Faaliyetini İMÇ (İstanbul Manifaturacılar Çarşısı)'de sürdüren bağımsız sanat inisiyatifi 5533, 2021 yılının ilk yarısında araştırma, iş birliği ve etkileşim odaklı güncel sanat projelerinden bir yenisini sanatçı Can Küçük ile gerçekleştiriyor. Yeni üretimlere ev sahipliği yapan proje kapsamında Can Küçük ve davetiyle bir araya gelen sanatçılar Ardıl Yalınkılıç, Ayçesu Duran, Cem Örgen ve SÜPER NORMAL ile İMÇ, bir araya geldikleri proje ve üretimleri üzerine konuştuk.
Uzun yıllardır İMÇ (İstanbul Manifaturacılar Çarşısı)'de organik yapılarını ve faaliyetlerini sürdüren bağımsız sanat inisiyatifi 5533, bu yılın başında tekrar yeni bir proje ile izleyiciyle buluşuyor. 5533, 2021’in ilk yarısında proje gerçekleştirmesi için sanatçı Can Küçük’e anahtar teslim ediyor ve mekân Küçük’ün davetiyle bir araya gelen sanatçılar Ardıl Yalınkılıç, Ayçesu Duran, Cem Örgen ile SÜPER NORMAL’in yeni üretimlerine ev sahipliği yapıyor. Projede yer alan işler, sanatçıların çarşıda görüp etkilendikleri malzemelerden oluşuyor ve bu işler üzerinden çarşının sosyal ve fiziksel yapısına dair okumalar yapılabiliyor. 15 Nisan’da açılan, Ayçesu Duran ve Cem Örgen’in işlerinden oluşan “Giriş” bölümünü takip eden “Birinci Bölüm” 31 Mayıs’a dek görülebilir. Sanatçılar, “Birinci Bölüm”ün ardından bağımsız ve ortak üretimlerini izleyiciyle paylaşmaya devam edecek. Projeyi, bu birlikteliği ve sanat pratiklerini sanatçılar ve proje yöneticisi Can Küçük ile konuştuk. 5533’ün yeni projelerini Instagram üzerinden takip edebilirsiniz.
Uzun yıllardır varlığını sürdüren 5533’ü yeniden canlandırma fikri nasıl ortaya çıktı?
Can Küçük: 5533’te bir proje yapmamızı önce Nancy Atakan önerdi, daha sonra Volkan Aslan bu fikri destekledi. 5533’ü, içinde bulunduğu çarşıyı ve ortamın işleyişini seviyordum. İMÇ’de heyecanlanacağını düşündüğüm sanatçıları yılın ilk yarısında birlikte çalışmak için davet ettim. Davet etmeden önce dönemi kabaca planlayıp SAHA’ya başvurmuştuk ve fon aldık. 5533, zamanı gelince kapısını insanlara açıyor, onun dışında sürekli işler hâlde olmak gibi bir amacı yok. Çevresiyle ve yaşamla uyumlu bir ritmi var. Zaten ara ara hep canlanan bir yer. Mekânın bu açıklığı, ortaya ne çıkacağını görmek için doğaçlama davranmamızı sağladı.
Öncelikle proje yöneticisi olarak, 5533’teki pozisyonundan ve bu ekibin nasıl bir araya geldiğinden bahseder misin?
C.K.: Görevim olan biteni derlemek diyebilirim. İşler ortaya çıktıkça izleyiciyle paylaşmak için onları bir etkinlik takvimine oturtuyorum. Fikirlerini geliştirdikleri ve ürettikleri sırada sanatçılara eşlik ediyorum, tabii onlar da bana ediyor. Sosyal medya, basın, mekânın ihtiyaçları gibi detaylarla ilgileniyorum. Karşılıklı rollerimizi aramızdaki ilişki belirliyor.
İşlerinde malzemeye önem veren, günlük yaşamın nesneleri ve mekânlarıyla ilgilenen, endüstriyel üretim tekniklerini kullanan, İMÇ’de satılan mallardan ve çarşının sosyal yapısından etkileneceğini düşündüğüm sanatçılar bir araya geldi. Onları benzerlikleri yüzünden davet etsem de benim için güzel olan, farklılıklarını yakından görmekti. Mesela Ayçesu’nun genelde internet alışverişiyle malzeme almasına şaşırmıştım.
Mart ayında gerçekleşen “Giriş” bölümünü takiben “Birinci Bölüm”, Ayçesu Duran ve Cem Örgen’in işlerinden oluşuyor. Serginizin kavramsal çerçevesinden ve işlerin arasındaki ilişkiden bahsedebilir misin?
