Resim disiplini ile üretimlerinin yanı sıra, son dönemlerde disiplinlerarası yaklaşımları ile pratiğine yeni bir soluk getiren Yağmur Doğan, Büyükdere35’te açılan “İçkin” sergisiyle 27 Haziran’a kadar ziyaretçileriyle buluşuyor. Eserlerinin “kavramsal omurga”sı olan Erving Goffman'ın “Benlik sunumu”ndan hareketle, dünya sahnesinde yarattığımız kimliklere, gündelik yaşama uzanan stratejik mücadelemize ve süreç içerisinde değişen, dönüşen benliğimize üretim tekniğindeki kurgu ile anlık bir bakış sunuyor. Yağmur Doğan ile “İçkin” sergisi üzerine konuştuk.
Öncelikle "İçkin" sergisi, pandemi sürecinde ürettiğin eser seçkisinden oluşuyor. Bu noktayı önemsiyorum çünkü pandemi ile farklı kırılmalar yaşıyoruz ve ele aldığın işlerin Benlik kavramı ile ilişkilendiğini düşününce üretimlerinin pandemi ile ilişkisini ayrıca merak ediyorum. Buna daha derin biçimde eğilmeden önce "İçkin" sergisinin hazırlık sürecinden bahsedelim isterim, nasıl doğdu serginin içeriği ve tabii ki nasıl bir hazırlık süreci geçirdin?
Kesinlikle pandemi süreciyle birlikte farklı kırılmalar yaşıyoruz ve bu kırılmalara uyum sağlamak için her birimiz kendi alanımızda yoğun bir çaba sarf ediyoruz. Açıkçası bu perspektif üzerinden baktığımızda üretim süreci zorlaşsa da yine de üretebildiğim için kendimi şanslı sayıyorum. “İçkin” sergisinin hazırlık sürecinden bahsetmek gerekirse, sanatçısı olduğum Büyükdere35’in benimle iletişime geçmesiyle başladı diyebilirim. Aktif olarak yeni üretimlere devam ettiğim nisan ayında “One Wall Sergisi” için portfolyo istediler. Ben de son yapmış olduğum resimlerimden ve kolajlarımdan bir seçki sundum ve süreç başladı. Resimlerim üzerinden bir karar süreci gelişti. Seçkiye karar verdikten sonra serginin evreleri organik bir şekilde kendiliğinden ilerledi.
Sergide ele aldığın bir kavram var, Erving Goffman'ın “Benlik sunumu”. Bu sunumun zaman, mekân ve kişilere göre değişiklik gösteren yönünü işlerine uyarlıyorsun. İlk olarak “Benlik sunumu”nun kavramsal çerçevesinden bahseder misin? Merak ediyorum resimlerindeki formel yaklaşım, söz konusu kavramla nasıl bir ilişki kuruyor ?
Eserlerim açısından bir kök hâli benlik kavramı. Tam da bu noktada, işlerimin önemli bir referansı olan Erving Goffman, üretimlerimin kavramsal anlamda omurgası diyebilirim. Goffman; yaşadığımız dünyayı bir tiyatro sahnesi, insanları da günlük hayatta birden çok performans sergileyen oyuncular olarak ele alıyor. Benliğimizin sergilediğimiz bu performanslar üzerinden her seferinde yeniden şekil değiştirdiğinden bahsediyor. Kişinin veya bireyin ötekilerle karşılaşması durumunda, kendisini nasıl yeniden ele aldığını, nasıl sunduğunu ve bunun için nasıl stratejiler gerçekleştirdiğini, benlik kavramını kullanarak açıklıyor. Her bireyin, birbirleri karşısında sunduğu farklı benlik performansları ile benlik kavramını sorgulamaya itiyor. Erving Goffman’ın tanımladığı “Benlik sunumu” ile bakış açım, birbirlerini yapboz parçası gibi tamamlıyor. Bu bağlamda üretimlerim sürekli değişen benliğimize bakış anı sunmayı amaçlıyor. Gördüğünüz o akışkan ve değişken portre siluetleri kavramla doğrudan bir ilişki kuruyor. Benlik kavramına bakış açım kimliğe de ister istemez bir bakış açısı sunuyor. Benlik ve kimlik kavramı aslında birbirleriyle ilişik kavramlar; benlik sunumumuz üzerinden kendimize bir kimlik inşa ediyoruz ve insanlara da bunu sunuyoruz. Sürekli değişen bir benlik kavramından söz ederken aslında bir nevi kimliksizleşme içerisinde bulunuyoruz. Bu doğrultuda akışkan hâl eserlere bir kimlik vermenizi engelliyor.
