“Şahin Kaygun”
İstanbul Modern, 20 Kasım 2014-15 Şubat 2015
Türkiye'de modern fotoğrafın öncü kadrajlarından Kaygun için bilinen en büyük ve ilk sergi, Sena Çakırkaya küratörlüğüyle İstanbul Modern'de açıldı. Yine Çakırkaya'nın aktarımıyla "Ben fotoğraf çekmiyorum, fotoğraf yapıyorum" diyen sanatçının 1970 sonlarından başlattığı deneysel tavrı nice örnekle gözler önüne seren etkinlikte, fotoğraf üzerinde yapıbozumcu tavrıyla çığır açan Kaygun'un Polaroid dizilerinden de örnekler bir araya getirildi. Bilhassa sanatçının yaşam ve ölüm kavramları özelinde ürettiği işleriyle hayranlık uyandıran sergi, hem belleğe hem de duyulara eşit doygunlukla hitap etmesini bildi.
“Kafes” - Mike Berg
Galeri Nev, 16 Ocak-21 Şubat
Berg'in yerleştirme ve heykel arasında salınan devasa çalışması, rastlantı ve düzen arasındaki yapıcı münasebet uğruna dikilmiş bir saygı abidesini andırmaktaydı. Eserin düzenlendiği galerinin alelade bir modern apartmanın üst katında bulunuyor olması, izleyici üzerindeki hayranlık ve merak duygusunu artırır nitelikteydi. "Kafes", insan algısını hem fiziksel hem de metafiziksel açıdan sınarken, heykelin ne olduğu, ne işlev üstlendiği ve nasıl tecrübe edilebileceği konusunda da önemli soru işaretleri ve yanıtları da beraberinde taşımakta idi.
"Demokratik Lüks" - Hüseyin Bahri Alptekin
Rampa Galeri (İstanbul), MHKA (Antwerp)
Sanatçının "Güzellikle bayağılığı ve ikisinin arasındaki ilişkiyi" araştırdığı nice eser serisini kapsayan bu iki ayaklı sergi bütünü, bu sezonu belirleyen önemli etkinlikler arasında geldi. Sanatçının farklı malzeme ve fikir yapıları üzerine biçimlendirdiği özgün serileri, gerek İstanbul gerekse Avrupa'da ilk kez görücüye çıkarılmış olmasıyla gündem oluşturdu. Alptekin'in sanatı, felsefe, sosyoloji, toplumsal değer yargıları, tüketim kültürü ve yersiz yurtsuzluğu içinde harmanlayan, eleştirel ve küresel bir anlatı girişimi olarak da nitelenebiliyor. Ürettiği tekli veya çiftli serilerde özgün hakikat biçim ve anlatıları üretmeye girişen Alptekin, eşzamanlı bu son iki sergisiyle de günümüz sanat ajandasını belirlediğini ortaya koyuyor.
“Çıkış Var” - Şener Özmen
Pilot Galeri, 1 Eylül-31 Ekim
Şener Özmen'in eleştiriyi kara mizahla, estetiği karşı estetikle karşı karşıya bıraktığı son dönem işlerinden oluşan “Çıkış Var” sergisi, 1 Eylül Dünya Barış Günü'nde açılmıştı. Sergi özellikle Canlı Bir Güvercine Barış Nasıl Anlatılır? isimli video yerleştirmesiyle akılda kaldı. Türkiye gündemiyle de her zamanki gibi bire bir örtüşen eserde, sahnede siyahlar içinde bir sanatçı ve arada kanat çırpan, gözlemleyen, kadrajdan çıkan, gerisin geri kadraja giren beyaz bir güvercin vardı. Özmen’in barışa dair iç sesi –umudu, umutsuzluğu, beklentisi, düş kırıklığı– oğlu Robîn’in vurguları tamamen farklı sesiyle verilmekte idi. Yeri gelmişken videonun giriş repliğini de hatırlayalım: “Açıkçası sevgili beyaz güvercin, seninle, pek itibar görmeyen hayatımız cehenneme dönmeden önce bir araya gelmeliydik, şimdi değil!”
"Zamancı" - Ali Kazma
Arter, 30 Ocak-5 Nisan
Sanatçının 10 yıllık üretimini harmanlayan sergi, pek çoğu ilk kez gösterilen 20'yi aşkın videoyu buluşturması bakımından öncelikliydi. Sanatçının Venedik Bienali'ndeki Türkiye Pavyonu'nda yerleştirmesi bulunan Sarkis üzerine de bir iş yapmış olması, serginin aktüalitesini perçinledi. Eserlerini kimi kavramlar altında harmanlamayı seçen ve iki sene evvel de yine Venedik Bienali'ndeki "Rezistans" projesini Emre Baykal küratörlüğünde dünya ile paylaşan Kazma'nın işleri arasında, izleyici Engellemeler ve Rezistans gibi örneklerle karşı karşıya geldi. Arter Sergiler Direktörü Baykal'ın imzasını taşıyan sergi, beraberinde Recto Verso isimli, sınırlı sayıda basılmış kitabı da getirmiş olmasıyla hatırda kaldı. Baykal ve Kazma, sergilenen eserleri "Birbiriyle diyalog kurabilmelerine" müsaade edecek bir yaklaşımla izleyiciye sunmuştu.
