Beril Ece Güler, Güney Amerika’daki yedi aylık yolculuğunun ardından çektiği fotoğraflardan oluşturduğu Familya serisiyle bu yılki Mamut Art Project’te yer alan genç sanatçılardan biriydi. Kucaklayıcı ve yapıcı dilinin yanı sıra, tehlikeli ve dışlayıcı haliyle dikkat çeken fotoğraflar fuarın dikkat çekici çalışmaları arasında yer aldı.
Beril Ece Güler’in Familya serisi uçsuz bucaksız, sonsuza uzanan landscape fotoğrafları barındırıyor. Güler, bu serisini ait olmaya, aileye ve çocukluğa dair sorduğu sorulara, aidiyet hissinin tüm bağlayıcılıklarından uzakta verdiği cevaplar olarak değerlendiriyor. Sanatçıyla Mamut Art Project’e katıldığı serisi, yeni projeleri ve fuar deneyimleri üzerine konuştuk.
MAP’taki serinin nasıl oluştuğundan bahseder misin?
Güney Amerika’daki yedi ay süren yolculuğum bitip İstanbul’a döndüğümde elimde binlerce fotoğraf vardı. Çekimler çok uzun bir süreye yayıldığı ve fotoğrafların mekânları, duyguları yol boyunca benimle birlikte sürekli değiştiği için tek bir seri oluşturmak mümkün değildi. Fotoğrafların temelinde sabit olarak bulunan bazı ortaklıklardan yola çıkarak Familya'yı oluşturdum. Serideki fotoğraflar; ait olmaya, aileye ve çocukluğa dair sorduğum sorulara, aidiyet hissinin tüm bağlayıcılıklarından uzakta verdiğim cevaplar gibi.
Neden senin fotoğraflarını görmeliyiz? Onları herhangi bir landscape fotoğrafından ayıran ne? Güney Amerika’ya gittiğimde ben de aynılarını çekebilir miyim?
Familya’yı herhangi bir landscape serisinden ayıran bence fotoğrafların kendine has büyük bir yalnızlık ve tekinsiz bir huzur hissine sahip olması. Boş, geniş bir alan gördüğümde kafamda oraya birçok farklı alternatif hikâye yerleştirip, yıkıp değiştirmeyi seviyorum. Familya’da da buna olanak sağlayan uçsuz bucaksız, sonsuza uzanan landscape fotoğrafları var. Tanıdık bir coğrafyaya veya kültüre ait olmayan fotoğraflar, kendimi içlerinde tam olarak konumlandırmamı ve bu sakin manzarada huzur bulmamı engelliyor. Fotoğraflardaki sonsuzluk ve teklik hem kucaklayıcı ve yapıcı, hem de tehlikeli ve dışlayıcı. Benim için “aile” de bu çelişkilerle dolu.
Fotoğrafta seni heyecanlandıran ne?
Fotoğrafın aynı görünen şeyleri farklılaştırıp, görünmeyeni görünür kıldığına inanıyorum. Bazen o an içinde bulunduğum ruh hali, o gün duyduğum bir şarkı, kafama taktığım bir soru her gün gördüğüm şeyleri farklı görmeme neden oluyor. Bu yüzden fotoğraf, kafamın içindeki görünmeyen hikâyeleri yansıtabildiğim zaman benim için çok sihirli.
Fotoğrafla ne kadar ilerleyebilirsin? Bu alanda neler keşfedebilirsin?
Denemekten, hata yapmaktan korkmamam gerektiği bu aralar kendime öğretmeye çalıştığım bir şey. Oluşan bir fikrin fikir olarak kalmaması, deneyimlenmesi fotoğrafın keşfetme alanını genişletiyor. Özellikle filmle çekim yapmak deney olanaklarını arttırıyor ve fotoğrafla daha kişisel bir bağ kurmamı sağlıyor. Keşfetmenin, denemenin, görmenin sınırı olmadığı için bu alanda ne kadar ilerleyebileceğimi kestiremiyorum.
