Oxford’daki Ashmolean Müzesi’nin benim için özel bir önemi var; bundan tam onbir yıl önce İngiltere’de ilk gördüğüm müze. Belleğimde hatırı sayılır bir yeri olan şehirdeki 1683 tarihinde kurulmuş bu müze ilginçtir ki İngiltere’nin de ilk müzesi ve diğer yandan dünyanın ilk üniversite müzesi. Yüzyıllardır büyük bilim insanlarının yetiştiği, hikâyelerle dolu bu şehirde kurulmuş Ashmolean Müzesi, Mısır’dan Çin’e, tarih öncesi objelerden çağdaş sanata uzanan zengin koleksiyonu ve görkemli yapısıyla değerlidir. Geçtiğimiz gün Londra’nın meşhur Savoy Hotel’inin tarihi Amerikan Bar’ında Ashmolean Müzesi, bir basın toplantısı gerçekleştirdi. Toplantı mekânı tesadüf değildi zira bu buluşma müzenin Mart sonunda açacağı “America’s Cool Modernism: O’Keeffe to Hooper” sergisi üzerineydi. Müzenin direktörü Xa Sturgis konuşmasında yaz döneminde gösterdikleri “Raphael: The Drawings”in Apollo Magazine tarafından 2017 yılının sergisi seçilmesinden bahsetti, haklı bir gururla. Neredeyse bir yüzyıla yaklaşan köklü bir geçmişi olan dergi, bu ödülü 1992 yılından beri veriyor.
Kokteylleri ile ünlü Art Deco stilindeki Amerikan Bar, Greta Garbo, Scott Fitzgerald, Ernest Hemmingway gibi pek çok yazar ve sanatçıyı ağırlamış bir yer. Burada, Amerika’nın 1920 ve 1930’lardaki resim serüvenine bakma fikri, jestüel bir seçim olarak değerlendirilebilir. Amerikan sanatının dünyada tanıtımını destekleyen ve bu kapsamda sergilere, araştırmalara ve akademik çalışmalara destek olan Terra Foundation for American Art’ın katkısı ile gerçekleşecek olan sergide çoğunluğu resimden oluşan, fotoğraf ve baskıları da içeren seksen üç eser gösterilecek. Bu eserlerin on yedi tanesi daha önce Amerika dışına çıkmamış, yirmibir tanesi ise İngiltere’de daha önce gösterilmemiş. Metropolitan Sanat Müzesi, Whitney Amerikan Sanat Müzesi, Washington DC Ulusal Sanat Galerisi, Smithsonian Amerikan Sanat Müzesi, Rosenfield Galeri gibi pek çok sanat kurumundan ödünç alınan eserler küratör Katherine Bourguignon tarafından belirlenmiş ‘soğuk modernizm’ teması ekseninde izleyici ile buluşacak.
Edward Hopper’ın resimlerindeki o soğuk, ıssız ve iletişimsiz sahneleri herkes bilir ya da Georgia O’Keeffe’nin derin sessiz resimlerini, Alfred Stieglitz’in New York’un yükselen binalarını gösteren fotoğraflarını. Fakat çoğunlukla şiirleri ile tanınan E.E. Cummings’in resimleri daha az bilinir. Sergide ayrıca Stuart Davis, Charles Sheeler, Ralston Crawford Berenice Abbott, Louis Lozowick, Paul Kelpe, Helen Torr, Arthur Dove, Paul Strand, Niles Spencer gibi Amerika dışında pek tanınmayan isimlerin iki dünya savaşı arası üretimlerini görüyoruz. Amerika’da 1920’lerden 1950’lere uzanan dönem, aynı zamanda tüm dünyaya etkisi ulaşmış Pop Art öncesi dönem olarak da değerlendirilebilir. İkinci Dünya Savaşı sonrası Amerika, sanat dünyasında tartışmasız bir güç haline gelmişti fakat işte onun öncesinde Amerikalı sanatçılar nasıl bir üretim dünyasına sahipti? Onların görsel dünyası hızla şekillenen bir ülkenin bariz etkilerini taşıyor denebilir. Bu modernizm döneminde ülkenin özellikle Pittsburgh, Pensilvanya, New York, New Jersey, Illinois, Minneapolis gibi şehirlerinin görüntüleri, endüstriyelleşme, yükselen binalar, tüten bacalar, fabrikalar, köprüler, birbiri ardınan sıralanan evler, ilginç bir biçimde insansızdır. Bu şehir görüntülerine eşlik eden fütürist makine dünyası, endüstriyel üretim paralelinde Stuart Davis’in Odol diş macunu markası ya da Imogen Cunningham’ın zambakları gibi soğuk diğer görüntüler de sanat üretimine konu olur. Büyük Amerika, şehirleşmesiyle, yükselen ikonik gökdelenleriyle, endüstriyel gelişimi ve göçmenleriyle söz konusu dönemde ürkütücü bir ilerleme göstermektedir. Yapıtlardaki insansızlık belki de o ürkütücülüğün en net ifadesi olarak değerlendirilebilir. Bugünden bakıldığında, Hopper, O’Keefe gibi dünyaca ünlü birkaçını bir yana koyarsak diğer sanatçıların eserlerinin Amerika’nın daha sonradan ortaya çıkan Pop Art, soyut eğilimler ya da hazır malzame ile üretenlerinki kadar meşhur olmadığını görüyoruz. Ancak serginin temasını ilginç kılan Amerika’nın daha az bilinen bir sanat serüvenine odaklanması zaten. Sergide yer alan eserler de bu açıdan belli bir dönemin tarihsel bellleğini taşıyor denebilir.
Tarihe bakmanın çeşitli anahtarları var, sanat üretimleri bu eksende eşsiz belgeler. Tematik yaklaşımlar ise resimleri belli bir açıdan düşünmenin en odaklı biçimi. Bugün tüm dünyayı etkisi altına almış Amerikan sanat ortamının gerisine doğru baktığımızda Amerikan modern sanatının, ortaya çıktığı döneme soğuk ve ıssız bir tanıklık ettiğini görüyoruz. Ashmolean Müzesi’nin söz konusu sergisi bu tanıklığı günyüzüne çıkartmak istiyor. Amerikan modernleşmesine resimler üzerinden bakmak isteyenler için.
1-Edward Hopper, Manhattan Köprüsü, 1928, Addison Gallery of American Art, Phillips Academy, Andover MA, © Heirs of Josephine N. Hopper.
2-Georgia O’Keeffe, Shelton Hotel'den Nehrin Doğusu, 1928, Metropolitan Museum of Art, © 2017 Artists Rights Society, NY.
3-Louis Lozowick, New York, 1925, Terra Foundation for American Art, © Estate of Louis Lozowick.