“Onlar” - İpek Duben
SALT Galata, 28 Nisan-28 Haziran
Duben'in nisan sonunda SALT Galata'da hazırladığı sergi, erken seçim arifesinde yapılmış olması bakımından, ötekileştirilmiş toplumun, anonim olanın nabzını bir sosyolog duyarlığıyla tutmaya çalışan, bunu yaparken türlü psiko-sosyal rencide anlarının oluşmasına tüm duyarlığıyla engel olduğu hissedilen nazik bir düzenleme ve kurguyu bünyesinde tutuyordu. Birbirinden değişik inançlar, cinsel yönelimler ve etnik kökenlere sahip olan kimselerin yaşamlarını paylaştıkları ve bir biçimde ilk kez bir araya getirildikleri sergi, yanıt aramaktan ziyade, tüm yanıt olasılıklarını aynı anda hazmederek değerlendirebilmenin olasılıklarını sorgular gibiydi. 24 kişinin öykülerini kendi ağızlarından aktaran, Kürtler, Alevîler, Ermeniler, Yahudiler, LGBT bireyler ve Romanlar gibi pek çok sosyal doku parçasını içselleştirmiş projede, İpek Duben imzası bulunuyordu.
“Ortak Zemin: Toprak, Su, Hava” - Küratör: Nazlı Gürlek
Borusan Contemporary
“Ortak Zemin: Toprak, Su ve Hava” serisi, 2014-15 boyunca sürmekte olan bir sergi dizisinin üçüncüsü. Borusan Contemporary koleksiyonuna tematik bir bakış sunmayı amaçlayan ve birbirleriyle ilişkili üç sergiden oluşan bu dizi, koleksiyondan eserleri toprak, su ve hava “müşterek” kavramlarıyla olan ilişkileri üzerinden seçerek bir araya getirdi. Borusan Contemporary binasına özgü sergileme yaklaşımına cevaben eserler, Borusan Holding'in kamuya açık alanlarında ve ofislerinde gösterime açıldı. Sergi, gerek kurumun yeni ve 'yerli' küratöryel birikime gösterdiği duyarlık, gerekse seçilen sorumlu kimsenin sezon boyuna yaydığı estetik, eleştirel ve entelektüel proje ile hatırda kaldı.
“Think Tank” - Şakir Gökçebağ
Galerist, 20 Ocak-14 Şubat
Mizah, estetik, grafik titizlik, geometri ve sanat tarihini yapıtlarında ustaca harmanlayan Şakir Gökçebağ'ın bu yılın başında açtığı “Think Tank” isimli kişisel sergisi, yine beklenmedik basitlikteki nesnelerle, evrensel derinlikteki özneleri karşı karşıya çoğaltarak getirecek kudrette bir teşhir tecrübesi oldu. “Think Tank”ı kendi tabiriyle 'Görsel Düşünce Üretimi' olarak niteleyen Gökçebağ, bilindiği gibi yerleştirmelerinde Fluxus, Minimalizm, Bauhaus, Dadaizm, Pop-Art gibi farklı sanat akımlarından izler taşıyan bir sanatçı.
"Murat Palta: Osmanlı Minyatürleri Olarak Kült Hollywood Filmleri”
x-ist, 29 Ocak-28 Şubat
Bir 'ilk' sergi olarak oryantalizm ve pop - kültürü son derece olgun bir yaklaşımla hazmeden sergi, sinemaseverler için olduğu kadar, art arda sergi gezen meraklılar için de önemli bir durak noktası oldu. Sanatçının, bütün tarihsel ve düşünsel yükü üzerinden atarken gösterdiği görsel işçiliğin düzeyi olduğu kadar, bu sergide kendisinin seçtiği filmlerin Türkiye'deki popüler sinema tarihi açısından tayin ediciliği de ortadaydı. Sevmek Zamanı'ndan tutun, Yıldızlararası'na, oradan Eşkıya ve Dünyayı Kurtaran Adam'a varıncaya dek, Türkiye'nin toplumsal karakterini şekillendirmiş pek çok yapımdan haberdar, kültürlü, kişi olarak cismiyle değil, ürettiği eseriyle dünya ile diyalog peşinde olan mütevazı bir sanatçıydı karşımızdaki. Bu nedenle bu listeye kendisini eklemekte hiç bir endişe taşımıyorum.
“Cecil Beaton”
Pera Müzesi, 13 Mayıs-26 Temmuz
Cecil Beaton (1904-1980) ilk kez Türkiye’de, Pera Müzesi’nde izleyici karşısında oldu. Aynı zamanda Oscar ödüllü bir kostüm tasarımcısı olan Beaton’ın, Londra, National Portrait Gallery Fotoğraf Danışmanı Terence Pepper küratörlüğünde, “Sotheby’s Cecil Beaton Studio Archive” koleksiyonundan derlenen sergisi, sanatçının 1920’lerden 70’lere kadar fotoğrafladığı sanatçılar, film yıldızları, yazarlar, entelektüeller ve kraliyet portrelerinden oluşuyordu. Bu serginin Türkiye sanat ajandasına en önemli hizmeti, kişi başına düşen dijital fotoğraf sayısının nicelikte hesaplanamadığı, iyi, geleceğe kalabilecek nitelikteki fotoğraf ölçütlerinin giderek silikleştiği, 'organik' fotoğrafçılığın hakikaten bir heykel, bir tuval, bir yerleştirme sanatı kadar alkışı hak ettiği bir dönemin imzasını sahiplenmiş olmasından ileri geliyordu.