Kendi evimizde deplasmana gelen Kaan Boşnak'ın söyleyecekleri var...
Biraz klasik olacak ama Kaan Boşnak okul hayatında nasıl bir öğrenciydi, müziğe ve yazmaya olan yeteneğini nasıl keşfetti
Tahmin edilenin aksine okul hayatımda başarılı bir öğrenciydim; ama çalışkan bir öğrenci değildim, tembeldim. Dersi derste dinlerdim, anlamam gerekeni anlardım; ama aklım hep başka yerlerdeydi. Lisedeki tüm zamanım dersten kaçıp konferans salonunda davul çalmakla geçmişti mesela. Zaten üçüncü sınıftayken de okulu bıraktım. Edebiyatla ilk buluşmama gelecek olursak birinci sınıftayken ‘Genç Praksis’ isimli bir dergi çıkarıyordum. O dergi biraz siyasi içerikli bir dergiydi ve eylemlere gidip elden satardık. İlk şiirim orada yayınlanmıştı. Sonrasında edebiyatla fazla içli dışlı olmadım. O zamanlar Küçük İskender abimiz vardı. Genç, şair ya da şair olmak isteyen çocuklar olarak onun etrafında toplanırdık. Oradaki tüm arkadaşlarım da edebiyatta iyi yerlere geldiler zaten; ama ben sonrasında müziğe yöneldim. Liseyi bıraktığım yıl da Yüzyüzeyken Konuşuruz’u kurdum, oradan da bu zamana kadar geldik malum.
Gerek müziksel kariyerinde gerek edebiyat kariyerinde, çok istediğin ancak gerçekleştiremediğin bir şey, bir hayal kırıklığın var mı?
Aslında bir hayal kırıklığım yok, hatta hayalini kurduğum şey çok çabuk gerçek oldu. Bu yola başladığım ilk zamanlar bu günlere gelmeden, gerçekten işinde saygı gören biri olmak istiyordum. Gerçekten öyle oldu. Sanırım tek hayal kırıklığını bağımsız çıktığım bu yolda bazı anlaşmalarla o bağımsızlığımı kaybedince biraz da olsa yaşadım. “Türkiye’de müzik yapmak, bu piyasaya müzik yapmak, kaydettiğin şeyi radyoların çalması için şöyle şeyler yapmanız lazım.” şeklinde bağımsızlığın manipüle edilmesi bana çok çirkin geldi. Şu an da tek savaşım, tek mücadelem bağımsızlığımı tekrardan kazanmak. Tek pişmanlığım bu herhalde.
Tek başına verdiğin konserlerden mi, yoksa Yüzyüzeyken Konuşuruz ile verdiğin konserlerden mi daha çok keyif alıyorsun?
Bu yola ilk başladığımda tek başıma görüyordum kendimi. Grup arkadaşlarım olsa dahi her şeyi yapan akustik gitarımla evde çalıp söyleyen bendim. O zamanlar, ilk iki yıl falan tek başıma çalmaktan daha çok zevk aldım. Şimdi grup hayatımızın dördüncü yılına yaklaşıyoruz artık, grup arkadaşlarımızla uyumumuz, hatta dışarı çıkıp beraber takılmamız da tam bu seneye denk geliyor. O yüzden şu an hem arkadaş, hem grup arkadaşı, hem de müzik yapmaktan zevk aldığım kişiler oldukları için onlarla sahneye çıkmayı daha çok seviyorum. Tabi samimi hissettiğim bazı mekânlarda tek başıma çıkıp çalmayı da severim ayrıca.
Yüzyüzeyken Konuşuruz için bir ütopyan, şu festivalde çıksak olay bitmiştir dediğin bir platform, bir organizasyon ya da hayalin var mı?
Bu tarz şeylerin hepsi olabilecek şeyler. Belli piara, belli çevreye bakan şeyler. O yüzden maddi bir hayal kurmaktansa daha çok manevi benimkisi. Nick Cave beni dinleyip, beğensin isterdim mesela. Ya da İnönü Stadının açılışında Vodafone Arena’da çalmayı isterdim.
Ot dergisinde de yazıyorsun, orada sıkça takip ettiğin yazarlar kimler?
