Ürettiği mücevher, saat ve çeşitli lüks aksesuarlarla bilinen Cartier’in -devlete bağlı müzeleri ve sanat merkezleriyle zengin- Fransa’da sanatçılara işlerini sergileyecekleri bir mekân açmak, burada sergilenecek işlerin büyük bölümünün yeni eserler olması için sanatçılara sipariş vermek ve bu eserlerin bir kısmını da koleksiyonuna katmak üzerine kurguladığı, güncel sanat alanındaki ilk özel vakıflardan biri olan Fondation Cartier pour l’Art Contemporaine, 1984 yılında kuruldu. Dönemin Cartier yöneticisi Dominique Perrin’in güncel sanat alanında bir şeyler yapma isteği, heykeltraş César’ın sanatçılara destek olacak şekilde işlerinin sergileneceği bir mekân oluşturma önerisiyle, bundan 30 yıl önce Paris’e arabayla yarım saat uzaklıktaki Versailles Sarayı yakınlarındaki Jouy-en-Josas’da hayata geçirildi.
Vakıf, kuruluşunun onuncu yılı olan 1994’te Paris içindeki bugünkü binasına taşındı. Ünlü mimar Jean Nouvelle tarafından tasarlanan bu bina, caddede varolan bina çizgisini camla kaplı hafif çelik konstrüksiyonla koruyor ve bunun arkasında yaratılan özel bahçenin içine çekilen bir konturda yer alıyor. Bu şeffaflık, sergi salonlarının bir kısmının dışarıdan geçenler tarafından görünmesini sağlarken şehrin içinde yaratılan ve Theatrum Botanicum diye anılan bu doğal bahçe, barındırdığı çeşitlilikle kendi başına bir ilgi odağı olarak binayı dört bir yanından sarıyor. Hele binanın tam girişinde yer alan ve yüz yılı aşkın olgunluktaki Lübnan Sediri, girişe yerleştirilmiş devasa bir heykeli çağrıştırıyor. Bu arada Theatrum Botanicum, sadece bir doğal yaşam alanı değil, bahçeye yerleştirilmiş çeşitli sanat eserleriyle bahçenin kurumun çizgisini yansıtan bir havaya bürümesini sağlıyor. Arkadaki zarif açıkhava tiyatrosu da yaz aylarında Nomadic Nights başlığı altındaki etkinliklerin bazılarına ev sahipliği yapıyor.
Kuruluşundan bu yana düzenlenen yüzü aşkın sergide sanatçılara sipariş verilerek üretilmiş bini aşkın sanat eseri ile otuz yılda oluşturulmuş koleksiyon, Fondation Cartier’in bugüne kadar ne kadar yol aldığını gösteren veriler. Kurumda şu anda yer alan sergi ‘Vivid Memories’ (Canlı Hatıralar), kurumun bugüne kadar gerçekleştirdiği sergilerden seçilmiş işleri bir araya getiriyor. Bu işlerin büyük bölümünün zaten koleksiyonda olması, yine önemli bir kısmının açılan sergiler için üretilmiş olması, kurumun politikasını dile getirmeye yetiyor. Yine de normal şartlarda hepsi belli bir kavramsal bütünlük barındıran sergilerden seçilmiş işlerin bir araya getirilişi, bir nevi ‘best of’ niteliğinde ve birbiriyle tam olarak ilişki kurmuyor gibi görünüyor. 1986’dan beri Fondation Cartier’de çalışan ve 1994’ten bu yana direktörlüğünü yapmakta olan Hervé Chandès bu durumu, bir araya getirilmiş sanat eserleri gibi görünse de aslında koleksiyonun sanatçılarla kurum arasındaki ilişkiyi yansıttığını ve sergilemelerin koleksiyonu olduğunu belirterek açıklıyor. Bu nedenle kurumun politikasını en iyi yansıtan enstrüman niteliğiyle otuzuncu yılını kutlamasının bir simgesi olarak koleksiyon tam merkezde yer alıyor.
Bu durum aslında uzun vadede kararlı bir yol çizmiş bir kurumun güncel sanat üretimine nasıl katkıda bulunabileceğinin ilginç bir örneği. Sanatçıların üretimine destek olmak amacıyla onlara iş sipariş etmek, tarihi Roma İmparatorluğu’na dayanan eski bir gelenek. Bugün de zaman zaman uygulanan bir yöntem olmakla beraber genelde halka açık alanlarda yer alacak sanat eserlerinin üretimi için kullanılıyor. Bir sanat kurumunun sergilerini oluşturmak için düzenli iş sipariş etmesi ve bu işlerden bir koleksiyon oluşturması, bir miktar özgün bir durum.
