Deneyselliğin ön planda olduğu 20. yy heykelleri arasında mobil heykel geniş yer kaplıyor. Durağan eserlerin aksine hareket ve devinimi öne çıkaran yapıtlar; metal, demir, tahta, lastik gibi farklı malzemelerden oluşuyor. Akımın öncüsü Alexander Calder ilk mobil heykelleri tasarlayan isimken çağdaşı birçok sanatçı da kendisini takip edenler arasında yer alıyor. Günümüzde mobil heykelleriyle bilinen birçok ünlü sanatçı ise durağan heykel formunu hareketle birleştirdiği özgün eserleriyle karşımıza çıkıyor.
Heykeltıraş ve ressam Alexander Calder, boşlukta süzülürcesine hareket eden eserleriyle tanınıyor. 1930’larda tel kullanarak üretmeye başladığı heykellerinde Calder’in yaratmak istediği, Piet Mondrian’ın renk geçişlerini hareket hâlinde sergilemekti. Bu alanda ürettiklerini Marcel Duchamp ile paylaştığında ise Duchamp gördüklerini “mobil” olarak tanımladı. O günden bu yana mobil adı verilen kinetik yapıtlarında, hava ile malzemelerin ağırlığını gözeten Alexander Calder, özgün tekniğiyle birçok sanatçıyı peşinden sürükledi. Eserlerin isim babası Marcel Duchamp’tan Alberto Giacometti’ye, Roy Lichtenstein’dan Julio Le Parc’a kadar Calder’den esinlenen yedi sanatçıyı sizler için derledik.
Marcel Duchamp (1887-1968)
Marcel Duchamp’ın ready-made olarak bilinen hazır nesneleri, pek çok mobil heykel örneği içerir. Duchamp’ın 1913’te tasarladığı mobil heykeli Bicycle Wheel, ahşap bir tabure üzerine yerleştirilen bir bisiklet tekeridir. Tekerleğin döndürebildiği eserin sergi alanına girdikten sonra, sanatçının isteğiyle dokunulması ve hareket ettirilmesi yasaklanır. Tekerlek döndürülemese de barındırdığı potansiyel enerji, açığa çıkmayı bekleyen kinetik bir enerjidir. Esere dokunmak ve hareket ettirmek bugün dahi yasak olsa da Bicycle Wheel nihayetinde mobil bir eserdir.
Man Ray (1890-1976)
Man Ray’in 1920’lerde ürettiği Obstruction (Coat Hangers) da mobil heykelden ilhâm alanlar arasında. Eser, günlük hayatta kıyafet asmak için kullanılan 63 tahta askıdan oluşuyor. Kullandığı malzemeleri Obstruction olarak adlandıran Ray, tavandan demir çubuklarla sarkıtılan askıları aile soy ağacına benzetir. Asılı hâldeki askılar sıradan bulduğumuz nesneleri bizler için yabancılaştırırken, askıdan yansıyan gölgeler ise karanlık bir atmosfer yaratır.
Alberto Giacometti (1901-1966)
Alberto Giacometti’nin Nose (Le nez) ve Boule suspendue (Suspended Ball) eserleri, mobil heykel olarak bilinir. İçi görülebilen metal kutulara benzeyen heykellerin tavanı, yüzeyi ikiye bölen demir çubuklarla ayrılır. Sanatçının 1947’de ürettiği Nose (Le nez)’un tavanından uzun burunlu, sivri ağızlı bir insan başı sarkar. Heykelin sarktığı kafes merkezdeki baş figürünü kısıtlarken, aynı figürün boş yüzeylerden kaçabileceğini hissettirir.
Giacometti, Boule suspendue (Suspended Ball) adındaki diğer mobil eserini 1930-31 yıllarında üretir. Ağırlıklı olarak erotik ve sürreal bir havaya sahip olan eser, ilk bakışta Nose (Le nez) gibi açık metal bir kafesi andırsa da içerik olarak farklıdır. Tavanından muz ve aya benzer iki heykel sarkan mobil yapıtın tabanı bu kez beyaz bir örtüyle kaplıdır. Tabandaki beyaz örtü, metal kafesi cibinlik kaplı bir yatağa dönüştürerek heykele erotik bir hava katar. Tavandan sarkan muz ve ay biçimli heykeller ise titiz bir denge sonucu birbirlerine çok yakınken asla çarpışmazlar. Bahsi geçen mobil heykel Giacometti Vakfı’na göre, sanatçının antik ve ilkel toplulukların ritüellerine duyduğu saygıyı temsil eder. Giacometti, heykellerinde gözettiği kinetik yapıyı seri üretim eşyalarına da uygular. Özellikle aydınlatma alanında mobil heykelden esinlendiği tasarım ürünleri, bugün dahi kullanılır.
Bruno Munari (1907-1998)
1966’da sanat ve tasarım arasındaki ilişkiyi ele alan Design as Art kitabıyla bilinen Bruno Munari, mobil heykelleriyle de tanır. Sanatçının 1930’larda tasarladığı ve useless-machine olarak adlandırdığı mobil heykelleri tel, ip, tahta ve karton gibi malzemelerden oluşur. Gözle görülemeyecek incelikte iplerle bağlanan objeler havada süzülüyormuş hissi uyandırırken, izleyicileri basit olanı görmeye davet eder.
Roy Lichtenstein (1923–1997)
İkonik çizgi roman tasarımlarıyla anılan Roy Lichtenstein, mobil heykeller de tasarlamıştır. Porselen ve reçineden ürettiği heykellerinde ağırlıklı olarak bulut, ağaç, gökyüzü ve güneş bulunur. Özgün “ben day” noktalarını da kullanan sanatçının işleri, kinetik heykellere göre daha durağandır. Buna rağmen birçok mobilinde bulunan çukur tabanlık, çiçeklik gibi kullanılabileceği için mobil heykeller içerisinde daha fonksiyonel bulunur.
Jean Tinguely (1925-1991)
Motorlu taşıtlara benzeyen mekanik ve hareketli heykelleriyle tanınan Jean Tinguely, eserlerinde sanayi atıklarını kullanır. Metal tekerlekler, tüpler, tahta ve dikiz aynası çalışmalarında kullandıklarından bazıları. Sanatçı, Avrupa’da ortaya çıkan sanat akımlarını kaos olarak nitelendirdiğinden Dadaizm ile ilişkilendirilir. Tinguely, Calder’in 1954 adlı çalışmasını bu bağlamda ele alarak eleştirmiştir.
Julio Le Parc (1928-Günümüz)
Arjantinli sanatçı Julio Le Parc, kariyerine soyut çalışmalarla başlar. Mondrian’ın işlerinden etkilenen sanatçı, gamme à quatre positions (1959) gibi erken dönem eserlerinde optik yanılsamalardan ilham alır. Siyah, beyaz ve gri renklerdeki geometrik şekilleri giderek artan biçimde yerleştiren Le Parc, böylelikle illüzyon etkisi yaratır. Sanatçı, kinetik heykellerle ilgilenmeye başladığında da optik yanılsamalara devam eder. Üç boyutlu eseri Mobile bleu sur blanc (1960), fotoğraf boyutlarında materyallerle yarattığı mobil heykellerinden biridir. Mavi akrilik ile boyanan tahtadan kare bloklar hareket ettiğinde, mavinin birçok tonunu izleyiciye yansıtır. Eserlerinde yarattığı ışık algısı, devinimlerin estetik yönünün vurgular.
İçerik kaynağı için tıklayınız.