En başta zaten olmazsa olmaz Murat Menteş. Murat Uyurkulak ve Hakan Bıçakçı’nın yazılarını çok beğeniyorum. Bir de Mahir Ünsal Eriş’in öykü kitaplarını çok severim aynı şekilde dergideki yazıları da güzel.
Fanzinler ve fanzincilik hakkında ne düşünüyorsun?
Fanzin, bence edebiyata hevesli insanların edebiyata adım atabilmesi için çok önemli bir araç. Edebiyatla uğraşmak da kendi editörlüğünü yapmayı gerektiriyor. O yüzden fanzinle uğraşmak her olası edebiyatçının yapması gereken bir şey. Zaten fanzinler satılsın ya da daha çok dağıtılsın, daha çok okunsun şeklinde popülarite uğruna yapılan şeyler değildir. Fanzinler genç neslin yaptığı bir ego tatmininden çok, kendi lugatını sayfalara ve yazıya dökmesi, bunu insanlara kabul ettirmesi ve bunun masada tanınmasını sağlamasıdır. Fanzinlerin kesinlikle artarak devam etmesi gerekiyor. Özellikle Türkçe gibi bir dili olan ülkemizde fanzinlerin önemsenmesi gerekir.
Futbolla aran nasıl, futbol oynamayı sever misin? Halı sahada hangi mevki?
Futbolu çok seviyorum. Çok başarılı bir futbol oyuncusu değilimdir ama, lisede falan beni takıma almazlardı mesela. Futbol oynamayı da severim, halı sahada orta saha ama ofansif. Asist yapmayı daha çok seviyorum gol atmaktan ziyade. Tabi uzaktan da iyi şutlarım vardır. Dijital ortamda da oynarım. Pes değil de, daha çok Fifa yanlısıyımdır.
Yakın zamanda halı saha maçı yaptın mı?
En son yazın Yökş grubuyla yapmıştık Moda’da. Sağlam dağıtmıştık onları. Baya güzel yenmiştik :)
Samimiyet kelimesine uyuz olduğunu duymuştuk, o hala geçerli mi?
O iki sene önce falandı galiba. Büyük ihtimal daha yeni bir yere gelmiş yeni ünlü olmaya başlamış ve bunun kaprisini yapan biriydim o zaman. Fotoğraf çektirmek istemiyorum, bunu beğenmedim, git soğuğunu getir falan. Ama şimdi şunu anlıyorum, biz bu kadar samimi müzik diye diretmeseydik, insanlar da samimi müzik diye bir algıya girmeyeceklerdi. O yüzden kızmıyorum artık buna. Şöyle söyleyebilirim ben de kısa yoldan, o dönem uzun isimli gruplar çıkmıştı ve insanlar bu akımı nasıl tanımlayacağını bilmediler. Kolay yoldan samimi müzik dediler.
Sohbetin en eğlenceli bölümü. Şimdi birkaç kelime söyleyeceğim, aklına gelen ilk kelimeyi ya da sana ne çağrıştırdığını söylemeni isteyeceğim senden.
Samimiyetle başlayalım: Çorap
Kadıköy: Kadıköy zor bak. Çok şey geliyor aklıma ama aynı şeyi söylemek istemiyorum, illa cool bir şey olacak ya J ‘bir dönem yuva’ diyebilirim
Ot: Hımmmm ‘gülücük’ olsun sadece J Çay: Kırmızı
Şiir: Kadın Onur Ünlü: Reis
Para: Hala bende demem J .‘standart’ diyebilirim Aşk: Çorba
Türkiye: Kedi. Hem nankör, hem güzel, hem sevmek istediğin bir şey, hem de kendini sevdirmeyen, saldıran ve zarar veren.
Son olarak seni dinleyenlere ve Kıtlama okuyanlara söylemek istediğin bir şey var mı?
Sevsinler abi. Her şeyi karşılıksız, kendini düşünmeden, bencillik yapmadan sevmek lazım. Her zaman karşındakini düşüneceksin diye bir şey yok. Ama genelde kendi iyiliğini düşünmeden, biraz da karşısındakinin iyiliğini düşünerek hareket etsinler.
Bu eğlenceli sohbet için, şarkılar için, müziğe getirdiğin yeni oluşum için çok teşekkür…