C.K.: Sunumları zaman ayrımı belirtecek isimlerle ayırdık. Martta gerçekleşen “Giriş” biraz ısınma turu gibiydi. Ayçesu’nun yaptığı oturma birimi “Log”, Süper Normal’le birlikte yaptığımız kurşun dökme etkinliği, benim kapıya yerleştirdiğim zille birlikte “Giriş”, mekâna ilk adımı atmak ve oraya yerleşmekle ilgiliydi. Onları aynı isim altında birleştiren biraz buydu.
Cem bir sergi fikriyle gelmişti ve ona çalışıyordu. Ayçesu, 4. Blok’ta boş bir dükkâna denk gelince orada bir yerleştirme göstermek istedi fakat o yer sonradan kiralanınca şu an işinin yerleşmiş olduğu koridoru bulduk. İkisinin işini birleştiren şey aynı zamanda aynı yerde bulunmaları ve çarşıyla bir şekilde ilişkide olmaları. Başka bir ilişkileri yok demek değil bu. Söylemek istediğim, bir arada olma sebeplerinin metne dayalı veya daha baştan belirlenmiş bazı kavramlara göre olmadığı. İlişkiler, sanatçılar çalıştıkça ortaya çıktı.
Cem, sergide yer alan işlerin ile ilgili sana birkaç soru sormak istiyorum. Sergide saklanmaya dair öğeler var. Çocukluğunda oyun oynayarak vakit geçirdiğin alanı 5533’e adapte ediyor ve izleyiciye açıyorsun. Sergide neyi saklıyor veya saklandığı yerden çıkarıp gösteriyorsun?
Cem Örgen: Sergideki saklama ve koruma öğelerinin ve ürünlerinin çeşitlenen niyetleri var. Bir bilgisayar kasasının, işlerliğini sağlayan komponentleri herhangi bir darbeye karşı koruması gibi, paslanmaz çelikten üretilmiş bir perde de 5533 içerisindeki evcilliği ışıktan, gözden ve görünürlükten korumaya başlayabiliyor. Kendim için evcil demeye başladığım yerde çevremi saran gündelik hâllerin, malzemelerin ve anlamların açığa çıkması ve gösterisi neredeyse kaçınılmaz. Küçüklüğümde güneşe karşı nefret beslememle başlayan ve olabildiğince uzak durduğum ışığın karşılığını monitör üzerinden almam ya da iç mekân ışıklarını sargı bezleri ile yumuşatarak kontrol etmem, bu kaçınılmaz karşılaşmanın ortaya çıktığı ve gösteriye dönüştüğü bazı anlar.
Sergide, ziyaretçilerin 5533’ün yanındaki büfeden sipariş verebildiği bir yemek de yer alıyor. Sergi, içinde bulunduğu çarşıyla nasıl ilişkileniyor?
C.Ö.: “Menü” işinin sergilendiği, tüketildiği masa ve oturma birimleri gaz betonun üzerine dekorlu sıva uygulanmasından oluşuyor. Uygulanan dekorlu sıva, İMÇ’yi ayakta tutan kolonların yüzeylerine yapılan sıvanın aynısı. İMÇ’nin temeline, yeraltına ve ayaklarına uzanan sütunun karşılığı bir kesit hâlinde sergi mekânında kaideye benzer biçimiyle oturak olarak karşımıza çıkıyor. Sipariş verilen besinin malzemeleri ise ekmek, füme antrikot ve bal. Bu malzemeler arasından sadece ekmek, büfede kullanılan standardıyla yemeğin zeminini oluşturuyor, böylece toprağa yakın bir besinin kaynağını sağlayan büfe, biçim ve içerik olarak kompozisyonu bir araya getirmiş oluyor. Ekmeğin üstünde yer alan etleri birleştiren bal ise bir iş merkezi idealinde atıllaşmış İMÇ’nin, insanın gerçekçi olmayan çalışma idealini örnek aldığı hayvanın, yani arının üretimi.
Ayçesu, senin sergideki işlerine gelecek olursak. İnsanın gündelik işlerini yerine getiren basit elektronik aletlerle ilgileniyorsun. “Rast” isimli yerleştirmende de bir otomatik yemleme aleti var. Bu aletler neden ilgini çekiyor?
Ayçesu Duran: Asgari işleve sahip cihazlar sanat pratiğimde büyük yere sahip. Gündelik hayatı kolaylaştıran bu ürünler, bir tür olarak insanın canlı ve cansız dünyayla ilişkisini giderek zayıflatırken, bireyi de düğmeye basan parmağa indirgiyor. Örneğin yerleştirmenin parçası olarak kullandığım ürün, iki kalem pille çalışan ve tercihe göre 8, 12 yada 24 saatte bir haznesinin etrafında tam tur dönmesiyle akvaryum balıklarını yemlemeye yarayan bir cihaz. Miniskül bir sorumluluğu devralıyor. Bu ve benzeri cihazlar özellikle içinde bulunduğumuz zamanın muhtemel kalıntıları ve nesnel göstergeleri olarak fazlasıyla ilgimi çekiyor. İyisiyle, kötüsüyle, insan olmaya dair çok şey söylediklerini düşünüyorum.
