30 OCAK, CUMA, 2015

Ada Günceleri

Salt Beyoğlu’nda 20 Aralık - 25 Ocak tarihleri arasında açık kalan ‘Capri Trend’ sergisi, Hamilton, Bakü, Johannesburg ve Mexico City’de görücüye çıktıktan sonra İstanbul’a da konuk olan gezici bir fotoğraf sergisiydi. Salt Beyoğlu bir süredir girişindeki ‘Forum’ bölümünü çok daha aktif bir şekilde kullanıyor, bu sergi de adeta sokağın bir uzantısı olarak haberdar olmayanları bile kendisine çekebilen bir özelliğe sahipti bu açıdan. Bana biraz mekânın Platform Garanti zamanındaki kullanımını anımsattı ve bu davetkâr haliyle kısa zamanda gereken ilgiyi gördüğünü umuyorum.

Ada Günceleri

Capri, Neolitik çağdan eski Yunan’a ve sonrasında da Roma İmparatorluğu’na giden tarihiyle kadim zamanlardan beri insanların yerleştiği bir ilgi merkezi olmuş. Akdeniz’de Napoli Körfezi’nin güney ucunda yer alan ve 10.4 km2lik yüzölçümüyle çok da büyük olmayan -yaklaşık olarak Büyükada’nın iki katı kadar- bir ada Capri. Bu kadar küçük bir adanın 18. yüzyıldan itibaren Avrupa’daki diğer ülkelerin gezginleri için bir ilgi odağına dönüşmesi ve özellikle de 19. yüzyıldan itibaren sanatçılar ve yazarlar için bir uğrak yeri olması, adanın literatürde adı geçen bir yere dönüşmesini sağlamış.

Capri öteden beri sanatçıların uğrak yeri olmasının yanı sıra özellikle daha yakın geçmişte sanat etkinliklerine kucak açmasıyla da tanınıyor. ‘Capri Trend’ sergisinin temelinde de adanın bu özelliği yatıyor. Ada’nın sanatsal ve kültürel mirasını korumak ve tanıtmak amacıyla 2009 yılında kurulan Fondazione Capri (Capri Vakfı), fotoğrafın bu amaç için doğru bir araç olduğunu düşünerek İtalyan veya İtalya’da yaşayan fotoğrafçıları adaya davet ederek onların ada üzerine yeni işler üretmelerini sağlayacak bir misafir sanatçı programı oluşturmuş. Sergi, bu kapsamda adaya davet edilen Olivo Barbieri, Murizio Galimberti, Francesco Jodice, Irene Kung ve Fedrinando Scianna’nın büyük ölçüde bu program dahilinde üretmiş oldukları fotoğraf serilerini bir araya getiriyor.

Capri Trend, SALT Beyoğlu, Fotoğraf: Mustafa Hazneci

İsviçre doğumlu ama uzun süredir Roma’da yaşayan sanatçı Irene Kung siyah beyaz fotoğraflarında adanın bilinen noktalarını yansıtmış. Fotoğraflarında sizi düşündüren bir tekdüzelik ve düzlük göze çarpıyor. Gece ay ışığının aydınlattığı yapılar ve manzaralar, uzun pozlamalarla donuk imgelere dönüşmüş, ama bu tekdüzeliğin fotoğraflara daha yakından bakma ihtiyacı yaratması kendi içinde tutarlı bir seriye yol açmış. Siyah beyazın uzun pozlamayla azalan tonalitesi, özellikle kayalıkların üzerindeki bir villayı gösteren fotoğrafta kayalıkların denize karışmasıyla kendine uzun süre baktıran bir imge haline dönüşmüş. Mimari detayları içeren diğer fotoğraflardaysa Kung’un odaklandığı detaylar uzun pozlamanın ve alan derinliğinin de etkisiyle çevrelerinden soyutlanarak adeta karakalem desenleri andırır hale gelmiş. Kung’un bu yaklaşımla, odaklandığı objelerin neredeyse bir portresini elde ettiğini söylemek mümkün.

Kung’un fotoğraflarını takiben Maurizio Galimberti’nin mimariyi farklı bakış açılarıyla ele alan fotoğrafları, iki ayrı serinin örneklerini içeriyor. İlk iki iş, aynı mekânın Hockneyvari bir tarzda polaroidle fotoğraflanmasıyla yapılmış çeşitlemelerinin bir arada sunulmasına dayanan ve 2011’e tarihlenen serisinden. Bu iki fotoğrafta, mimarinin geometrik özelliklerinin zekice vurgulanıp oluşturulan çeşitlemelerin bir arada sunulmasıyla elde edilen etki, gerçekten çarpıcı. Diğer serideki fotoğraflar adadan manzaralar ve çeşitli detayları barındırıyor ama tonal değerleriyle size 19. yüzyılda üretildiklerini çağrıştıran bu monokrom fotoğrafları Galimberti 2010’da üretmiş.

Sergide insanı öne çıkaran neredeyse tek fotoğrafçı, modanın sahne arkasını yansıttığı fotoğraflarıyla bilinen Magnum Photos üyesi Ferdinando Scianna. Scianna’nın sergideki fotoğraflarının büyük bölümü adaya daha önce yaptığı seyahatlerde çektiklerinden oluşuyor ama yine de 2012’de üretilmiş bir fotoğrafı da seçkiye dahil edilmiş. Scianna’nın esprili ve insanı içinde bulunduğu ortamla kurduğu ilişkisiyle gösteren siyah beyaz fotoğrafları, fotoğrafçının keskin gözlem yeteneğini ortaya koyuyor.  

