2021 yılından bu yana sanat ve zanaat arasındaki puslu noktada punch needle tekniğini kullanarak benzersiz eserler üreten Studio Pinprick ile birlikte nasıl çalıştıklarına, üretim tekniklerine ve süreçlerine, son günlerde yer aldıkları sergilere ve adidas Zorlu mağazasında ziyaretçilerle buluşan “B3 Floor” eserlerine dair merak ettiklerimizi konuştuk.
Disiplinlerarası çalışan iki sanatçı Hayrettin Taşkaya ve İsmail Dönmez, 2018 yılından bu yana birlikte çalışmalarını “bir ihtiyaç sonucunda” 2021 yılında ortak çalışmaya ve üretmeye dönüştürerek Studio Pinprick’i kurdular. Resimleri dokuma yöntemiyle boyutlandırdıkları, kökenini gelenekten alan punch needle tekniğini kullanan Studio Pinprick, “geçmişle bağımız bugün bizi güçlü kılan yanımız” diyor.
Şu sıralar Studio Pinprick ile pek çok farklı yerde karşılaşmak sanat izleyicisi olarak bizi epey mutlu ediyor. Geçtiğimiz ay gerçekleşen Olimpos Sergileri’nin üçüncüsü “Enteriyör”de bizi hem kapıda karşılayan hem de kapıdan içeri girdiğimizde duvarda görüp çarpıldığımız iki işleri ile yer aldılar. Şu an sergilenmeye devam eden Martch Art Project’in Piyalepaşa’daki mekânındaki “Katharsis: Sessizin Payı” adlı sergisindeki çalışmalarıyla izleyiciyle buluşuyorlar.
Bizleri bir araya getiren eserleri ise adidas Zorlu mağazasında yer alan “B3 Floor”. Bu iş bizi çoğu zaman kalabalığı sebebiyle geçmekten, bulunmaktan çekindiğimiz Gayrettepe metrosuna götürüyor. Bir labirente benzeyen hatta birden fazla çıkışıyla bizleri farklı yerlere çıkaran bu metroyu bir tavşan deliğine buradan da bir harikalar diyarına dönüştürüyorlar. Hem kendi hem de markanın değerlerine saygı duruşunda bulunuyorlar bu işleriyle. Studio Pinprick ile fiziksel gerçekliği hayal dünyasıyla buluşturan “B3 Floor”u, iş birliğini, şu sıralar Eskişehir’de yaşasalar da “Ne seninle ne de sensiz” dedikleri İstanbul’u konuştuk.
2021 yılından bu yana birlikte üretiyorsunuz. Farklı üretim tarzlarına sahip iki sanatçısısınız. Studio Pinprick olarak birlikte üretmeye giden yolu, sizi bir araya getiren hikâyeyi anlatır mısınız?
Aslında birlikte çalışmaya 2018 yılında başladık. Hayrettin’in müzik üretimi yaptığı dönemde video kliplerinin sanat kısmını ikimiz yapıyorduk. Punch needle ile birlikte resimler yapmaya İstanbul’dan Eskişehir’e taşındıktan sonra başladık. İsmail el nakışı, Hayrettin punch needle ile ayrı üretimler yaparken pandemi döneminin ikinci kapanma evresi, evden çıkamadığımız dönemde daha fazla ortak düşünmeye ve üretmeye bizi yönlendirdi diyebiliriz.
Peki üretimlerinizi birleştirdiğiniz punch needle tekniğini seçmenizde neler etkili oldu? Bu tekniğin size sağladığı üretim alanında sizi neler teşvik ediyor? Yıllar içinde tekniğinizle ilişkinizde neler değişti?
