40. yılını kutlayan Galeri Siyah Beyaz’ın ev sahipliği yaptığı sanatçı ikililerinden Ela Cindoruk-Yılmaz Aysan’ın sanatsal pratiklerinin karşılaşmasının rastlantısal sonuçlarını ve ortaya çıkan farklı dinamikleri izlemeye çağıran sergisi “Sensiz Olmaz” üzerine bir yazı.
Ankara’da 40 yıllık sanat galerisi: Galeri Siyah Beyaz. 40 yıl… Dile kolay.
40’ın güçlü bir tınısı, Türkçe bellekte, toplumsal inanışlarda bolca karşılığı var. İçinde 40 geçen atasözlerimizin neredeyse tümü çoklukla, kalabalıkla, birikmişle, biriktirmişlikle ilgili, biraz da iş işten geçmişlikle. Peki 40 yıl yaşayıp abıhayat içmişçesine gene de genç kalmak, diri durmak mümkün mü? Galeri Siyah Beyaz bunu başarmış gözüküyor. Nedenine eğileceğiz ama şu 40’ın etrafında dolaşmaya birazcık devam edelim.
Kırkikindi diye bir güzel sözcüğümüz var, genellikle Orta Anadolu'da belli dönemlerde ikindi zamanı yağan sürgit yağmurları karşılar. Erken Cumhuriyet’in botanistlerinden Hikmet Birand’ın azametli betimiyle “bozkırı abat eden, bozkırda azizler gibi anılan kırkikindilerden biri” midir Ankara’nın 40 yıllık mekânlarından Siyah Beyaz? Yanıtımız belli ki evet.
Doğrusu iklim analojisi işe yarar gözüküyor. Sonuçta Ankara meteorolojik açıdan Orta Anadolu’nun (kısmen) bir parçasıdır. Elbette aması var: Türkiye İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırması içinde Konya ile birlikte buradan TR5 koduyla ayrıştırılmıştır Ankara. Maddi hayatın gerçekleri maneviyata seslenen mecazları pek çabuk boğar doğrusu. Yine de doğru bir sınıflama gibi gözükür bu. O, tüm Türkiye’nin değil de daha çok Anadolu taşrasına komşu bir merkezdir zira. Sonuçta ülkenin politik başkenti burasıdır. Ama sanki taşra ile “hakiki” merkezin ilişki kurduğu, daha çok da temas ettiği bir aracıdır koca kent. Bir hüzün, bir kızgınlık var mıdır bu yüzden Ankaralılarda, kim bilir. Ruşen Eşref Ünaydın’da geçer: “Onları ancak kırkikindi vakti yağan yağmur kamçılar, yatıştırırdı.”
Başka bir sözcük de kırkambar. İçinde değişik türden şeyler bulunan kap veya yer anlamına geliyor. Mecazı, birçok konuda bilgisi olan kimse demek. Galeri Siyah Beyaz’ın 40 yıl boyunca ayakta kalabilmesine imkân veren de bir yerde kırkambar olmasıdır. Faruk Sade, sanat galerisini 1984 yılında aile apartmanında kurarken akıllıca bir iş yapıp ekonomik olarak desteklemek için öncesinde aynı isimle bir bar açtığı andan itibaren bu özelliğini de kazanmış olur Galeri Siyah Beyaz.
Bir de kırk yılın hatırı var, bir fincan kahvede beliren. Hatır gönül işidir ve yapılır. Hatır gönül yapmak için en az iki kişi gerekir, “sensiz olmaz” diyen, birbirine temas eden iki kişi. Galeri Siyah Beyaz, 40. yılı olan 2023-2024 sezonunda, birlikte üretme pratiğinin bir karşılığı olarak sanatçı eşleşmelerine ev sahipliği yaparken bu hatırı gözetmiş oluyor. “Sensiz Olmaz” sergisinin eşleşen iki sanatçısı Ela Cindoruk ve Yılmaz Aysan da hem galeriyle hem birbirleriyle bu vesileyle bir kez daha gönül bağı kuruyor. İki isim de Galeri Siyah Beyaz’da daha önce sergi açmışlardı, dahası aynı zamanda mekânı da paylaşmışlardı ama ilk kez bir arada, birbirlerinin işlerine müdahale ederek çalışmalarını gerçekleştiriyorlar.
Yılmaz Aysan’ın, bir sanat yazarı olarak benim hafızamda karşılığı bambaşka: Onu afişe çıkılan dönemin görsel belleğinden belirgin bir iz olarak dağarcığıma atmışım. İlk gençliğimde, ki 2000’lerin başına denk düşer, geçmişin mücadele deneyiminden öğrenme gayretinde iken toplamaya başladığım 1980 öncesi dönem afişlerinin çizerlerinden biri olarak kodlamıştım kendisini. Çok sonra ilkin Metis’ten, ardından İletişim’den kitabı da çıkmıştı Aysan’ın. Görsel iletişim dili olarak afişin günün hızlı tüketim çarkı içinde nasıl çoktan öğütüldüğü görüyoruz görmesine ama onun grafik katmanlı dilinin bu sergi için de bir altlığı bulunduğunu tespit etmemiz gerekiyor. Aysan’ın eski “Boxes of Curiosities” serisinden çalışmalarına nazire yaparcasına küp haline bürünmüş kapalı üniteler birimkaresi hesaplanmak, evrilip çevrilmek istercesine karşımızda duruyor. Bir hafıza alanı olarak çalışmak istiyor bu parçalar; kuşkusuz tek başlarına değil.