Resimlerin amorf yapılı figürleri ile öne çıkıyor ve onlarla göz göze gelen izleyici arasında sürekli, anlık karşılaşmalar olduğu düşüncesindeyim. Bunu önemsiyorum çünkü ele aldığın kavram da zaman, mekân, kişiye göre şekillenen bireydeki temsil-kimlik ilişkisine eğiliyor. Amorf ve belirli bir kimlikten imtina edilmesi, izleyicinin kendisini konumlandırdığı noktada yine kendisinden bir parça bulabilme ihtimalini güçlendirdiği düşüncesindeyim. Bir sürekliliği ve oluş hâlini çağrıştırıyor. Merak ediyorum sen bu ilişkiyi nasıl yorumlarsın ve figürlerindeki akış hâli, izleyici ve figür arasında sürekli olarak yaşanan anlık karşılaşmalara da referans olabilir mi, ne dersin?
Kesinlikle, öncelikle bu kadar doğru bir analiz için teşekkür ederim. Amaçladığım şey o akış hâli içerisinde bir karşılaşma sunmak. İzleyicinin o karşılaşma anında o değişimi sorgulamasını istiyorum. Eserler kullandığım teknikten dolayı yansıtma özelliğine sahip. İzleyiciler eserle karşı karşıya geldiklerinde kendi yansımalarıyla karşılaşıyorlar. O değişimin içerisine anlık olarak bir nevi dâhil oluyorlar ve ister istemez iletişime geçiyorlar. O etkiye geçme anını önemsiyorum, sonrasında izleyiciyle kurduğum iletişim de benim için çok önemli. Çoğu zaman eserlerin kavramsal içeriğini bilmeden bu karşılaşma üzerinden, benim bakış açıma yönelik bir diyalog kuruyoruz, mutluluk verici.
Elbette işlerinde “Benlik”i konuşurken senin benlik üzerine ne düşündüğünü merak ederim. Bu bağlamda senin benlik arayışın nasıl bir ihtiyaçtan doğdu ve şu an tuvallerinde gördüğümüz amorf yapılı figürler, olası bir arayışın neresinde konumlanıyor ya da hangi ihtiyaca nasıl bir cevap veriyor olabilir?
Benlik kavramına bakış açım üretim sürecine girmemle gelişti diyebilirim. Birçok konuda okuma yaptığım bir dönemde, varlık üzerine düşünürken kendi kendime cevaplayamadığım tek soru benlikti. “Sahi benlik nedir? Benliği nasıl tanımlıyorum?” sorusunun üstüne gitmeye başladım. Bunun üzerine araştırmalarım derinleşti ama verdiğim cevap hiç değişmedi. Benlik benim için çok değişken ve katmanlı bir yapı. Sonrasında Erving Goffman’ın Günlük Yaşamda Benliğin Sunumu isimli kitabı benlik görüşlerim için lokomotif görevi gördü. Bunu üretim sürecine taşıyınca ister istemez düşüncelerimi en iyi şekilde aktarabilmek için üretim pratiği üzerinde çalışmaya başladım. Yaklaşık 6 - 7 ay sadece teknik denedim ve en sonunda kendi yarattığım bir teknikle eserlerimi üretmeye başladım. Kullandığım teknik eserlerin kavramsal fikri açısından önemli bir temsil noktası.
Büyükdere35 ile gerçekleştirdiğin söyleşide, üretimlerinde bir dönüşüm içerisinde olduğundan bahsediyorsun. Söz konusu dönüşümü tetikleyen faktörler nelerdir, pandemi ile yaşadığımız sürecin bununla bir ilişkisi olduğunu düşünüyor musun? Bu dönüşümün karşılık geldiği nokta ne olabilir ve tabii ki işlerine nasıl yansıyor merak ediyorum.
Değişim veya dönüşüm benim için önemli bir sözcük. Hayatlarımız değişim üzerine kurulu. Eskiden değişime direnirdim. Sürekli yaşadığımız, yaşadığım değişimle birlikte bu görüşüm de değişti. Pandemi bence hepimize ansızın ve sürekli değişimin mümkün olduğunu gösterdi. Bu noktada üretim pratiklerim çeşitlendi. Farklı disiplinlerde üretimler gerçekleştirmeye ve denemeye başladım. Süregelen resim pratiğimde bu değişime dâhil oldu. Resimlerim üzerinde mikro değişiklikler gerçekleştiriyorum. Normalde arka planda tek ve düz bir leke kullanarak tuvalin üçte birini siyah ve beyaz olacak şekilde böler, Deleuze’ün mekâna olan bakış açısına bir göndermede bulunurdum. Eserlerin mekânla olan etkileşimi minimum seviyedeydi bunun sebebi de o an içerisinde izleyicisiyle birlikte, o mekânda olmalarını istememdi. Ama şimdi mekânda bir hareket ve etkileşim arzuluyorum. O yüzden çizgiyi arka plana ekleyerek yeni bir etki başlatıyorum. Sergide yer alan eserler bu etkileşimin başlangıcı. Eserlerim açısından bir dönüşüm başladı, bu dönüşümü ise süreçle birlikte beraber deneyimliyoruz.