Studio Pinprick bir ihtiyaç sonucunda doğdu diyebiliriz. Hayrettin evdeki salıncak için dokuma resimli yastıklar arıyordu. Tam istediğini bulamayınca kendi üretmeye karar verdi. Korona olduğumuz dönemde punch needle her ikimize de ilaç gibi yardımcı oldu. Hastalık ve eve kapanma sürecinin uzamasıyla beraber punch ile neler yapabiliriz üzerine uzunca düşünecek vaktimiz oldu. Durmadan ürettiğimiz bir dönem başladı. İstediğimiz resimleri dokuma olarak görebilmemizi sağlayan geleneksel bir yöntem olması bizi çok heyecanlandırdı. Üzerine çalışıp ilerledikçe diğer geleneksel yöntemleri araştırmaya başladık ve her gün önümüze yeni kapılar açılan bir dünyanın içindeyiz. Bu bizi kullandığımız tekniğe bağlayan yönü oldu. Yavaş üretirken çok düşünecek vaktimiz oluyor. Galiba bunu seviyoruz.
Sanatçı ikililerinde en çok merak edilen sanatçılar arasındaki dinamik, iş bölümü oluyor sanırım. Ben de size bunu sormak isterim, birlikte nasıl çalışırsınız?
Bu soruyu sıkça alıyoruz. :) Birlikte çalışmak için birbirimizi özgür bırakıyoruz. Yeteneklerimiz doğrultusunda iş bölümü yaptık ve birbirimize çalıştığımız konu hakkında haberdar ederek hızlıca ilerliyoruz. Fakat her şeyi ortak göğüslüyoruz. Bir hata varsa ikimizin hatası, bir başarı varsa ikimizin başarısı. Ne yaparsak yapalım paylaşıyoruz. Paylaştıkça büyüyoruz. Ben demeden biz demenin yolunu bulmak ortak çalışmanın ilk kuralı bizce.
Ortak çalışmada huzuru sağlayacak formülü bulmuşsunuz diyebiliriz o zaman :). Birlikte çalışma sürecinizde birbirinizden öğrendikleriniz neler oldu? Bu deneyimi nasıl tanımlarsınız?
İsmail: Ben okulda sanat üzerine teorik eğitim aldım. Üniversiteye hazırlık döneminde güzel sanatlara hazırlanırken aldığım kısıtlı bir pratik eğitimi var. Hayrettin ile birlikte yeniden okula başlamış gibiyim. Sözel olarak sunmayı bildiğim dünyayı, uygulama yöntemlerini, birinci ağızdan deneyimleyerek yeniden öğrenmek bana kendimi çok şanslı hissettiriyor.
Hayrettin: Güzel sanatlar üzerine aldığım eğitimin eksik kalan kavramsal yaklaşım ve araştırma temelini İsmail ile birlikte sağlamlaştırıyor, çevremde olup bitene farklı bir gözle bakıyorum. Daha çok okuyor, daha az yargılıyorum. Kendim olma yolculuğumda İsmail ile yürümek çok kıymetli.
Ne kadar güzel bunu mümkün kılmak. Çalışmalarınızda kullandığınız geleneksel teknik güncel dili yakalarken, zamanlar arası geçirgen bir üslup benimsiyorsunuz. Gelenekten beslenirken güne uyumlanan çalışmalar. Üretim süreciniz nasıl işler?
Geleneksel yöntemlerin kendine has büyülü ve soyut bir dünyası var. Biz bu dünyanın nimetleri içerisinde somut bir zevkler bahçesi kurma niyetindeyiz. Zanaat ve sanatın arasındaki belli belirsiz olan puslu çizgi üzerinde çalışıyoruz. Pentür resim üzerinde konuşulabilecek ışık-gölge, perspektif vs. gibi konuları dokuma işler üzerinde de konuşulabileceğini göstermek istiyoruz. Üretim sürecimizin yarısı dokuyarak geçiyorsa diğer yarısı araştırarak ve okuyarak geçiyor. Geçmişle bağımız bugün bizi güçlü kılan yanımız.