Metnin başında Ankara’ya özel olarak değinmemin bir sebebi de Ela Cindoruk’un yine Galeri Siyah Beyaz’da yıllar önce –Yılmaz Aysan’ın “Müstesna” sergisiyle eş zamanlı olarak gerçekleşen– “Ankara Yolunda” sergisi için yazdıklarından: “Mücevherlerim, her yerde ve her şekilde varlığını sürdürmüş olan, yakından aşina olduğumuz bezemelere olan ilgimi yansıtıyor.” Bu ilginin süreklilik sağladığını görüyoruz bu sergide. Zaten dantel örgü, bir motif olarak Cindoruk’un tasarımlarında hep karşımıza çıkıyor. Sergiye adını veren Sensiz Olmaz’da dantel örgü üzerinde neon yazıyı görüyoruz. Bu noktada aklımıza Geyikli Gece düşsün: “Biliyorum gemiler götüremez / Neonlar ve teoriler ışıtamaz yanını yöresini.”
“Sensiz Olmaz” sergisi, üç boyutlu kolaj ve asamblajlardan müteşekkil bir sergi: Tel, boya, küplerin çeşitli form tercihleri içinde bir araya getirilmesi aksında ilerleyen çalışmalar “aynı malzemeye farklı zamanlarda müdahale etmenin yanı sıra aynı mekânda birbirlerinin malzemeleri ve imgelerini dönüştürme”nin aracısı oluyorlar.
“Birbirlerinin imgelerini dönüştürmek” ifadesi ne güçlü. Bunun üzerinden yazıyı tamamlayalım: Eğer bu ifadeyi tek yönlü bir müdahalenin katışıksız biçimde kendini dayatması şeklinde alırsak şiddet yüklü bir anlam çıkar. Kuşkusuz erki elinde bulunduran da biçimlendirdiği tarafından az çok şekillendirilir. Yine de nasıl tek yönlü bir basınç, ezilen için nasıl bir direnç çağrısı. Sonuçta tek yönlü biçimlendirmeler söz konusu olduğunda mengeneyi kırmak için durabildiğin kadar sağlam durmak gerekir. Kendi imgelerini korumak için direnmek…
Öte yanda birbirlerinin imgelerini dönüştürmek ifadesinde karşılıklı gönüllülük var ise, sürprize yer açan bir gönül ferahlığı bulunuyorsa, elbette arada latifeye konu olacak gönül tokluğu zaman zaman deneyimleniyorsa, işte o vakit bambaşka bir şey gerçekleşir. Ancak birlikte var olabildiğinin, var kalabileceğinin bilinciyle özneler imgelerini karşılıklı dönüştürürler ve bütünün parçaların toplamından başka bir şey olduğu ancak böyle bir anda rahatlıkla idrak edilir. Kolajın ama daha çok da asamblajın ilginç tarafı, tekil parçaların (bu sergi özelinde öznel estetik tutumların) belirgin bir şekilde ortada duruyor olmalarına karşın, bütünün yine de farklı bir düzeyde bağımsız olarak algılanabilmesine imkân vermesidir. Çoğulculuk denen sosyokültürel mefhumun sanatsal karşılığı gibidir asamblaj.
“Sensiz Olmaz” sergisi, kanımca bu deneyin başarılı sonuçlandığının kanıtı olarak yorumlanabilir. Dahası Galeri Siyah Beyaz da bu deneye ev sahipliği yapabilmesi ve elbette 40’ıncı yılı hasebiyle işbu başarının zemini olduğu kadar paydaşıdır da. Bu başarıda galerinin günümüz talep ve ihtiyaçlarına, gelenekle kuruduğu ilişkiyi sarsmadan yanıt verebilen Sera Sade öncülüğündeki yeni kuşak yönetim vizyonunun bir etkisi olduğunu kayda geçirmeliyiz.
Öte yandan Galeri Siyah Beyaz, kurumlaşma kapasitesinin sınırlarını nereye kadar genişletebilecek, hangi noktada bu sınırları ailenin dışında gerçek anlamıyla kurumsal kılacak, bunu zaman içinde göreceğiz. Sonuçta Ankara, 40 yıl önceki yer değil: ODTÜ’den özellikle de Mimarlık bölümünden alınan miras, ilerici/toplumcu değerlerle buluşmuş –olumlu anlamıyla– kentsoylu iş yapma usulleri bugüne değin artan sosyal/toplumsal sermayeyle birleştiğinde bir karşılaşma mekânı olarak Siyah Beyaz’ın sürdürülmesi de mümkün oldu. Bugünse Mamak Türküsü’ndeki gecekondu evlerinin yerinde nizami TOKİ Konutları bulunuyor. Ulus’un bir semt olarak düşüşü herkesin malumu. Şimdilerde Kızılay’dan Tunalı’ya doğru yayılan dekadans, tüm ülkeyi sardığı gibi Ankara’nın da kılcal damarlarına yayılıyor. Neoliberal zaferin son nişanesi, kentsoylu davranış kalıplarının silinmesi, çiğleşmesi oldu. 40 yılın hatırı, sensiz olmaz diyen bir umuttur elbette. Bu umut, kafa kafaya verip önümüzdeki kırk yılın da hesabını yapmak durumunda. Galeri Siyah Beyaz elinde bulundurduğu imkânlarla bu hesabın, sanatsal alanda yapıldığı bir mevzi olabilir.
Ela Cindoruk - Yılmaz Aysan’ın “Sensiz Olmaz” sergisini 30 Aralık’a kadar Galeri Siyah Beyaz Ankara’da ziyaret edebilirsiniz.