Şimdi neler yapıyorsun? Önümüzdeki dönem yapacaksın?
DAS Art Project isimli dünyanın en tatlı sanat inisiyatifiyle sevişiyoruz bu aralar. Mamut’tan sonra, Sharjah Bienali İstanbul Ayağı olan BAHAR kapsamında DAS Art Project’in “Genetiğiyle Oynanmış” sergisine home-grown isimli video fotoğraf yerleştirmesini yaptım. Gayet iyi geçti, iyi geri dönüşler aldım. Şimdiyse çekimlerini bitirdiğimiz kısa filmin post prodüksiyonuna odaklandım. Bundan sonra, taslak halinde olan fotoğraf projelerime başlamak istiyorum. Örneğin beni çok heyecanlandıran bir photo-book projem var.
Mamut’a başvuru sürecinden bahseder misin? Nelere dikkat ettin? Nasıl bir yol izledin?
Aslında Mamut’a başvurmaya son anda karar verdim diyebilirim. Döndükten sonra fotoğrafların üzerimdeki nostaljik ve duygusal etkisinin yoğunluğu onları farklı görmeme neden oluyordu, bu yüzden kendime biraz zaman tanımanın iyi bir fikir olduğunu düşündüm. Seri için fotoğraf seçerken olabildiğince net ve saf bir şekilde kendimi anlatmaya, lafı dolandırmamaya çalıştım.
Nasıl geri dönüşler aldın?
Çok güzel, çok yapıcı geri dönüşler aldım. Özellikle konu aile olduğunda birçok insanın fotoğraflarla bağ kurmalarının daha kolay olduğunu gördüm. İnsanların ben söze dökmeden, fotoğraflara bakıp anlatmak istediklerimi anlaması çok büyük bir mutluluktu. “Oh baktıkça içim açılıyor diyeceğim ama bir yanımı da dürten bir gerginlik var” duyduğumda en iyi hissettiğim eleştiriydi.
Mamut, sanat çevrelerini ikiye bölen bir etkinlik. Bazı kesimler için burası genç sanatçıların sömürüldüğü, bazıları için ön plana çıkarıldığı bir fuar. Senin eleştirin ne olurdu? Neyin daha farklı olması mantıklı olurdu?
Mamut’la olan deneyimime hep çok destekleyici ve yapıcı bir hava hakimdi. Bence Mamut’un adını bu kadar duyurması, sanatçı-Mamut ilişkisinin samimiyet temelli olmasından kaynaklı. Alınan kararlarda en önemli etken hep sanatçının içine sinmesiydi ki bence bu Mamut’un sömürüden uzak olduğunun büyük bir göstergesi.
Mamut ardından çıkan “sahte iş” skandalı hakkında ne diyeceksin? MAP’17 sanatçıları bu durumdan nasıl etkilendi?
Bu durum başından beri hepimizi hem çok üzdü hem de bu kadar nefret dolu söylem karşısında şaşırttı. Mükerrem Baki’nin işlerinin sahte olması elbette göz ardı edilebilecek bir durum değil ama bu, Mamut’un, jürinin veya diğer 49 sanatçının işlerinin değerini azaltmıyor, azaltmamalı. Ne yazık ki güzel şeylerdeki çatlakların üstüne düşüp, bunu genele mal etmeyi, asıl konuyu göz ardı etmeyi seviyoruz. Bu olay gündeme geldikten kısa süre sonra, başka Mamut 17’ sanatçılarının işlerine benzer işler bulup sosyal medya üzerinden linç girişiminde bulunanlar vardı. Hepimiz için yıpratıcı ve üzücü bir süreçti.
Bize Mamut’tan komik bir şey anlat. En komiğini.
Sergi sırasında benim orda olduğum bir an, bir ziyaretçi belli bir süre fotoğraflara baktıktan sonra “Anam ne gezmişin bee!” demişti. Bence çok da komik değil ama bu olabilir.