Şu sıralar epey yoğun bir dönemdesiniz. Hem geçtiğimiz aylarda Olimpos Sergileri kapsamında gerçekleşen “Enteriyör” sergisinde gördük çalışmalarını hem de şu sıralar devam eden Martch Art Project’in “Katharsis: The Share of the Silent” adlı grup sergisinde yer alıyorsunuz. Ayrıca adidas’ın Zorlu AVM mağazası için hazırladığınız “B3 Floor” adlı eseriniz oldukça dikkat çeken bir iş. Hepsi birbirinden özel işler.
Sondan başa doğru giderek hepsi için ayrı ayrı konuşmak isterim. “B3 Floor” bizi fiziksel gerçeklik ile hayal dünyası arasında bir yerde tutan bir çalışma. Nasıl bir hazırlık ve üretim süreci geçirdiniz?
B3 Floor” bu zamana kadar iyi ki ürettik dediğimiz çalışmalarımızdan bir tanesi. İstanbul’da yaşadığımız dönem ile şu an içinde bulunduğumuz dönemi ortak izlediğimiz bir çalışma da diyebiliriz. Kendi geçmişimiz ile şimdi yaşadığımız bizi bir tavşan deliği temsili ile birleştiren bir çalışma aynı zamanda. Tamamen değerler üzerine kurulu bir iş. Markanın değerleri ile kendi değerlerimizi buluşturduğumuz için de ayrıca mutluyuz. Bu zamana kadar yaptığımız tek parça en büyük ölçekli işimiz “B3 Floor”. Genellikle eskizleri hazırladıktan sonra uygulama aşamasında işleri paylaşıyoruz. Birlikte aynı anda uygulama yaptığımız nadir işlerimizden birisi.
“B3 Floor” İstanbul’un en kaotik aktarım noktalarından birine Zincirlikuyu/Gayrettepe metro istasyonuna götürüyor bizi. Ön planda adidas’ın klasik parçalarını giyinmiş genç bir kadın dururken arkadan gelen beyaz tavşan gerçeklik ile bağı farklı bir noktaya taşıyor. Aslında beyaz tavşan maskeli karakter sizin “Wonderland” serinizden tanıdığımız yüzlerden. Marka özelinde ürettiğiniz bu eseriniz için oluşturduğunuz kurgu/hikâye ve tasarım için neler ilham oldu size? “B3 Floor” bize ne anlatmak istiyor?
Bizim çalışmalarımız genellikle anaerkil bir dünyada geçiyor. Bu sebeple resimlerimizde kadınları tanrıça gibi veya başrol diyebileceğimiz kadın temsilleri ile sıkça görüyoruz. Harikalar diyarı hepimizi farklı dünyalara götüren güçlü hikâyelerden birisi. Biz de bu çalışmada Zincirlikuyu’nun her anlamda herkesi bu dünyadan alıp başka dünyalara götürmesi üzerine düşünerek bir iş ürettik. Ulaşım araçlarına gitmek, Zorlu’ya gitmek, Gayrettepe’ye gitmek, maddi varlık dünyası olan bu dünyadan gitmek için Zincirlikuyu’nun birçok deliği var. Bu delikleri tavşan deliği ile özdeşleştirip farklı dünyalara açılan bir kapı olarak gördük. “Wonderland” tavşanımız kırmızı elbiseli ikonik ve güçlü kadın figürümüze eşlik ediyor. Ayrıca kırmızı ortak stilimizin ana rengi.
“B3 Floor” seçimler ve varış noktaları arasında bireysel yolculuklara da işaret ediyor. Sonsuz olasılıklar içinde seçimlerin ve varış noktalarının sizin için anlamı nedir? Bugün seçimlerinizin sizi getirdiği varış noktaları nasıl hissettiriyor?
“B3 Floor” işinin ortaya çıkma süreci, “B3 Floor” isminin verilmesi, şu an bu röportajı cevaplıyor oluşumuz, punch tekniğini kullanmamız hepsi birer seçim ve sonucu olarak karşımızda duruyor.