İş sipariş etmek, sanatçıları üretime teşvik etmekle beraber kurum ve sanatçı arasında hassas bir denge de yaratıyor. Bu yöntemin işlemesi için -Chandès’nin de belirttiği gibi- en önemli unsurlardan biri sanatçıyla kurum arasındaki güven ilişkisi.
Fondation Cartier’in alameti farikalarından biri de aslında sanatçı olarak tanımlanmayan insanlara veya güncel sanatın kapsamına tam olarak girmediği düşünülen alanlara mekânını açarak, bu alandaki sınırları genişletme arzusu. Bugün bunu çeşitli sanat kurumlarının yapmaya başladıklarını söyleyebilsek de geçtiğimiz 30 yılda istikrarlı olarak bunu sürdüren başka bir kurumdan bahsedebilir miyiz bilmiyorum. Böyle bir güncel sanat kurumunda Ron Mueck’in insanı devasa veya minyatür gösteren hiperrealistik heykellerini, Hiroshi Sugimoto’nun zen fotoğraflarını, Guo-Qiang’ın barut ve çeşitli otlar kullanarak yaptığı desenlerini görmek hiç de şaşırtıcı olmuyor. Bununla birlikte kurumun yelpazesi, başka müzelerde de görebileceginiz sanatçılarla sınırlı değil: Endüstriyel tasarımcı Marc Newson’ın uçak prototipi; modacı Jean Paul Gaultier’nin ekmekle yaptığı tasarımlar; ünlü yönetmen David Lynch’in dünyasına yapılan yolculuk; matematikçiler, bilimadamları ve sanatçıların ortak üretimi ‘Mathematics’ veya 1970'lerde New York sokaklarında doğan sıradışı sanat hareketini konu alan 'Born in the Streets-Graffiti', aslında önemli olanın etiketler değil yaratıcı sürecin kendisi olduğunu gösteriyor.
Burada Fondation Cartier’in güncel sanat için bir mekân olarak tanımlanabileceğini ama bir müze olmadığını da hatırlatalım. Müze gibi koleksiyon yapsa da normalde koleksiyon sergileri düzenlemiyor ve belki de bu sayede çok daha dinamik bir yapıya sahip olarak belli kısıtlamalar içinde kalmıyor.
Bu sistemin 30 yıldır işlemekte oluşu ve süreçte üretilen işler, nasıl bir seyir izlendiğinin en büyük verileri. Fondation Cartier’de 21 Eylül’e kadar açık kalacak olan ‘Vivid Memories’ sergisi ve sergi süresince izleyicilerle buluşacak olan çeşitli konser ve performanslar da doğal olarak bu 30 yılın çetelesi oluyor. 10 Mayıs’ta açılan sergi, kurumun koleksiyonunun bir kısmını gözler önüne seriyor, bunu yaparken sergilemeleri zaman zaman değiştirerek daha fazla iş göstermeyi de başarıyor. Bu bir nevi hafıza tazeleme işlevi görürken, çeşitli film gösterim programlarıyla da sergi daha katmanlı hale getiriliyor. Bunların arasında Takeshi Kitano, David Lynch, William Kentridge gibi sanatçıların koleksiyondaki video işleri; Beatriz Milhazes ve Raymond Depardon’un bu sergiye özel yaptıkları video işleri; Rinko Kawauchi ve Nan Goldin gibi fotoğrafçıların sergilenmiş fotoğraf işlerinden örneklerin projeksiyonları yer alıyor.
‘Vivid Memories’i tamamlayan yan etkinliklerde deneysel konserler, stand-up gösterileri, okumalar, performanslar gerçekleştirildi. Ayrıca haftada iki gün çocuklara yönelik atölyeler yürütüldüğünü de belirtmek gerek. Zaten her sergisine özel kataloglar yayımlayan Fondation Cartier’in zaman içinde yayımlanmış pek çok boyama kitabıyla çocuklara sanatı sevdirme çabası uzun zamandır devam ediyor. Kataloglar demişken, sergi salonunun tam ortasında yer alan ve sadece Fondation Cartier’nin kataloglarını değil aradığınız birçok sanat kitabını bulabileceğiniz kitabevinin varlığını da hatırlatarak bitirelim.
Not: 'Vivid Memories' sergisinden bazı içeriklere, Fondation Cartier'le ilgili daha ayrıntılı bilgiye ve yapılan sergi ve etkinliklerin de yer aldığı arşivine ulaşmak için http://fondation.cartier.com/ adresini ziyaret edebilirsiniz.