya başladım. Resim kursları, seramik kursları da müzik eğitimimin peşinden geldi. İlgim devam ettiği sürece de her iki alanda da devam etmek istiyorum.
Bugüne kadar çizdiğin karakalem çalışmalardan ya da diğer çalışmalarından bir sergi açmayı düşünüyor musun?
Kesinlikle çok isterim; ancak şu anda böyle bir sergi oluşturmak için vaktim yok. Umarım günü geldiğinde böyle bir sergi açarım. Bu benim de hayalini kurduğum bir oluşum çünkü.
Şarkılarını yazarken nelerden besleniyorsun? Her şarkının bir hikayesi var mı?
İnsanın bir şeyler hakkında yazabilmesi için, bir şeyler yaşaması gerekir kafasında değilim ben. Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var ve her şarkımın da dokunduğu bir anı ya da duygu durumu var elbette.
Şimdiye kadar bir çok festivalde ve küçük performans alanlarında konserler verdiniz. Hangisinde dinleyiciyle buluşmak sizi daha çok mutlu ediyor?
İkisinin de keyfi ayrı bende. Eskiden küçük sahneler, seyirciyle iletişim daha iyi geliyordu. Sonra bir kaç festivalde- Babylon Soundgarden, Nilüfer, Parkfest- sahne aldım ve büyük sahnelerin ayrı bir duygu ve tat olduğunu fark ettim. Ayrıca çıktığım festivallerde genelde alternatif sahnelerin açılışını yaptığım için ayrı bir hazzı da oluyor. Ama dediğim gibi ikisinin de yeri ayrı.
Şarkılarla ve sözlerle arası bu kadar iyi olan bir insan edebiyata da meyillidir bizce. Peki edebiyatla aranız nasıl? Okumayı sevdiğiniz yazarlar kimler?
Doğrusunu söylemek gerekirse güncel edebiyatı pek takip edemiyorum. Bende şöyle bir düşünce var: Bugüne ulaşabilmem için sanki bundan öncesini de okuyup bugünlere öyle gelebilmem lazım. Bu biraz da akademisyenlikten de gelen bir şey herhalde. Hastalık gibi bir nevi. Ama okumayı çok seviyorum. Lise hayatım Herman Hesse'yi, üniversite hayatım da Edgar Allan Poe'yi okuyarak geçti. Her ikisini de çok severim. Günümüz yerli edebiyatından Barış Bıçakçı'nın tarzı çok hoş. İnsanı huzura sürükleyen çok naif bir anlatım tarzı var.
Hayata dair büyük bir hayal kırıklığınız oldu mu bugüne kadar? Çok isteyip de sahip olamadığınız bir şey ya da sizi çok üzen herhangi bir anı yer edindi mi hayatınızda?
Öyle zamanlar oluyor tabi dönem dönem. Sonra kendi kendime düşünüyorum ve diyorum ki "Şimdi olsa yine aynı şekilde davranırdın sen kızım!". Bu biraz da benim rahatlığımdan kaynaklanıyor galiba. Aslında biraz temkinli de bir insanım ve hayatımı uzaktan, sakin sakin sürdürüyorum gibi geliyor bana. Böylelikle çok büyük düşüşlerim olmuyor çok büyük çıkışlarım olmadığı için.
Sofar Sounds İstanbul projesinde de sahne aldınız. Ayrıca aynı projede Biz'in sahnesine de konuk oldunuz. Sofar Sounds 'u müzğin gelişimi açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sofar'ın bir parçası olmak ve o sahnede çalmak çok gurur vericiydi. Sofar'ın, müziğin tanınmasında, yayılmasında ve insanların müziği keşfetmesinde çok büyük payı olduğunu düşünüyorum. Bütün bu güzelliklerden ötürü Sofar'ı çok seviyorum ve ben de heyecanla takip ediyorum.
Geldik son soruya. Dinlemeyi sevdiğiniz yerli-yabancı müzisyenler ve müziğinizin oluşmasında sizi etkileyen isimler kimler?
Son dönemde genellikle bizim camiamız :) diye adlandırabileceğim isimleri dinliyorum.Cihan Mürtezaoğlu, Can Güngör, Biz, Kalben, Can Kazaz, Adamlar ve daha nicesi. Bunların dışında Ceylan Ertem, Yasemin Mori, Erkan Oğur ve Ortaçgil'i severek dinliyorum. Duman ve Kurban zaten bizim neslimizin asla vazgeçemeyeceği ve her dönem albümlerini zevkle dinleyeceğim isimler. Ülkemiz dışına çıkmam gerekirse de The Who, Led Zeppelin, The Doors ve özellikle Tame inpala'yı seviyorum. Belirli bir türe bağlı kalmadan yenilerden ne çıkmış diye takip etmeye çalışıyorum.
O eşsiz sesiniz ve güzel sohbetiniz için çok teşekkür ederiz. Yaşasın Nilipek.