Capri Trend, SALT Beyoğlu, Fotoğraf: Mustafa Hazneci

Olivo Barbieri adını özellikle dünyanın çeşitli büyük şehirlerinde, o kentin simgesi olan bazı noktaların alan derinliğiyle oynayarak gerçek mi maket mi olduğu sorusunu sorduran hava fotoğraflarıyla duyurdu. Son yıllarda doğanın içinde insanın yerini ve kayalar, dağlar gibi doğal oluşumların yüceliğini gösteren seriler de yapıyor. Capri’de çektiği fotoğraflarda bir koyda toplanan tekneler gibi turistik sayılabilecek konuların hava fotoğraflarını çekmiş ama bunları sunarken tekneleri adeta fazla pozlanarak patlamış gibi bembeyaz gösterecek şekilde düzenlemek veya içinde bulunduğu helikopterin yarattığı dalgaların ortasında yüzen insanları kimliklerini gizlercesine gözlerini bantlamak gibi yöntemlerle soyutlamalar yaratmış. Adanın simgelerinden olan ve başka fotoğrafçıların işlerinde de görebildiğiniz ikiz adaları da içeren bir deniz manzarasının negatif baskısı ise özellikle dijtal öncesi dönemin unutulmaya yüz tuttuğu bugünlerde şaşırtıcı şekilde çarpıcıydı.


Fotoğrafları forum alanının ortasında kurulan geçici duvarlarda sergilenen Francesco Jodice, arka planını merak ettiğiniz bir gizem barındıran fotoğraflarıyla yer alıyordu sergide. Serideki fotoğraflara baktığınızda önce alelade manzara fotoğraflarıyla karşılaştığınızı zannetseniz de, bunların arkasında bir hikâyenin varolduğunu seziyorsunuz. Bu hikâyenin ne olduğunu Salt’ın web sitesindeki sergiyle ilgili metinden ve Jodice’nin web sitesi’ni inceleyerek öğrenmek mümkün. Serideki fotoğraflar, uzun bir yolculuğun sonunda geldiği Capri’de 1913’te ölen Neoromantik ressam Karl Wilhelm Diefenbach’ın Capri’deki bir müzede bulunan resimlerinde betimlediği mekânların Jodice tarafından gerçekleştirilen güncel yorumlamaları ve seri bu nedenle Diefenbach’a atfen ‘Diefenbach Chronicles’ (Diefenbach Günlükleri) olarak isimlendirilmiş. Adeta Diefenbach’ın günlüğünün peşinde bir yolculuğa çıkan Jodice, ürettiği fotoğrafları güncel metinlerle birlikte sergiliyor. Bu serinin süreciyle ilgili herhangi bir açıklama metninin sergiye eşlik etmemesi bir belirsizlik yaratırken, görsellere eşlik eden metinlerin de sunumda hiç yer almıyor olması da -muhtemelen İtalyanca olmaları ve çevrilmelerinin de teknik olarak zorluğu nedeniyle- bir eksiklik hissi yaratıyor. 

Fotoğraf: Maurizio Galimberti (2011)

Sergiyle ilgili bahsedilmesi gereken bir diğer konu da sanatçıların üretim için adaya davet edilmesi yöntemi. Bu riskli, sonucunu kestiremeyeceğiniz ama sanatçının büyük bir serbestlikle çalışabileceği bir şekilde desteklendiği ve düzenli sürdürülebildiği taktirde önemli bir külliyat yaratabilme kapasitesi barındıran bir yöntem. Üretime destek olmanın yanı sıra kurumların özgün içerik sunmasını sağlaması açısından da ayrıca önemli. Yakın dönemde Silva Bingaz’ın Japonya’da yaptığı 3 haftalık misafir sanatçı programanın sonucu olarak gerçekleştirdiği ‘Doğu’nun Kıyısı’ bu yöntemin başarılı örneklerindendir. Seneler önce İstanbul Modern’de açılan ‘Magnum Fotoğrafları ile Türkiye’ için de bazı Magnum fotoğrafçıları Türkiye’ye gelip yeni üretim gerçekleştirmişti. Zaman gazetesinin dünyanın önemli fotoğrafçılarını Türkiye’ye davet ederek gerçekleştirdiği ‘Türkiye’de Zaman’ da Türkiye’nin bugününe dair -kısa süreli üretim süreçlerinin fotoğrafçılara getirdiği kısıtlamalar dışında- çeşitlilikler içeren bir çalışma olmuştu. ‘Capri Trend’ sergisi ortaya çıkmasını sağlayan misafir sanatçı programı sayesinde Capri’nin bugünü üzerine özel bir içerik sağlarken, adanın tarihteki yerine de göndermeler yapıyor. Bu program adanın adını insanlara hatırlatırken, güncel ve yaratıcı bir üretim ve belgeleme süreci olarak da dikkat çekiyor.

1
5140
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Erkan Erdem
20.02.15
10:39
LOVE IT
Geldanlage