Hayatta herkes kendi seçimlerinin sonuçlarını yaşıyor. Maddi dünya ile manevi dünya arasında da belli belirsiz bir çizgi var. Bu bizim için dualiteyi temsil ediyor. Hayatta var olan ikili yapıyı keşfetmekten zevk almaya başladığımızda seçimlerimiz ve sonuçları hepimizi harikalar diyarına taşıyor.
İsmail farklı bir iş yapmak için 2019 yılında bir ajansta adidas için çalıştı. Bu dönemde Hayrettin yeni bir yastık istediği için punch yapmaya başladı. İsmail işinde çalışırken genellikle B3 isimli bir katta bulunması gerekiyordu. Sonra pandemi dönemi başladı. Bu dönemde bir seçim yaptılar ve her şeyi bırakıp yeni bir hayata adım attılar. Bu yeni hayatın sonucunda gelişen olaylar “B3 Floor” isimli işin ortaya çıkmasına yardımcı olan yolu açtı ve ikisinin de kararlarını temsil eden bir işe dönüştü.
Adımları takip edersek hepimizin büyülü bir dünyası var. Sadece keşfetmeyi sevmemiz gerekli.
Eskişehir’de yaşıyor ve üretiyorsunuz. “B3 Floor” İstanbul’dan ilhamla ürettiğiniz bir iş. Geçmişte burada yaşıyordunuz. İstanbul ile ilişkinizi nasıl tanımlarsınız? Bu şehir size ne ifade ediyor?
İstanbul hâlâ görüşmeye devam ettiğimiz, bize ilişki yaşamayı öğreten, sevmeyi öğreten, sadece durup bakmayı, manzaradan zevk almayı, her şeye rağmen gel öpeyim gerdanından demeyi öğreten eski sevgilimiz. Ne seninle ne de sensiz... Bizim en güzel iyi kimiz.
“B3 Floor” sanat izleyicisi dışında bir kitle ile karşılaşıyor. Bu karşılaşma sizde nasıl karşılık buluyor?
Sanat artık sadece sanat mekânlarına bağlı değil. Herhangi bir mekân sanat mekânına dönüşebiliyor. Tıpkı herhangi bir nesnenin sanat eserine dönüşebilmesi gibi. Fakat doğru bakış açılarını doğru noktada buluşturmak ve sunmak önemli. “B3 Floor”un aramızda güçlü bir bağ hissettiğimiz marka ile buluşması, oraya ait, onunla ilişkili bir mekânda bulunması ve topluluğa sunulması bizi çok mutlu ediyor. Çok ayrı bir dünyanın içerisinde de bulunmuyor aslında. Bizim de içinde bulunmayı sevdiğimiz bir yerde olması mutluluk verici. Gelen tepkiler de sevindirici düzeyde.
Sanat mekânlarında da izleyiciyle buluşmaya devam ediyorsunuz bir diğer yandan. Şu sıralar Martch Art Project’in “Katharsis: Sessizin Payı” adlı grup sergisinde yer alıyorsunuz. Sergideki yer alan çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
“Katharsis: Sessizin Payı” sergisinde Yeni Çağın Rüzgarı, Ben Yolumu Kaybetim ve “Sui Generis” serisinden iki adet portre işimiz yer alıyoruz. Ben Yolumu Kaybettim isimli çalışmamız yola devam ederken nehirleri aşmak için kullandığımız salı bir şekilde bırakmamız gerektiğini sonsuza kadar onunla devam edemeyeceğimizi anlatan bir zen öğretisinden ilhamla üretildi. Salı bırakamayan, hiçbir kıyıya ait olamayan figür geçmiş öğretileri uygulamak için günümüz dünyasında kendine ait bir yer bulamıyor. Fakat buna karşılık Yeni Çağın Rüzgarı içimizdeki bu kayboluşu doğada bulabileceğimize dair bir yol gösteriyor. Değişimi başlatmak için bizi harekete geçirmeye yardım edecek o güçlü duygu rüzgarını bedenin en coşkulu temsilcisi olan bir dansçı ile bedenlenerek bizi bu değişim rüzgarı ile doğaya yani kendi içimize dönmeye davet ediyor. Bu coşkuyu hissetmemiz ve içimizde bulabilmemiz için önce kendimizi bulmamız gerektiğini ve bulduğumuzda da ne kadar eşsiz olabileceğimizi fark etmemize yardımcı olmak için gözlerimizin içine bakarak bizi gören bizi duyan kendine özgü olan Sui Generis portrelerimiz ile çalışmalarımız son buluyor.