Öte yandan ekolojik sorunlara karşı duyarlı bir yaklaşımın olduğunu biliyorum. Bu bağlamda geliştirmek istediğin, ele aldığın güncel meseleler nelerdir ve üretim pratiğine aktardığın projelerin de var mıdır?
Evet, günümüz şartlarında ekolojiye sırt çevirmek mümkün değil. Ekolojik tahribatı öyle bir noktaya getirdik ki yarattığımız yıkıma tanıklık etmediğimiz bir gün geçmiyor. Bu noktada üretim şeklim bir değişime uğradı. Üretim pratiğimi atölye ortamından çıkararak habitatım olarak gördüğüm yaşam alanım olan Şile kumsallarına çevirdim. Yok olmak üzere olan endemik bir bitki türü “Kum Zambakları” üzerinden bir proje başlattım. Süreç odaklı bir üretim ve arşivsel bir proje olmasını amaçlıyorum. Bitkinin gelişimiyle birlikte eş zamanlı gidiyor. Bu proje ile yeni disiplinler deniyorum. Fotoğraf ve video dâhil olduğum yeni alanlar. Projenin odak noktası, “Ekolojik bir rehabilitasyon mümkün mü?” sorusu. Cevaplarını veya yeni soruları süreçle birlikte göreceğiz. Ek olarak, kolektif bir birliktelikle çağdaş sanat alanında yeni bir oluşum olarak kurduğumuz Project Encountered ile ekolojik bir proje yürütüyoruz. Proje, Ayvalık bölgesindeki maden ve yarattığı ekolojik dengesizlik üzerine temelleniyor. Her iki projenin üretimi eş zamanlı bir şekilde devam ediyor.
"İçkin" Büyükdere35'in “One Wall Exhibition” sergileri kapsamında izleyici ile buluşuyor. Merak ediyorum Büyükdere35 ile yollarınızın nasıl kesişti ve “One Wall Exhibition”ın kesişmedeki rolünü, üretimlerinle kurduğu ilişkiyi nasıl tanımlarsın?
Büyükdere35’in kurucusu Ferahnaz Pala Apdiç ile 2019 yılından beri tanışıyoruz. Ama galeriye sanatçı olarak dâhil olmam 2020 yılında gerçekleşti. 2020 yılında yoğun bir üretim sürecini yeni bitirdiğimde
Büyükdere35, sanatçılar için bir açık çağrı yayımladı. Ben de açık çağrı doğrultusunda portfolyomu sundum. Sonrasında anlaşmaya varmamızla çok keyifli ve profesyonel bir iş birliği başladı. “One Wall Sergisi” ise ismini, galerinin çağdaş sanatçılara alan açmak için başlattığı sanatçıya ayrılan bir duvar ile sanatçıyı görünür kılmak misyonuyla oluşturulmuş, yenilikçi bir yaklaşımdan alıyor. Serginin sanatçıya alan açma ve görünürlük kazandırma anlamında çok önemli bir rol üstlendiği düşünüyorum. Pandemiden dolayı izleyiciyle fiziksel anlamda buluşmanın zor olduğu bir dönemde üretici için görünürlük ve ulaşılabilirlik sağlıyor. Doğal olarak izleyici ve sanatçı arasındaki bağı besliyor. Üretimlerini sana ayrılan bir alanda öne çıkarmak, yeni insanlarla bir araya gelmek için büyük olanak sağlıyor. Günümüzde özellikle kariyerinin başındaki sanatçılar için en önemli ve destek olunabilecek nokta bu değerli kesişim.
Son olarak güncel üretimlerin ya da üzerine çalıştığın projeler var mıdır, nelerdir?
Üretim açısından disiplinlerarası gezindiğim bir deneyim içerisindeyim bu bağlamda yeni eser üretimleri devam ediyor. Farklı disiplinlerde üretim gerçekleştirmenin sanatçı için üretimi besleyen en önemli olgu olduğuna inanıyorum. Bu yüzden olabildiğince çok yönlü üretim gerçekleştirmeyi önemsiyorum. Bahsettiğim iki ekolojik projenin üzerine çalışmalar devam ediyor. Bu projeleri desteklemek adına çevrim içi çalışma ve tartışma gruplarına katılıyorum. Bir yandan Ayvalık bölgesinde üretime yönelik saha çalışmalarını sürdürüyoruz. İlerleyen süreçte bu projeyle ilgili bir sergi projesi planlıyoruz. Eş zamanlı olarak yüksek lisans tezime de devam ediyorum. Çağdaş sanat alanında yeni bir oluşum olarak kurduğumuz Project Encountered’ın projelerini iki dostumla birlikte yürütüyoruz. Son olarak, gerçekleşmesini beklediğim uluslararası ve yerel sahadaki projeler için iletişim süreci yaşıyoruz.
*Yağmur Doğan’ın “İçkin” sergisi, 26 Haziran’a kadar Büyükdere35’te ziyaret edilebilir.