BİR ULUS DOĞUYOR
Uslu durması için denizi
kim ikna edebilir kim?
Neden paramparça ediyor durmadan
mavi kehribarlarla yeşil granitleri?
Ve kıyı boyu uzanan kayalıklardaki
bu yarıklar, bu delikler niyedir?
Yolum götürüyor beni denize
ama nereye giderim, ya yolumu keserse?
Neden engel kurarım yoluma
ve düşerim tuzağına denizin?
Pablo Neruda - Sorular Kitabı (Broy yayınları
15. Film Ekimi kapsamında, Nate Parker’in Bir Ulusun Doğuşu isimli filmi gösterildi. 2016 Sundance Jüri Büyük Ödülü ve İzleyici ödülü kazanan bu film,1831 yılında, kölelerin
isyanının başını çekerek tarihe geçen Nat Turner’in insanın içine sızan hayatını, duyarlı dokunuşuyla şekillendirirken, mekan, kast dekor kostüm ve makyaj seçimiyle, izleyiciyi onsekizinci yüzyılın Kuzey Amerika’ sına getirip bırakıyor.
Bu başarılı ilk filmiyle yönetmen Nat Parker, Nat Turner rolünü de üstleniyor ve üstün bir performansla gerçekleştiriyor.
18. yüzyılda İngiliz plantasyonlarında son derece ağır koşullarda çalıştırılan kölelerden biri olan Nat Turner, Benjamin Turner’in plantasyonunda dünyaya gelir. Nat Turner’in annesi ve anneannesi de Afrikalı birer köledir.
Son derece saygılı, emirlere itaat eden ve diğer kölelere yardım eden Nat Turner sevilen biridir. Efendisinin karısı ona okuma yazma öğretir. Kendisine okuması için gerekli olan kitabın İncil olduğuna karar verir ve ona bir İncil verir. Nat Turner, inançlı bir Hırıstiyan haline gelir ve vaaz vermeye başlar. Nat Turner’in sahibi, plantasyonların
sahiplerine olan borçlarına karşılık olarak onun vaaz verme yeteneğini kullanır. Nat Turner sahibi tarafından her gün plantasyonlara götürülür. Nat Turner, işkence gören, aşağılanan en küçük hatalarında öldüresiye kırbaçlanan, aç bırakılan, insanlık dışı koşullarda yaşamaya zorlanan zenci kölelere incilden pasajlar okumak zorunda bırakılır. Nat Turner verdiği vaazların köleleri uslandırmak, tanrının gazabıyla korkutup sindirmek, başkaldırı düşüncesini yok etmek için kullanıldığının farkına varır. Din her zaman her yerde olduğu gibi zencileri kandırmanın bir aracı haline getirilir.
Nat Turner, son gittiği plantasyonda kölelere yapılan işkencelere de tanık olur. Verdiği vaazla bunun bir kader olmadığını, kurtuluşun ellerinde olduğunu ima eder. Sözler ağzından cesaretle doğaçlama olarak dökülür. Buna çok sinirlenen sahibi onu öldüresiye kırbaçlatır. Sırtında şaklayan her kırbaç darbesi derin izler bırakırken, onun ruhundaki özgürlük ateşini alevlendirir. Tanrı tarafından köleliğe son vermek için seçilmiş biri olduğunu düşünmeye başlar. Günlerce hasta yatar. Sonra sahibi tarafından en insafsız, en gaddar plantasyon sahibine satılır. Kölelerle buluşarak ayaklanma için örgütlenmeye başlar. Nat Turner bir gün, plantasyon sahiplerinin tecavüzüne maruz kalan ve günlerce hasta yatan aşık olduğu karısı, oğlu ve bütün sevdiklerini geride bırakarak yedi köleyle birlikte sahibini öldürür. Kısa sürede başka köleler de Nat Turner’in grubuna katılır. Kölelerin isyanı başlar. Bu isyan artık dişe diş, göze göz bir mücadeledir. Ellerinde baltalarla isyancı köleler pek çok plantasyon sahibini ve ailesini öldürür. Bunun üzerine beyazlardan oluşan bir milis grubu isyanı bastırır. İsyancıların yanı sıra intikam hırsıyla yüzlerce Afrikalı da bu arada öldürülür. Nat Turner kaçmayı başarır. Ne var ki kaçışı uzun sürmez yakalanır ve idam edilir.
Bu film, iktidar ve özgürlük kavramını yeniden düşünmek gerektiğini ortaya koyuyor. İktidar olmanın, gücü ele geçirmek demek olduğunu, bu gücün öldürmeye kadar giden çok daha fazla sayıda tahakküm yöntemini göstermekten ve uygulamaktan geri durmadığını, dini de kullanmaktan kaçınmadığını, özgürlüğün bedelinin ise ne kadar ağır olduğunu görünür kılar. Özgürlük ancak dinin kutsallığından, ondan doğan yasalardan, insanın her türlü manevi ve maddi temellere dayanan iktidardan vazgeçebilmesiyle gelişebilir.
Michel Foucault’nun iktidar kavramına ilişkin araştırmaları sonucunda tespit ettiği durumların analizi ile oluşturduğu görüşleri doğrultusunda olaylara bakarsak “… devlet iktidarının diğer iktidar biçimlerinden türediğini söylemeye kadar varmasak da, en azından bu iktidarlara dayandığı, devlet iktidarının var olmasını sağlayanın onlar olduğu söylenebilir. İki cins arasında, yetişkinlerle çocuklar arasında, ailede, iş yerlerinde, hastalarla sağlıklılar arasında, normallerle anormaller arasında var olan iktidar ilişkileri bütününün devlet iktidarından kaynaklandığı nasıl söylenebilir? Devlet iktidarı değiştirilmek isteniyorsa, toplum içinde işleyen çeşitli iktidar ilişkileri de değiştirilmelidir. Önemli ola şey, devlet iktidarına sahip olan bireylerden bağımsız olarak işleyen bu iktidar ilişkileridir.”
Yönetmen Nat Parker, yok sayılan yok edilen bir ulusun özgür olmak için yüz yıllar süren haklı mücadelesinin kanla yoğrulmuş tarihi gerçekliği ile ülkesini yüzleştirirken; bu filmin çekildiği bugün 2016 yılında Amerika’da, zencilerin maruz kaldığı münferitmiş gibi görünen şiddet olayları ve ölümler çeşitli iktidar biçimlerinin göstergeleridir ve özgürlük mücadelesinin ateşinin yeniden yakılabileceğinin işaret fişekleri.