Ali Şentürk yeni kişisel sergisini bir heykele aşık olan akıl hastası Burhan İçmen üzerine kurguladı. Bu enteresan hikaye üzerine bir araya geldiğimiz sanatçının tek enteresan hikayesi Burhan değilmiş. Çocukluğundan köklenen mistik hikayeleri, mekanların ruhlarını, bir parçası olduğu Pelesiyer kolektifini ve daha bir çoğunu konuştuk.
Ali Şentürk, Sana Gül Bahçesi Vaadetmedim, sergiden detaylar
Burhan İçmen’le karşılaşman nasıl oldu? Onun üzerine bir sergi oluşturmaya hangi noktada karar verdin?
Geçtiğimiz yıllarda ‘Operasyon; kamusal alan’ adlı bir iş yapmıştım. Burhan’ın hikayesini de bu iş için Ankara Milli Kütüphanesi’nde araştırma yaparken, mikro film arşivlerinin içinde buldum. Gazete haberinin bir çıktısını alıp panoma astım. Bu yaklaşık iki sene önceydi. O panomda duruyordu ben diğer işlerimle ilgileniyordum. Sergi fikri zamanla kendi kendine oluştu… Burhan’ı takip etmeye kişisel bir merakla başladım. Hikayesi çok güzeldi ve altta kalmamalıydı. Son bir senedir artık Burhan ile ilgili bir şey yapmam gerektiğini hissettim. Bu sergi de ona küçük bir hediye gibi oldu aslında çünkü artık daha kalıcı, ölümsüz… Bir veri tabanına girdi, Google’da arattığınızda, sosyal medyada veya başka bir yerlerde Burhan görünür halde.
Ali Şentürk, Sana Gül Bahçesi Vaadetmedim, sergiden detaylar
Daha önce ‘Koş Ali koş’, ‘Ali Şentürk’ü aramak’ gibi işlerinde kendi karakterine yönelik bir arayışın söz konusuydu. Bu sefer de bir akıl hastasının kişiliğini ele alıyorsun. Kişilik analizleri, çeşitli tiplemeler, sanat pratiğinde nasıl bir yer tutuyor?
Aslında tüm işlerim birbirinden bağımsız gibi duruyor ama değiller. Ben iki disiplinde ilerliyorum, biri Burhan gibi karakter analizlerine daha yatkın veya onlarla alakalı olan, araştırma gerektiren işlerim, diğeriyse desenlerim. Ne zaman biri beni çok yorsa öbürüne geçiyorum. Ama hepsinde bir iz sürme var. Bunun başlangıcı amcamın intikamını aldığım işimdir. Adı Ali Şentürk olan amcamın garip bir hikayesi var. Eşinden ayrıldıktan sonra hiç konuşmamaya başlıyor, hocaya götürdüklerinde hoca cinlerle evlendiğini kabul etmezse öleceğini söylüyor ve birkaç hafta sonra ölüyor. Ben de bir köy evinde temsili olarak bir cinle evlendim ve onu orada bırakıp çıktım. Amcamın öcünü aldım, kendi adım üzerinden onun izini sürdüm yani… Onun ruh halini ve yaşadığı şeyi çok merak ediyorum. Çocukluğumdan onu çok az hatırlıyorum ve beraber çok az zaman geçirdiğimiz için o süreci tekrar yaşıyorum bu şekilde. Burada da bir saygı duruşu var aslında.
Sonrasında buna benzer bir işim, ‘Ali Şentürk’ü Aramak’ var. Çalışmada bir ego var gibi duruyor ama aslında izini sürdüğüm ben değilim. Bu tamamen isim üzerinden bir arama. Arkadaşlarla konuşurken çıktı bu fikir, ‘Ali Şentürk çok kullanılan bir isim, acaba ilk Ali Şentürk kim?’ diye. Bunun üzerine doğduğum şehirden, Ankara’dan başladım ve buradaki Ali Şentürk mezarlarını bulup onlarla yüzleştim. Mezarlıktan izin aldıktan sonra hepsine kafamı koyabileceğim kadar boşluk açıp ‘Gerçek Ali Şentürk sen misin?’ diye sordum aslında. Bu parodiyi seviyorum birçok işimde de vardır…
İşte bu şekilde bir arama süreci başladı benim için. Güzel tarafı, her zaman izini sürebileceğim bir şey buluyorum.
Ali Şentürk, Koş Ali Koş, 2015
Ali Şentürk, Ali Şentürk’ü aramak, 2013
İşlerinde büyüdüğün/yaşadığın yer, yetiştiğin aile ve toplumun izlerini yakalıyoruz. Bunlara yer vermenin özel bir nedeni var mı?
Hiç bunun üzerine düşünmedim aslında. Ama annemin işlerime etkisini çok seviyorum. Hemen her sergide eli var ve işleri daha da doğallaştırıyor. Dışarıdan birisi olduğu için yaptığı yorumları çok seviyorum. Ayrıca çocukluğundan, doğduğum köyden anlattığı hikayeler de çok güzel, bunlar üzerinden işler üretiyorum çoğu kez. Onun anılarını kalıcı bir hale getiriyorum bu şekilde. Fotoğrafını çekmek gibi, o anıyı kaybetmemek için.
Çalışmalarına Ankara’da devam ediyorsun. En son m1886’nın kapandığını duydum. Ankara’da sanat ortamı hakkında neler söylersin?
Ankara’da çok güzel üretimler yapılıyor öncelikle. m1886 dışında Galeri Nev ve Siyah&Beyaz, Cermodern ve SALT Ulus var. Ama şuan için bence Ankara’nın en önemli mekanı Torun. Torun kar amacı gütmeyen, sponsorlar ve gönüllüler ile yola devam eden bir kolektif.
