02 AĞUSTOS, ÇARŞAMBA, 2017

Aklı Zorlayan ve Düşlere Seslenen İki Sergi

Pera Müzesi, biri aklımızı ve düşünce biçimimizi zorlayan, diğeri ise ruha ve düşlere seslenen iki sergiye ev sahipliği yapıyor. 34 sanatçının işlerinden oluşan “Çiftdüşün: Çiftgörü” sergisi ve  Kosta Rika’nın en önemli heykeltraşlarından José Sancho’nun “Erotik Doğa” sergisi 6 Ağustos tarihine dek muhakkak görülmesi gereken iki önemli sergi olarak önümüzde uzanıyor. 

Aklı Zorlayan ve Düşlere Seslenen İki Sergi

Çatışan Fikirlerin Birliği

Küratör ve yazar Alistair Hicks’in küratörü olduğu “Çiftdüşün: Çiftgörü”  sergisinin çıkış noktası bir dönem koşullar nedeniyle kendi içlerine sıkışan Rus kavramsalcılarına dayanıyor. George Orwell’in, adının aksine zamansızlaşan roman-distopyası 1984 üzerinden ilerleyen bir konuşmada, Rus Sanatçı Pavel Pepperstein’ın “Çiftdüşün sizin için muhtemelen olumsuz bir kavram. Biz Rusya’da bunun sadece bir başlangıç olduğunu düşünüyoruz,” yorumundan etkilenen Hicks, serginin çatısını bu fikir üzerinden kurmaya başlıyor. Türk sanatçıların da bulunduğu seçkide neredeyse tüm işler, metin ve imge ilişkisi üzerinden ilerliyor. Kavramsal sanatın geniş yelpazesi, metin-imge ilişkisi ve akla seslenen tüm unsurlarıyla var olan “Çiftdüşün: Çiftgörü” sergisi, ilk bakışta görülemeyecek, belki anlam verilemeyecek çok derin ve çatışan düşünceleri barındırıyor. Herhangi net bir seslenişi olmayan eserler bile iç içe geçmiş, ama birbirini inkâr eden düşüncelerimizi yeniden gözden geçirmeye davet ediyor, şayet aklımıza seslenen işlerin bu davetlerine icabet edecek olursak. 

©Nazlı Erdemirel

“…çeliştiklerini bilerek ve her ikisine de inanarak birbirini çürüten iki görüşü aynı anda savunmak… ‘Çiftdüşün’ dünyasını anlayabilmek bile çiftdüşünü kullanmayı gerektiriyordu” diyor Orwell 1984 romanında. Bugün içinde bulunduğumuz dünyada, ama bilhassa bizim toplumumuzda son yıllarda yaşadığımız düşünme biçimi ve bunu eyleme döküş halimiz tam olarak böyle, büyük çoğunluğumuz neredeyse “çiftdüşün” kavramını içselleştirmiş haldeyiz. Çeliştiklerini bildiğimiz halde, doğruyu el yordamıyla bulmaya çabaladığımız bir dönemde, birbiriyle tümüyle zıt ya da ilgisiz fikirleri, inançları ya da davranışları savunuyor, her ikisine de hak ya da destek veriyor ve iyiye gideceğini umarken tepetaklak olduğumuzu görüyoruz, evet Pepperstein’ın da dediği ve Hicks’in de kabul ettiği gibi bu bizim için olumsuz bir kavram, ama Rus sanatçılar bu noktayı referans alarak başka bir başlangıç yapıyor, kimbilir belki tüm bunlar bizim için de bir başlangıçtır ve anlam vermeyi zorlaştıran, ama aslında çok şey anlatan bu eserlerin aklımızı köşeye sıkıştıran tavrı, yaşantılarımız ve dünyayı kavrama konusundaki sorgulama biçimlerimiz için yeni bir kapı açabilir.