İşlerinin üretim aşamasına ve gösterimine dahil olan başkaları var (kuşlar veya muşambaya kuşgözlerini çakan usta gibi). İşlerinde iş birliğinin yeri nedir?
A.D.: "Rast", adının da vurguladığı gibi, rastlaşmalarla var olan bir yerleştirme. Yerleştirme içindeki "Gama" adlı iş 1. blokta yer alan bir brandacıda, belirli sayıda ve renkteki kuşgözlerinin, belirli ölçülerdeki muşambaya “rastgele” çakılmasıyla üretildi. Dolayısıyla, benim verilerim ve Kadir Usta’nın yorumunun ortak bir sonucu. Zanaatla beraber, “rastgele” nosyonunun hakkını verebilmek için karar mekanizmalarımızla çatıştığımız kavramsal düzeyde bir iş birliği mevcut. Sergide dışarıdan müdahaleye davet eden bir diğer iş ise "Yemleme Enstrümanı". Ters çevrilmiş zil üzerine günde bir kere dökülen kuş yemleri anlık bir performans sergilerken, çevredeki kuşların zil üstünde yemleme ihtimali çok daha fazla eylem vadediyor. Özetlemek gerekirse, bu iki işteki gibi kontrolü elden bıraktığım ortaklıklar, beni alışılagelmiş üretim aşaması iş birliklerinden daha çok heyecanlandırıyor.
Sergide kullandığınız malzemelerin pratiğinizdeki yeri nedir? Örneğin, Ayçesu, sen yerleştirmen için sadece çarşıda satılan malzemelerle çalıştın. İşin hangi açılardan çarşıya adapte oluyor veya onu ayrıksı yapan ne?
A.D.: 5533’teki zamanım, Can’la İMÇ’deki her bloğu kat kat, dükkân dükkân gezmemizle başladı. Sahte çimden, dikiş makinesi iğnesine; pirinçten, otobüs koltuğu kumaşına kadar uzayan bir malzeme dağarcığımız oluştu. Benim için önemli olan bu malzemeleri oldukları şeye yabancılaştırmadan, alternatif kullanım alanları yaratmaktı. Diğer bir amacım ise işlerimin çarşının kendine has akışı içine karışabilmesiydi. “Giriş” bölümü için ürettiğim "Log", yer döşemecilerinin ürünlerini sergileme biçimlerini taklit ederken aynı zamanda tabure görevi görüyor. "Rast" ise koridorlara bırakılmış, hiç hareket hâlinde görmesem de sürekli azalan, çoğalan ve yer değiştiren tekerlekli askılıkları model alan bir yerleştirme.
C.Ö.: Çalıştığım malzemelerin değişkenliği, birlikte olduğum alanların içeriği ve kullanımıyla şekillenebiliyor. Takip ettiğim malzemesel sarsılmaz bir dil yok, bu bazen doğrudan mekânın çevresinde türeyen ürünlerin kendisi olabilirken, bazense o ürünlerin kullanım nedenleri ve niyetlerini alarak çevresinden uzak malzemeler olabiliyor. Yüze sürülen kamuflaj boyası gibi, gizlenebilmek için çevrenin bilgisini vücudumda taşımam gerekir ama altındaki cilt bana aittir. İMÇ’de satılan bir kıyafet de gizlenmeyi ifade edebilir ama boya paleti askeri disiplini ve ahlakı sergi alanına taşır. İMÇ’nin içeriğine ve bağlamına bütünüyle dahil olamayacağımın gerçeğiyle sergi malzemesel kişiliğini bu eşikte buldu. İple birleştirilen iki kumaşın hafifliği, vidalar, tijler ve somunlarla bileşen metallerin ağırlığı ile yer değiştirmeye başladı.
Süper Normal ekibi olarak, çalışmalarınızda araştırmaya ve sürecin parçalarını izleyiciyle paylaşmaya yer veriyorsunuz. İMÇ size nasıl bir araştırma zemini sundu? Tasarım bağlamındaki çalışmalarınızın 5533’te geçirdiğiniz sürece katkısı nedir?
Süper Normal: İMÇ bize biraz parçalanmış bir ev hissi veriyor. Yani sanki bir ev patlamış ve içerisindeki parçalar, malzemeler farklı bloklara; zemin kaplama malzemesi, perde, halı, kumaş satan dükkânlara yayılmış gibi. Bu parçalarla kendi evinizi yeniden yaratmak için özgürsünüz ama bir yandan da biraz kısıtlı. İMÇ’nin bize sağladığı zemin bu oldu sanırım. Bu evi hayal ederek, gelecek senaryoları üzerine düşünmeye başladık.