Birbirlerine işaret eden işleriniz “Katharsis: The Share of the Silent”ta bir arada olduğunuz rei xiao, tuba geçgel’in işleriyle nasıl bir diyalog kuruyor?
Öncelikle bu sergide harika iki kadın sanatçı ve incelikle işlenmiş üretimleriyle birlikte yer aldığımız için çok mutluyuz. Tuba’nın içinde bulunduğumuz gözlenme kültüründe yer alan kişinin gözlenmesi ve bu gözlenme içerisinde aldığımız kararlardan sorumlu olmamız üzerinden okuduğumuz işleri ile bizim çalışmalarımız muhteşem bir bağ kuruyor. Daha evvel tekstil bienalinden hatırladığımız ihtişamlı bitki yerleştirmesi de doğanın bize bizim de doğaya yaptığımız müdehaleleri temsil etmesi ile Yeni Çağın Rüzgarı’nda olduğu gibi sessizin payı noktasında bizi doğa ile olan ilişkimize dair düşünmeye davet ediyor oluşu muntazam bir uyum sağlıyor. Rei'nin kendine has dünyasının temsili olan çalışmalarıyla da Katharsis kısmında Sui Generis portreleri birbirini destekliyorlar. Serginin totaline baktığımızda çalışmalar farklı el yazılarıyla yazılmış kelimelerin tek bir cümle oluşturmasına benzer nitelikteler.
Diyalog demişken sanat izleyicisi açısından çok farklı bir kapı aralayan “Enteriyör” sergisinde yer aldınız. Büyük yankı uyandıran bir sergi oldu sanat dünyası için. Kendi sürecinizi ve buradaki deneyiminizi paylaşır mısınız?
Olimpos Sergileri / “Enteriyör” sergisi unutamayacağımız bir deneyimdi. Serginin uzun soluklu bir hazırlık süreci oldu. Taner Ceylan’ın her birimize ayrıca sunduğu mentörlük desteğinin yanı sıra Olimpos Akademi ile bir araya gelmeye hâlâ devam ediyoruz. Sergide yer alan Hereke dokuma ile üretilen bir duvar enstalasyonu işimiz ve “Sui Generis” serisinden 9 no’lu işimiz yer aldı. Geleneksel yöntemleri kullandığımız pratiğimizin çatal açarak büyümesi bizi oldukça heyecanlandırıyor. Bu sayede farklı sergileme ve uygulama biçimlerini repertuarımıza katarak pratiğimizi zenginleştiriyoruz. Sergi sürecinde yaşadığımız tüm deneyimler bir sonraki adımımızı daha güçlü atmamıza yardımcı olacak nitelikteydi. Çok çalıştık ve sonucu çok güzel oldu. Ayrıca serginin bir de kitabının olması, basılı yayın desteğinin de oluşu ayrıca güzel olan yanlarından birisi. Emeği geçen ve destek olan herkese buradan da teşekkür ederiz.
Bu kadar çok projeden bahsettik ama biliyorum ki üretmeye devam ediyorsunuz. Önümüzdeki günlerde sizinle nerelerde karşılaşacağız, yeni projelerinizden bahsetmek ister misiniz?
Mart ayında İstanbul’da katılacağımız yeni bir sergi için görüşmelerimiz devam ediyor. Bu yıl içerisinde ilk video art çalışmamızı da üretmeyi planlıyoruz. Ayrıca 2025 yılında ilk solo sergimizi yapma niyetindeyiz. Bunun için hazırlanmaya başladık. İzleyicilere harika bir deneyim sunmak için çalışmalarımız devam ediyor.