Bir diğer nokta, Ankara’da İstanbul’a kıyasla sergileme ve bir iş üretmek anlamında daha profesyonelleşmemiş bir yaklaşım var. Herşeye rağmen üretim yapan bir sanatçı için rahat ve doyurucu bir mekan. Başkentten her sene çok yetenekli sanatçılar çıkıyor ama büyük bir çoğunluğu üretim yapmak yerine bir yere varmayan yada dayanağı olmayan küçük sanat ve sanat ortamı tartışmaları yapıyorlar. İçine girmediğin bir sistem hakkında asıp kesmek her zaman kolay yoldur.
Ali Şentürk, Özetler, 2015
Pelesiyer adlı bir insiyatifin içinde olduğunu duymuştum. Oluşumdan bahseder misin?
Biz akademiden, sergi yazılarından, süreçlerin işleyişinden çok sıkılmıştık. Kendimize bir oyun alanı bulalım istedik. Oyun alanı olarak köyler, terkedilmiş yerler gibi, kamusal alanın ilk oluştuğu yerleri şeçelim dedik. Mekanın bir duygusu olması, bize birşeyler hissettirebilmesi çok önemliydi. Bu yüzden gittiğimiz yerde ilk önce bir mangal kurarız mesela. Çünkü Türk adetlerinde sofra önemli bir şeydir, sofrana davet ettiğin kişi güvendiğin biridir… Daha sonra mekanı anlamaya çalışırız. Eğer oradan birşey hissetmezsek ‘ben yokum’ deriz. Başta Alper Aydın, Hüseyin Arıcı ve bendik, daha sonra sayımız arttı. Sultan Burcu Demir, Efe Solmazlar, Mert Acar girdi işin içine. Bizim sadece sanatçı üretir diye bir görüşümüz yok, herkese açığız. Sanatı elitize etmeyi sevmiyoruz.
Pelesiyer’in kelime anlamı ne peki?
Pelesiyer benim annemin kullandığı bir laftır. ‘Soğan kabuğuna basma cin çarpar’, ‘ekmek kırıntısına basma cin çarpar’ gibi laflar vardır. Pelesiyer bunların tümüdür, ‘pelesiyere basma cin çarpar’ gibi…
Ali Şentürk, İstemli İstemdışı, 2013
Şuana kadar birlikte neler yaptınız?
İlk etkinliğimiz çok garip bir hikayesi olan Dam diye bir çoban köyündeydi. (Çoban köylerinin bir çoğu, Alevi nüfusunun yoğunlukta olduğu, çilehaneleri olan köylerdir. Tarihleri de çok ilgi çekicidir.) Bu köyde zamanında bir kavga oluyor ve kan dökülüyor. Kan dökülünce ‘biz burada yaşayamayız’ deyip dağın arkasına taşınıyorlar ve köyde sadece koyunlarıyla bir çoban kalıyor. Bunları da bize çoban anlattı. Daha sonra köydeki boş evlerin içlerine girip baktık. Bir evin içinde bir sürü hayvan leşi, kemikleri var. Meğer çoban hayvanlarına çakallar saldırdığı için eşeğini kesip oraya atıyor, oraya gelen bütün hayvanlar da orada ölüyormüş… Köyden çok etkilendik ve ilk etkinliğimizi burada yaptık. Ben az önce bahsettiğim, amcamla ilgili olan işi de orada bir evde yaptım. Hüseyin orada bulduğu aynayla bir iş yaptı, Alper köyün ana yolunu kan rengine boyadı, Sultan hayvan leşlerinin arasında bir fotoğraf kurguladı.
Bu mekanlara ziyaretçi çağırmıyoruz bu arada, sadece yaptıklarımızı arşivliyoruz. Çünkü öbür türlü mekanın dokusu bozulur. Mekana en az müdahaleyi yapmaya gayret ediyoruz. Alper’in yolu boyarken kullandığı boya doğada çözünebilen bir boyaydı mesela.
Geçtiğimiz ay ise Santralistanbul’da Derya Yücel’in ders grubuyla düzenledikleri ‘Buradan Nereye?’ sergisine katıldık. Bu sergi Pelesiyer’in zirve noktasıydı bence. Mekan çok korkutucuydu çünkü o kadar güzelki bunun üzerine birşey koymak terbiyesizlik olurdu. Sonra gezerken güvenlik kabinini bulduk. Kabin, korktuğumuz bu mekandan sığınabileceğimiz bir alan gibi oldu bizim için. Bu kabinin içinde yalnızca küçücük bir nefes alma boşluğu var. Biz de sergi için oraya korkmuş gözlerimizin olduğu bir video yerleştirdik.
Beraber etkinliklere devam edecek misiniz?
Bundan sonraki etkinliğimiz Çubuk-2 barajında olacaktı ama yıkıldı. Burası cumhuriyetin en önemli barajlarından birisi, gazinolu, pavyonlu baraj olarak geçiyor. Hatta Ankara’nın ilk dönemlerinde bir mimar yazmış, şehirden sıkılınca otobüsler kaldırılır oraya gidip birşeyler içilir, havuza girilirmiş. Şimdiyse ayyaşların, tinercilerin olduğu bir yer… Bu mekanda birşeyler yapacaktık ama şuan yıkıldığı için yeni bir şeyler düşünüyoruz.
Ali Şentürk, Sana Gül Bahçesi Vaadetmedim, sergiden detaylar
Artnivo.com Project Space’de açılan Sana Gül Bahçesi Vaadetmedim sergisini 9 Temmuz’a kadar görebilirsiniz.
Bu yazı daha önce The Artsy Blog'da yayınlanmıştır.