Bir konu üzerinde çalışırken, aklımızın bir köşesinde “Bunu aktarmanın çok fazla yöntemi var” diye tekrarlıyoruz sanırım. Bu tekrar, bizi üretirken karşılaştığımız şeyleri ve bunun sonuçlarını sunmaya itiyor. İki kişi üretmenin farklı hikâyelerin birleşmesini sağladığını düşünüyoruz. Böyle olunca hep müdahaleye açık üretim yapmaya devam edebildiğimize inanıyoruz. Can’ın davetiyle 5533’te bir araya geldiğimizde iki kişilik ortaklığımız 3’ümüze dönüştü. Bu bizim için daha fazla müdahale, daha tahmin edilemez bir süreç anlamına geliyor.
Çarşıda ilk bakışta hangi malzemeler dikkatinizi çekti? Bu malzemeler şu sıralar “İkinci Bölüm” için üzerinde çalıştığınız işe nasıl dahil oldu?
S.N.: Çarşıda geçirdiğimiz ilk zamanlarda, gündelik nesnelerin sanayi ölçeğine geçişleriyle birlikte tanıdık hâllerinden uzaklaşmaları ilk dikkatimizi çeken şeylerdi diyebiliriz.
Süreç ilerledikçe, yaşam alanlarımızı çevreleyen ve aynı zamanda bu alanları tasarlarken seçim yapmak durumunda bırakan yüzeysel malzemeler ve onların üretim, sunuluş ve depolanma yöntemleri üzerine konuştuğumuzu fark ettik. Bu konular geçmişteki anılarımızla birleşerek yeni hikâyeler anlatan, seçmekten bağımsız yeni yaşam alanları oluşturan ve gelecekteki anılarımıza şimdiden sahip olmamızı sağlayan unsurlara dönüşerek dahil olacak.
Ardıl, senin pratiğin ve İMÇ ne şekilde kesişiyor? “İkinci Bölüm” için üzerinde çalıştığın işe çarşının fiziksel ve sosyal yapısı ne şekilde etki ediyor?
Ardıl Yalınkılıç: Benim pratiğimle her şey ve her yer, eğer o alanlarda kişisel ve politik çağrışımlar bulabilirsem kesişiyor diyebilirim. İMÇ özelinde bu en çok 6. Blok’taki kasetçileri gezerken oldu. Bu çarşıya “sanatçı” adıyla gelen iki farklı grup olduğunu düşünmeye başladım. İlki, benim gibi 5533 üzerinden burada olanlar ile çarşıya işleri için malzeme temin etmeye gelen görsel sanatçı grubuyken, ikinci grup ise 6. Blok’ta yer alan “kasetçi”lerin vitrinlerindeki posterlerde yer alan sanatçılar grubu. Farklı iki sosyal alanda aynı kelimeyle anılan bu iki grup arasında benzer market koşullarında kendimize yer edinmeye çalışıyor olmamız ve elbette ki sanatla ilgileniyor olmamız üzerinden bir ortaklık kurdum ve bu posterler ile bağlantılı bir şeyler yapmaya karar verdim. Posterleri kendi kişisel bağlamıma entegre ettiğim, fakat kendini de çarşıdan ayırmayan, çarşıyla uyumlu bir iş olacak. Kısacası, çarşının yapısının işimdeki etkisi aslında oldukça büyük.
İMÇ'nin zaman içinde geçirdiği değişiklikler arasında sana en çarpıcı gelen şey ne?
A.Y: Henüz İMÇ’ye hiç gitmemişken bir yerlerde İMÇ’nin Türkiye’nin önemli bir mimari eseri olduğunu okumuştum. Daha sonra oraya ilk gidişimde karşılaştığım mimarinin, “önemli mimari eser“ tanımını karşıladığını düşünmedim ve bu bana garip geldi. Önemli mimari eser tanımını karşılayacak bir şeyler bulmak için çarşı içinde gezinirken bir yandan da ilk yapıldığı zamandan kalma fotoğraflara baktım ki o zaman yapının bugünkü hâli ile eski hâli arasında büyük farklılıklar olduğu dikkatimi çekti. Sanırım en çarpıcı olan bu görsel değişimdi. Yapıldığı yıllarda bazı kaygılarla yapılan birçok giydirmenin ve dekorun, daha pratik kullanımlar için bugün kaldırılmış olması ve orijinal yapının aksine hemen her yerin güzelce sıvanmış olması, Türkiye’nin son yarım asırda yaşadığı dönüşümleri çağrıştırdı. Hem biraz hüzünlüydü hem de biraz komik.