©Nazlı Erdemirel

Aralarında Tracey Emin, Marcel Dzama, Anselm Kiefer, Bruce Nauman, Raymond Pettibon ve Thomas Ruff gibi isimlerin yanı sıra Türk sanatçıların da yer aldığı ve 6 Ağustos’a dek sürecek seçkide, Merika Estna’nın hayranlık uyandıran renkleriyle yarattığı desenler, Marco Maetamm’ın Alphabet of Lies serisi, Nikita Alexeev’in kravatları ve Erdem Taşdelen’in kimlik sorgulamalarını anlatan kartvizitleri de çok dikkat çeken, önemli çalışmalar olarak görülmeye değer işlerden.

©Nazlı Erdemirel

Doğanın Erotik Düşü

Kosta Rika’nın en önemli heykeltıraşlarından José Sancho’nun hayvan ve figür temalarına odaklanan sergisinin küratörlüğünü, sanat tarihçisi ve eleştirmen Mária Enriqueta Guardia Yglesias üstleniyor. Doğadan aldığı figürleri kendine has kavramsal üslubuyla yeniden doğuran heykeltraş, içine doğduğu toprakların Hispanik ve Kolomb öncesi sanatından da etkilenerek var ettiği eserleriyle izleyicisini; doğanın kusursuzlaştırılmış, yeniden kurgulanmış, daha da estetize olmuş erotik izdüşümüyle karşılaştırıyor. Muhteşem bir yerleştirmeyle, rüya gibi bir atmosfere dönüşen sergi alanında her bir eser kendine has ifadesini aktarma fırsatını yakalamış, böylece Sancho’nun üretim süreci ve sonrasında bahçesine yerleştirerek kök salmasına, çevresiyle bütünleşmesine izin verdiği işleri, Pera Müzesi’nin üçüncü katına da adeta kök salarak havaya ruhlarını vermiş. 

©Nazlı Erdemirel

Ahşap, granit, mermer, bronz, demir levhalar ve buluntu nesneler gibi çok farklı malzemeleri büyük bir ustalıkla kullanan Sancho, onlarca farklı hayvan formunu ve sayısız dişilik temsilini yeniden yaratırken eserlerini, doğa ananın verici ve koruyan yanının ötesinde; erotik ve en sade ifadesiyle “güzel” haline kavuşturuyor. Annelik, sanatçının üzerinde çokça durduğu, bu nedenle sıklıkla gebe gövdeler yarattığı bir kavram, ancak yarattığı dişil figürlerdeki annelik, şehveti boğmuyor, aksine malzemeyle, kıvrımlarla, saydam ve ışıkla buluşan bir üretim şekliyle, onun tüm dişileri hayranlıkla önünde saplanıp kalacağımız türden formlara dönüşüyor. 

©Nazlı Erdemirel

Kariyerinin büyük kısmını, ülkesi için önemli bir ekonomist olarak geçiren sanatçı, resimle başladığı sanatsal üretimini yakın bir sanatçı arkadaşının önerisiyle 1982’de tümüyle heykele çeviriyor. Ekonomiyi tümüyle bırakıp kendini heykellerine adayan sanatçı, o günden bu yana çok farklı malzeme, boyut ve temayla sayısız eser vererek çok önemli sergiler gerçekleştirdi. Özellikle vahşi yaşam sevgisinin, rüya gibi hayvan formları yaratmasına yol açtığı Sancho, yaratacağı hayvanın ruhunu ortaya çıkarmak için en doğru malzemeyle çalışmayı düstur edinmiş. Onun telden balıkları, hurdadan böcekleri, ahşaptan tembel hayvanları, bronz kuşları ve mermer kadınları gerçekten canlı, ruh sahibi, ama kusursuzluğun da bir temsili gibi. 

Doğanın muhteşemliğini ve pürüzlü formlarını alıp yeniden yorumlayarak kusursuz ve şehvetli bir düşe dönüştüren sanatçının 6 Ağustos’ta son bulacak sergisi, erotik bir rüyada gezinmek isteyen herkesi Pera Müzesi’nin üçüncü katında bekliyor. 

0
5350
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage